Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel Mermer’in hazırladığı, “Soğuk Savaş Tartışmaları Gölgesinde Solomon Adaları …
Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel Mermer’in hazırladığı, “Soğuk Savaş Tartışmaları Gölgesinde Solomon Adaları” başlıklı raporu yayımladı.
Solomon Adaları, Avustralya’nın yaklaşık 2.000 km kuzeybatısında yer alan, adalar topluluğundan oluşan eski bir İngiliz Sömürgesidir. Toplam karasal alanı 28,400 km2 olan ülke altı büyük ada ve 900 kadar ufak adadan oluşuyor ve yaklaşık 722.400 nüfusa sahip. Başkent Honiara ülkenin en büyük adası olan Guadalcanal’da konuşlanmış durumda. Ülke dünyada II. Dünya Savaşı’nda ABD müttefikleri ile Japonlar arasında yaşanan şiddetli çatışmalardan dolayı ve özellikle Guadalcanal Savaşı nedeniyle biliniyor. Solomon Adaları’nın en kalabalık adası olan Malatia ülkenin merkezi yönetimi ile genelde ters düşen bir geçmişe sahiptir. Halkın büyük çoğunluğu Hıristiyan ve ülke İngiliz Milletler Topluluğu içinde yer alıyor. Doğal kaynaklar bakımından pek de zengin olmayan ülkenin halkı fakir, ekonomisi sorunlu ve dış desteğe muhtaç durumdadır.
Güneydoğu Asya’dan Avustralya hattına uzanan kara coğrafyasına yakınlığı ve Pasifik Okyanusu’nun ortalarında yer alan coğrafi konumu ülkeye jeopolitik değer katıyor. Ülkeyi elinde veya kontrolü altında tutmayı başaran küresel aktör, Pasifik coğrafyasını kontrol etme noktasında rakiplerine karşı avantajlı konum elde ediyor. Solomon Adaları’nın II. Dünya Savaşı’nda Japon işgaline uğraması ve ABD ile müttefiklerinin ülkeyi Japonlardan geri almak için ciddi savaşlara girmesi bu stratejik değerlendirmeden kaynaklanıyor. Bunun yanı sıra Avustralya ve yeni Zelanda için bu coğrafyanın kontrol altında tutulması hayati önem taşıyor. Avustralya, Güney pasifik Bölgesi’ni ve Solomon Adaları’nı arka bahçesi olarak görüyor ve bölge üzerindeki belirleyici rolünü kaybetmek istemiyor. Batı dünyası da Avustralya üzerinden bölgenin kontrolünü elinde tutmaktan memnun görünüyor.
Sömürge geçmişindeki acı hatıralar
Ordusu olmayan ve polisin her türlü güvenlik hizmetinden sorumlu olduğu Solomon Adaları’nda güvenliği Avustralya sağlıyor. Ülke İngilizlerden bağımsızlık kazandığı 1978’den bu yana etnik çatışmalar nedeniyle istikrarsız geçmişe sahip ve başarısız bir devlet görüntüsü veriyor. Avustralya bu coğrafyadaki başat rolünü kaybetmemek için ülke gelişmeleri ve siyasetine yön vermeye çalışıyor. Bu çerçevede 2003’ten sonra yaşanan iç çatışmalarda Avustralya, Güney Pasifik ülkeleriyle birlikte müdahale ederek ülkede düzenin sağlanmasına katkı veriyor.
Avustralya’nın belirleyici rolü ve ülke siyasetini kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmesi bu coğrafyadaki ada ülkelerinin iç dengelerinde rahatsızlık yaratıyor. Bölge ülkelerinin sömürge geçmişindeki acı hatıraları da Avustralya’nın müdahaleleri sonrasında yerel halkın hafızalarında canlanarak bu rahatsızlığı artırıyor. Bu tür rahatsızlıklar dışa vuracak zemin bulamadığı için dünya kamuoyunda yakın geçmişe kadar pek fark edilmedi.
Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC)’nin yükselişi ve küresel hedef silsilesini genişleterek dünyanın her tarafını ekonomik çemberi içine alması sonrasında bu durum değişmeye başladı. ÇHC uzak bölgelere ekonomik olarak ulaştıktan sonra stratejik yatırımlar da yapmaya başlayınca eski sömürgelerdeki örtülü sorunların üzerindeki toz tabakaları kalkmaya başladı. ÇHC’nin pragmatik bir siyasetle sessiz ve derinden zayıf ülkeleri ekonomik kontrolü altına alması ve Batı karşıtı hareketlere destek vermesi küçük ülkelerde siyasi hareketlenmelere yol açtı. Batı, değişen dengeleri fark ettiğinde geç kaldığını ve ayağının altındaki zeminin kaymaya başladığını anladı.
Bu tür bir senaryo son yıllarda Solomon Adaları’nda yaşandı. Ülke siyasetinde uzun süredir yer alan Solomon Adaları Başbakanı Sogavare, 2019’da iktidara geldiğinde, Tayvan’ı resmî olarak tanımaktan vazgeçtiklerini ve ÇHC ile ikili ilişkileri geliştireceklerini açıkladı. Başbakan Sogavare devamında ÇHC ile 825 milyon dolarlık bir proje ile eski bir altın madeninin tekrar açılması ve 12.000 kişilik bir stadyumun inşa edilmesi konusunda anlaşma imzaladı. Başbakan Sogavare’nin bu adımları sonrasında ülkede istikrar bozulmaya başladı. ABD senatosunda Solomon Adaları’nın ABD para sisteminden çıkarılmasına yönelik tartışmalar gündeme geldi. Bu tartışmalar sonrasında ABD, Solomon Adaları hükûmetini dışlayarak, Batı yanlısı Malatia Adası yönetimine 25 milyon dolarlık maddi yardım yaptı.
ABD ve ÇHC rekabetinin artması sonrasında ÇHC ile Avustralya arasındaki gerilim, özellikle 2020’den itibaren artış gösterdi. ABD’nin QUAD (ABD, Avustralya, Japonya ve Hindistan arasındaki dörtlü güvenlik ve iş birliği yapılanması) mekanizmasını canlandırması sonrasında Avustralya ile ÇHC arasında ipler gerildi ve karşılıklı restleşmeler yaşandı. Avustralya’nın, Kuşak Yol İnisiyatifi kapsamında ÇHC’ye verdiği liman kullanma kolaylıklarını iptal etmesi sonrasında ÇHC de Avustralya’dan yaptığı ithalatı azalttı. Avustralya, Çinli öğrencilere sağladığı öğrenim kolaylıklarını kaldırarak cevap vermenin yanı sıra silahlanma ve askerî sahada güçlenme gayretlerini artırdı. Ekim 2021’de ilan edilen AUKUS (Australia, UK and US- Avustralya, İngiltere ve ABD) anlaşması sonrasında ÇHC ve Avustralya arasındaki söylem gerginliğinin seviyesi yükseldi. Bu gelişmeler yaşanırken Solomon Adaları’nın da küresel rekabet ikliminin tesiri altına girdiği ortaya çıktı.
Solomon Adaları dünya gündemine nasıl girdi?
Solomon Adaları gelişmeleri 2021 yılına kadar bölge dışında fazlaca ilgiye mazhar olmazken birden bire dünya gündeminde yer almaya başladı. Solomon Adaları’nın dünya gündeminde yer alması 24 Kasım 2021’de, yönetim karşıtı gösterilerin şiddete dönüşerek, ülkeyi kaosa sürüklemesi sonrasında gerçekleşti. Göstericiler sokağa çıkma yasağı ilan edilmesine rağmen başkent Honoria’daki Çin Mahallesi ve Çinlilere ait işyerlerini tahrip edip kamu binalarına saldırırken bir polis karakolunu ateşe verdiler. Ertesi gün Avustralya hükümeti, Solomon Adaları’na güvenlik personeli gönderme kararını açıkladı.
ÇHC gayrı resmî yayın organları bu saldırılardan Tayvan, Avustralya ve ABD’yi sorumlu tutarak; Başbakan Sogavare yönetiminin Tayvan yerine ÇHC’yi resmî olarak tanıması sonrasında ABD’nin hedefi hâline geldiğini, ABD’nin merkezî yönetimini dışlayarak, Malatia Adası yönetimine doğrudan ekonomik yaptırım yapmaya başladığını ve ÇHC’nin bu ülkede zemin kazanmasını engellemeye çalıştığını iddia ettiler. Çin mahallesinde, Tayvan bayrağı asılı olan bir işletmenin göstericilerden hiçbir zarar görmediği ifade edilerek, bu bağlamda Çin medyası tarafından örnek gösterildi. ÇHC kaynakları, Avustralya hükûmetinin adaya hemen güvenlik gücü göndermesinin de ÇHC’nin, ülkedeki vatandaşlarının güvenliğini sağlamak için harekete geçmesini engellemek kapsamında hayata geçirildiğini savundu.
Avustralya Başbakanı Scott Morrison; 2017 yılında imzalanan Karşılıklı Güvenlik Anlaşması gereğince Solomon Adaları yönetiminin Avustralya’dan yardım istediğini ve bu isteğin Papua Yeni Gine ve Fiji gibi bölge ülkelerine de yapıldığını açıkladı. Ülke muhalefetinin istifa kampanyasına direnen Solomon Adaları Başbakan Sogavare; ABD ve Tayvan’ın bu karışıklığın mimarı olduğunu iddia etti. ABD medyasında yapılan yorumlarda; ABD’nin ihmal etmesinden dolayı ÇHC’nin bu ülkede zemin kazanmaya başladığı, ÇHC’nin Sogavare ve partisine rüşvet vererek kontrol altına aldığı ve burada askerî üs kurmaya hazırlandığı, ABD’nin sadece Malatia Adası’nı ekonomik olarak desteklemek ile bu ülkede zemin kazanamayacağı, bir an önce Solomon Adaları’nda diplomatik misyon açarak ülke gündemini belirlemesi ve askerî üs anlaşması yapması gerektiği, aksi takdirde geç kalacağı, bu stratejik ada ülkesini kontrol altına alacak bir ÇHC’nin Avustralya’nın Kuzey Pasifik ile bağını keserek Pasifik coğrafyasında büyük avantaj kazanacağına yönelik değerlendirmeler yapıldı.
Şiddet olayları bitince Solomon Adaları polisi yaklaşık 100 saldırganı tutukladı. Avustralya önderliğindeki Güney Pasifik ülkeleri (Yeni Zelanda, Papua Yeni Gine ve Fiji) ülkeye polis gücü göndererek kamu düzeninin sağlanmasına katkı verdi. Bu kapsamda ülkeye giden Avustralya polisinin bir kısmı ülkede kaldı ve geri çekilmedi. Solomon Adaları yönetimi tarafından yapılan açıklamalarda; göstericilerinin çoğunun (ABD ve Tayvan’ın desteklediği) Malatia Adası’ndan geldiğinin ortaya çıktığı ifade edildi. Kamu düzeni sağlanıp ülke normalleşmeye başlayınca muhalefet, yönetimi devirmek için güven oylaması mekanizmasını harekete geçirse de Başbakan Sogavare hükûmeti ayakta kalmayı başardı.
Bu gelişmeler sonrasında ÇHC, Sogavare hükûmetine destek olmak ve polisi eğitmek maksadıyla küçük çaplı bir eğitici grubunu ülkeye gönderdi. Bu polis eğitim grubu Avustralyalı polislerle birlikte ülkede kalmaya devam etti. Müteakiben ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Şubat 2022’de Avustralya’da yapılan QUAD Dışişleri bakanları toplantısına katıldıktan sonra bazı Pasifik adalarını ziyaret ederek; ABD’nin Solomon Adaları da dahil olmak üzere bazı Pasifik adalarında diplomatik misyon açacağını ve ekonomik yardım yapacağını açıkladı. Bu açıklama sonrası Solomon Adaları ile ilgili gelişmeler dünya kamuoyunda bir müddet yer almadı.
ÇHC’nin askerî olarak Güney Pasifik’e inme hedefinin bir adımı mı?
Ülkenin tekrar dünya gündemini işgal etmesi, Solomon Adaları yönetiminin ÇHC ile imzalamaya hazırlandığı güvenlik anlaşmasının taslak metninin, 24 Mart 2022’de basına sızması sonrasında yaşandı. Bu anlaşma ABD ve Avustralya’nın ÇHC’ye yönelik kaygılarını artırırken, ÇHC’nin Güney Pasifik’e askerî olarak inme hedefinin bir adımı olarak görüldü. Basına sızan taslak anlaşmadan; Solomon Adaları yönetiminin kamu düzeni bozulduğunda ÇHC’den polis, asker ve diğer güvenlik gücü isteyebileceği ve bu güvenlik güçlerinin ülkedeki Çin kökenlilerin mülkiyeti ile ÇHC’nin üstlendiği projelerin korunmasını sağlayacağı, ayrıca ülkedeki Çin misyonu çalışanlarının diplomatik dokunulmazlıklara sahip olacağı öğrenildi. Anlaşmada ÇHC donanmasına ait gemilerin ülke limanlarından faydalanma hakkı elde edeceğine dair maddeler olduğu bilinmesine rağmen, detaylar konusunda yeterli bilgi yansımadı.
Bu gelişmeye yönelik ilk tepkiler Avustralya tarafından geldi. Avustralya İçişleri Bakanı Karen Andrews; konuyu ciddiyetle takip ettiklerini, Pasifik Bölgesi’nin arka bahçeleri olduğunu ve bu bölgedeki her türlü gelişmenin kendilerini ilgilendirdiğini ifade etti. Solomon Adaları yönetiminin güvenlik işlerinden sorumlu yetkilileri cevaben; anlaşmanın 18 Mart 2022’den itibaren hazırlandığını, bölge ülkelerinin endişelenmesine gerek olmadığını, ÇHC’ye ülkelerinde askerî üs vermeyeceklerini, yapılacak anlaşmanın Avustralya, Yeni Zelanda ve Papua Yeni Gine ile geçmişte yapılan güvenlik anlaşmalarıyla eşdeğer maddeler taşıyacağını açıkladılar.
ABD’nin Küba Krizine benzetildi
Konuyla ilgili tartışmalar devam ederken taslak anlaşmanın; ÇHC askerî gemilerinin Solomon Adaları’na lojistik destek kapsamında malzeme taşıma imkânı verdiği de ortaya çıktı. Bunun yanı sıra iki ülkenin sivil havacılık anlaşması imzalayacağı ve aralarındaki ticaretin geliştirilmesi için de çalışmalar yaptığı kamuoyuna yansıdı. Bu gelişmeler Avustralya tarafında; ÇHC’nin Solomon Adaları’nda askerî üs kurmaya hazırlandığı ve kendilerini çevrelemeye çalıştığı şeklinde değerlendirildi. ÇHC’nin Solomon Adaları’nda askerî üs kurması durumunda burada konuşlanması muhtemel füzelerin bütün Avustralya’yı vurabileceğine yönelik tartışmalar Avustralya gündemini işgal etti. Bu gelişmeyi ABD’nin Küba Krizine benzeterek; Avustralya’nın Solomon Adaları’nı işgal etmesini isteyenler de oldu. Söz konusu anlaşmanın Küba krizi ile kıyaslanması ve işgal ile cevap verilmesine yönelik değerlendirmeler ÇHC tarafının tepkisiyle karşılandı.
Avustralya ile Solomon Adaları arasında 2017 yılında imzalanan Karşılıklı Güvenlik Anlaşması’nın Mayıs 2022’de bitmesi nedeniyle yeni anlaşma yapılmasını zora sokmak istemeyen Avustralya yönetimi, Solomon Adaları hükûmetini rencide edecek söylemelerden kaçındı. Avustralya yönetimi dikkatli bir dil kullanarak; Solomon Adaları’nın bağımsız bir ülke olduğunu ve istediği ülkeyle anlaşma yapabileceğini vurgularken, Avustralya’nın bu gelişmeden rahatsız olduğunu eklemeyi de ihmal etmedi. ABD ve İngiltere de benzer bir tutum sergileyerek güvenlik endişelerini açıkladı.
Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern de rahatsızlığını ifade ederken; bu gelişmenin Güney Pasifik Bölgesi’ni soğuk savaşın içine çekebileceğine yönelik endişelerini paylaştı. Mikronezya yönetimi de II. Dünya Savaşı’nda bölgede yaşanan çatışmaları hatırlatarak; bu tür anlaşmaların bölgeyi soğuk savaşın içine çekeceğini, bölge ülkeleri için asıl tehdidin iklim değişikliği olduğunu ve ada ülkelerinin enerjilerini, yükselecek su seviyesine tedbir almaya harcaması gerektiğini vurguladı.
Değerlendirme;
Solomon Adaları gelişmelerinin ülke iç siyaseti ile bağı olduğu gibi küresel rekabet ile de yakından ilgisi vardır. İç dinamiklerin bu küçük ada ülkesindeki rolünde merkezî yönetim ile adalar arası rekabetin yanında etnik sorunlar baskın bir görüntü veriyor. Bunun yanı sıra Avustralya’nın iç siyaseti kendi hedefleri doğrultusunda manipüle etmesinin de rolü önemlidir. Ülkenin son yirmi yıllık siyasetinde önemli bir figür olan Başbakan Sogavare, daha önce iktidardan düşürülmeleri ve seçim kayıplarında Avustralya’nın rolü olduğuna inanıyor ve Avustralya’ya soğuk bakıyor. Başbakan Sogavare ülkesindeki Batı ağırlığından da rahatsız. Sogavare bu kapsamda Batı’nın ülke gelişmelerinin manipüle etmesini engellemek için ÇHC’yi denge unsuru yapmayı planlıyor.
Avustralya, arka bahçesi olarak gördüğü Güney Pasifik Bölgesi’nin ve iç siyasetine müdahale ederek kendi çıkarlarını korumaktan çekinmiyor. Bu durum küresel ısınma nedeniyle varoluşsal tehdit altına giren ve ekonomik kaynakları sınırlı olan Pasifik ülkelerinde hoş karşılanmıyor. Bu tür müdahaleler, küçük ada ülkelerinin ortak hafıza dağarcığında Birleşik Krallık ve ardılı Avustralya başta olmak üzere Batı’nın sömürge döneminde yaptığı uygulamaları canlandırıyor ve Batı karşıtlığına neden oluyor. Pasifik ada devletleri, bölgelerinin II. Dünya Savaşı sonrasında, özellikle Batı tarafından nükleer deneme sahası olarak kullanılmasının acılarını da unutmuyor.
ÇHC’nin bu ülkelere ulaşması uzun zamandır içlerine attıkları Batı karşıtı hissiyatın su yüzüne çıkmasına imkân veriyor. ABD ve müttefikleri ile rekabet hâlinde ilerleyen ÇHC’nin ekonomik gücü de yerel hakları cezp edecek projelerin hayata geçirilmesine zemin sağlıyor. Bu durumu değerlendirmeyi bilen ÇHC yönetici eliti, Batı ile rekabet görünürleştikten sonra stratejik yatırımları da hayata geçirerek askerî hedeflerini gerçekleştirme yolunda adımlar atıyor. Bu tür gelişmelerin neticesinde stratejik konuma sahip bölgeler küresel rekabet sahasına dönüşüyor ve bedel ödemek zorunda kalıyor.