KADEM Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Sümeyye Erdoğan Bayraktar, “Yeni ve yaşanabilir bir dünya inşa etmede kadınların aklına, fikrine ve …
KADEM Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Sümeyye Erdoğan Bayraktar, “Yeni ve yaşanabilir bir dünya inşa etmede kadınların aklına, fikrine ve vizyonlarına çok ihtiyacımız var,” dedi.
KADEM Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Sümeyye Erdoğan Bayraktar, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı himayelerinde, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD Kadın) tarafından “Dönüşüm Bizimle Başlar” temasıyla bu yıl ilk kez düzenlenen ve Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen “Uluslararası Farkındalık Zirvesi”nde (IAS) konuştu.
Bayraktar, değişim rüzgarının tarihteki en yüksek hızına ulaştığı bugünlerde, mikrodan makroya etraftaki dönüşümü yorumlamaya, anlamlandırmaya ihtiyaç duyulduğunu, o yüzden bu zirvenin etrafında toplandığı başlıkları önemli bulduğunu ifade etti.
Farkındalığın, etrafta olan olayları bilmek, algılamak ve duyumsamakla başladığını, cereyan eden bir fenomenin bilincine varmakla da elde edildiğini aktaran Bayraktar, beş duyunun çok daha ötesine geçen farkındalığın gönülle görmeyi, vicdanla hissetmeyi de gerektirdiğini belirtti.
Yani bir haber alındığında ya da bir bilgiye erişildiğinde farkında olunmadığını vurgulayan Bayraktar, farkında olmak için içselleştirmek ve içselleştirilenlere ruhta yer açılması gerektiğini söyledi.
Sümeyye Erdoğan Bayraktar, farkındalığın tüm bu boyutlarıyla şirketlerde ve devletlerde de karşılığını bulduğunu anlatarak, şöyle konuştu:
“Bir şirketin iş yapma biçiminde, bir devletin dış politikasında farkındalığın seviyesini gözlemleyebiliyoruz. Mesela yenilenebilir enerjilere yatırım yapan bir şirket, tarumar edilmiş doğal kaynakların artık tükenmekte olduğunun farkındadır. Sadece beyaz tenli, mavi gözlü ve aynı inanç sistemine dahil olduğu mültecilere değil tüm insanlığa kapısını açma cesareti gösteren bir devlet, evrensel değerlerin farkındadır. Günümüzde her sabah bir öncekinden fersah fersah uzaklaşmış, başkalaşmış bir dünyaya uyanıyoruz. Değişim öyle hızlı ki farkında olmak için her zamankinden fazla bir gayret içinde olmamız lazım. Çünkü insan yeryüzünü örgütleyen, yöneten, olaylara yön veren, çerçeve çizen, anlamla şekillendiren bir misyona sahip.”
Bugün, dijital dönüşümün her alana sirayet ettiğini belirten Bayraktar, hiçbir filtreye, sınamaya ve olgunlaşma sürecine maruz kalmadan hayatlara egemen olan bu dönüşümün tam anlamıyla yönetilemediğini ve şekillendirilemediğini ifade etti.
Bayraktar, tam tersine, insanların dışında kendi sınırlarını ya da sınırsızlığını çizen dijital dönüşümün faydalarını alkışlarken zarara uğrattığı alanların görülmesi ve farkında olunması gerektiğinin altını çizerek, şöyle devam etti:
“Mesela endüstri 4.0 ve dijital dönüşüm süreçlerinde kadınların ne kadar rol aldığını, algoritmaların oluşumunda kadının ne kadar söz sahibi olduğunu tartmak zorundayız. Buradaki eksiği ikame etmediğimiz sürece, tek renkli, tek sesli ve tek taraflı bir gelecek dünyasına yol alacağız. Yani belki ileri teknolojiye sahip olacağız ama katılımcı bir karar mekanizmasıyla yönetilmiyor olacak. Daha da önemlisi, medeniyet tasavvuruyla şekillenmemiş bu gücün değerler alanındaki erozyonuna maruz kalacağız. Bilhassa girişimciliğin öne çıktığı çağımızda kadınların da eşit ve adil bir şekilde dijital girişimciler olmak için bazı enstrümanlara ihtiyacı var. Kadınlara bu imkanın yolunu açacak eğitim ve sosyal altyapı yatırımları da farkındalığımız dahilinde olmalı.”
Sümeyye Erdoğan Bayraktar, yaşanan dönüşümün başka belirleyicileri de olduğunu, göç ve çevrenin bunların başında geldiğini aktardı.
Dünyadaki aktif savaşlar ve çatışmaların yıktığı yaşamların, haritalara yeni göç yolları çizdiğini dile getiren Bayraktar, “En son Ukrayna savaşıyla beraber yerinden edilen insanların toplam sayısı ilk kez 100 milyonun üzerine çıktı. Yaşam ihtimalini başka ülkelerde arayan insanların hareketliliği dünyanın çehresini her an değiştiriyor. Bunun yanında hala tam olarak farkında olmasak da karşı karşıya kaldığımız en büyük krizlerden biri olan iklim değişikliği de artık göç nedenlerinden biri. Son dönemde literatüre giren ‘iklim mültecisi’ terimi, insan eliyle yaşanamaz hale gelmiş bölgelerden kaçışı anlatıyor.” diye konuştu.
Suriye Savaşı’nın 11 yılı geride bıraktığını, çevre ülkelerin yoğun göç dalgası aldığını ve Türkiye’nin bu konuda üstün bir örneklik göstermeye devam ettiğini söyleyen Bayraktar, şunları kaydetti:
“Ancak yakın zaman önce başlayan Ukrayna savaşı bambaşka bir realitenin üzerindeki perdeyi kaldırdı. Hoşgörünün, birlikte yaşama kültürünün, kaybedilen hayatlara karşı duyulan hassasiyetin coğrafi öncelik sahibi olabildiğini gördük. Demek ki göç sorunu üzerine düşünürken, evvela insanlığı bir aile olarak birbirine yeniden yakın kılmanın yöntemlerini araştırmalıyız. Bu söylemleri üretmezsek, tutunacak bir dal arayan 100 milyonu aşan yıkılmış hayat, dünya için yeni kriz alanları oluşturacak.”
Bayraktar, zaman zaman gündemden düşen çevre konularının tüm bu dönüşümün içinde baş sıraya yerleştirilmesi gerektiğini belirterek, “Yani, savaşları düşünürken yalnızca uluslararası ilişkiler perspektifiyle konuya yaklaşmak çözüm için yeterli değil. Çevreye ve ekosisteme uyguladığı zulmü, en kırılgan gruplar olan kadın ve çocukların hayatlarındaki onulmaz yıkımı da ele alarak mücadele etmeliyiz.” dedi.
Sümeyye Erdoğan Bayraktar, dijital dönüşümü irdelerken, dijital ekonomi ya da yeni toplum düzeni gibi çerçevelere, dijitalin iklim değişikliğiyle mücadelede alması gereken rolün de eklenmesi gerektiğini aktararak, şöyle konuştu:
“Yeni ve yaşanabilir bir dünya inşa etmede kadınların aklına, fikrine ve vizyonlarına çok ihtiyacımız var. Mesela, iklim değişikliğinin zorunlu kıldığı üretim ve tüketim modellerinde kadınların lokomotif güç olarak konumlanması gerekliliğinin ne kadar farkındayız? İşte bunlar da farkındalık sınırlarımızı test etmemiz gereken alanlar. Kısacası çok yönlü yaşanan çağa dönüşümü, insanın da çok yönlü, bütüncül ve analitik düşünmesini gerektiriyor. Bu dönüşümü tüm boyutlarıyla yönetmeyi ancak bu şekilde başarabiliriz. Böylece bizim dışımızda bir tesadüf gibi meydana gelmiş değil bizzat aktörü olduğumuz güçlü bir geleceğe adım atabiliriz.”
Farkındalık denildiğinde, aydın olmayı gerektiren, çağın sorunlarını omuzlayan, evrensel değerleri eşit uygulayan bir bilincin anlaşıldığını vurgulayan Bayraktar, Cemil Meriç’in “Aydın olmak için önce insan olmak lazım. İnsan mukaddesi olandır. Maruz kalmaz, seçer. Aydın kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan, uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs.” sözlerinin, herkes için yol haritası çizdiğini kaydetti.