Tarih öncesi zamanlardan beri insanlığın en büyük savaşı ‘ölüm’ gerçeğiyle olmuştur. Pek çok kişi ölüme kafa tutmanın yollarını aramış; sonsuza …
Tarih öncesi zamanlardan beri insanlığın en büyük savaşı ‘ölüm’ gerçeğiyle olmuştur. Pek çok kişi ölüme kafa tutmanın yollarını aramış; sonsuza kadar olmasa da sağlık bir şekilde uzun yıllar boyunca yaşamak adına pek çok araştırma yapılmıştır. Hatta Gılgamış Destanı gibi pek çok kadim metine konu olan bu arayış, kimya biliminin temellerini atan simyanın da hedeflerinden birisi olarak öne çıkmıştır.
Ölümsüzlük hayallerini bir kenara bırakacak olursak, uzun yıllar sürecek sağlıklı bir ömrün sırrı genlerimizde saklıdır. Ancak genler, uzun bir yaşama sahip olmak için tek başına yeterli değildir. Genlerin yanında beslenme biçimimiz de daha uzun süre sağlıklı bir şekilde yaşamamızda son derece etkin bir rol oynar. Yeni bir araştırmaya göreyse uzun ve sağlık bir ömür, spesifik bir beslenme formülü ile mümkün olabilir.
Bireysel farklılıklarımız, beslenme şeklimizde belirleyici rol oynuyor
ABD’deki Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden Gerontolog Valter Longo’ya göre oruç tutmak ve diyet yapmak için optimal bir formül uygulamak, bireysel yaşam sürelerimizi en üst düzeye çıkarmak adına en iyi şansımız olabilir. Bu formülün nasıl olabileceğini bulmak isteyen Longo ve Wisconsin Üniversitesi’nden meslektaşı Rozalyn Anderson, çeşitli canlılarda uzun ömür ve beslenme ile ilgili literatürü araştırdı ve bunların hepsini kendi türümüzle ilişkilendirdi.
Kısa ömürlü türlerde besinler, açlık, genler ve uzun ömür arasındaki bağlantıyı inceleyen ekip, bu bağlantıları, asırlık olanlar da dahil olmak üzere primatlar ve insanlar üzerindeki klinik ve epidemiyolojik çalışmalarla ilişkilendirdi.
Bu noktada tabii ki de tek bir beslenme yönteminin, her vücut bünyesi için geçerli olan bir yaklaşım olarak kabul edilmesi mümkün değil. Nasıl ki beslenme alışkanlıklarındaki varyasyonlar, basit mikroplardan solucanlara ve bizim gibi memelilere kadar diğer türlerin sağlığı için bir dizi artı ve eksi getiriyorsa, genlerdeki ve gelişim aşamalarındaki bireysel farklılıklarımız da farklı gıda maddelerinin riskleri ve faydaları için belirleyici rol oynar. Mesela, 65 yaşından büyük kişilerin, vücutlarının vücut kütlesini azaltacak ve giderek artan kırılganlığa karşı korunmak adına beslenmelerine biraz daha fazla protein eklemeleri gerekebilir.
Uzun ve sağlıklı bir yaşam için kırmızı eti hayatımızdan çıkarmak gerekiyor
Bu ihtiyaçların ne olduğunun bireylere göre özel olarak belirlenmesinin en efektif yolu ise alanında uzman bir sağlık uzmanı ile çalışmak. Ancak bunun için bir sağlık endüstrisinin de iyi beslenmenin özellikleri konusunda bilimsel bir fikir birliği ile bilgilendirilmesi gerekir ki söz konusu yeni araştırmanın ve daha eski pek çok araştırmanın amacının da tam olarak bu olduğu söylenebilir.
Longo ve Anderson’ın mevcut literatürle ilgili çalışması, bu konudaki tartışmaları harekete geçirebilecek uzun ömürlü diyetler alanında devam eden araştırmalar için sağlam bir temel sağlamayı ve sağlık uzmanlarına gerçekten daha uzun ömür sağlayacak, kanıta dayalı bir diyet sunabilmeyi amaçlıyor. Böyle bir beslenmenin detaylarının belirlenmesi için daha fazla araştırmaya gerek olsa da, yeni araştırma, beslenmemizde odaklanmamız gereken yiyecek türlerini oldukça açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Longo’ya göre, iyi miktarda rafine edilmemiş karbonhidrat, bitki bazlı proteinler ve yeterli miktarda bitki bazlı yağ, enerji ihtiyacınızın yaklaşık olarak üçte birini karşılamak için tam da ihtiyacınız olan beslenmenin temelini oluşturuyor.
Konuya dair Longo, böyle bir diyetin çok sayıda baklagilleri, kepekli tahılı ve sebzeyi; yeterli düzeyde düşük şeker, rafine tahıllar, fındık ve zeytinyağını; biraz da balık ve bitter çikolatayı kapsadığını belirtiyor. Öte yandan Longo, diyette kırmızı et ve işlenmiş ete yer olmadığını, beyaz etin ise düşük seviyede yeterli olduğunu da sözlerine ekliyor.
Ne yediğimiz kadar ne zaman ve nasıl yediğimiz de önemli
Uzun yıllar sağlıklı yaşamak istiyorsak, ne yiyeceğimize ek olarak yediklerimizi ne şekilde ve ne zaman yediğimiz de büyük önem arz ediyor. Buna göre beslenmenin, her üç ila dört ayda bir beş günlük bir oruç döngüsüne girecek şekilde, 12 saatlik bir zaman diliminde gerçekleşmesi için zamanlama yapmak, kan basıncını kontrol altında tutmaya ve insülin direnci risklerini düşürmeye yardımcı oluyor.
Araştırmaya ilişkin olarak Longo, yüzyıldan fazla zamandır yapılan sayısız araştırmaya dayanan bir yaklaşımın benimsenmesiyle, beslenme önerileri ve gelecekteki araştırmalar için sağlam bir temel oluşturan uzun ömürlü bir diyetin tanımlanabileceğini ifade ediyor. Özetle kırmızı et yemeyi sınırlandırmak, bitkisel protein alımını artırmak ve ara sıra kısa süreli oruçlarla yemeklerle aramıza mesafe koymak; uzun ve sağlıklı bir yaşamın anahtarı gibi görünüyor.