İbni Haldun Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. İrfan Gündüz, geçtiğimiz günlerde Hakk’a uğurladığımız hadis alimi Prof. Dr. Raşit Küçük Hocayı kaleme aldığı bir yazı ile anlattı.
İşte İbni Haldun Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. İrfan Gündüz Hoca’nın Raşit Küçük Hocaefendi ile ilgili kaleme aldığı değerlendirmeler…
“Evvel giden ahbâba selâm olsun erenler.”
Yurt dışında bulunmam sebebiyle cenâzesinde ve ta’ziyesinde bulunamayışımın derin hüznü, içimde kapanmaz bir yara. Ağabeyim, dostum, dayanağım ve kardeşim Raşit Küçük Beyefendi’nin kaybı ile her zaman sırtımı dayadığım bir duvar sanki göçtü. Başımız sıkıştığında başvurduğumuz dağ sanki çöktü. Yalnız ve yardımsız kalakaldık. “Arkasında doldurulamayacak bir boşluk bırakarak gitti.” Sözü en fazla Raşit Abi için söylense yeridir.
“Nice bin ehl-i hünerin, bir tutam tuz bile yokmuş aşına;
Öldürüp evvel anı açlıktan, sonra türbe dikerler başına.”
Şeklinde şâirin ifâde ettiği kadir-kıymet bilmezlik, Raşit Küçük Bey hayatta iken de öyle olmuştur. “Kör ölür badem gözlü; Kel ölür, sırma saçlı olur.” Kabîlinden, vefâtından sonra olmadık ağıtlar yakılır. Ne yazık ki bu durum, Raşit Abi için de öyle olmuş, yaşarken kıymeti bilinmeyen bir deha olarak yaşamış ve öylece Hakk’a yürümüştür. Rabb’im rahmet ve merhametiyle muâmele eylesin. Tek tesellîmiz. Buluşacağımız adrese uğurlanması. Yolların kesiştiği bir yere varması. İnşâallah Cennet-i a’lâ’da buluşuruz.
12 Eylül Cunta yönetiminin Erzurum’dan İstanbul’a sürgün etmesiyle kendisini tanıma şerefine eriştim. Bazı vakıf yönetimlerinde beraber bulunduk. Bazı süreli yayınlarda ve yayınevlerinde yayın kurulu üyesi olarak beraber çalıştık. Kendisine yaklaştıkça gözümüzde büyüyen ve bizi büyüleyen bir samimiyeti vardı. “Dağ yanına vardıkça küçülürmüş.” derler. Geriden yüce gözüken nicelerinin, yaklaşrıkça nasıl cüceleştiğini görerek hayal kırıklığı yaşadığımızı, “uzaktan sevmek aşkların en güzeli imiş.” Diyerek nasıl pişmanlık duyduğumuzu dikkate alırsak, Raşit Bey’deki kemâlin büyüklüğünü daha iyi anlarız.
“Yakınlaştığınızda sizi manto gibi bürüyen ve benliğinizi kaplayan kemâl sâhiplerinin eteğinden yapışın ve ayrılmayın. Yaklaştığınızda kalbur gibi delik-deşik olduğu anlaşılan ve sözünün eri olmadığı ortaya çıkan insanlardan uzak durun.” diyen Hocaefendi’nin ifâde ettiği kemâl tanımı, âdeta Raşit Abi’de tecessüm etnişti. Hocaefendi’nin İstanbul dışına çıktığında, kendilerine vekâleten İskenderpaşa’da kürsüye çıkması ve Ramûzü’l-ehâdis okutması O’nun ma’nevi özelliğini göstermesi açısından önemlidir.
İslâm Dergisi’nde; “Unutulan Sünnetlerimiz” başlığı altında her ay bir makâle yazarken Gerek Fahr-ı Kainat Efendimiz’e gösterdiği saygı ve gerekse sünnetlere bakışındaki derinlik ve hürmet, her türlü takdirin üzerindedir. Sanki baştan aşağı yaşayan canlı sünnet idi. Doktora tezinin konusu olan Abdullah İbn-i Mübarek(r.a.)’le öylesine bütünleşmişti ki O’nun sanki günümüzdeki gölgesi ya da izdüşümü gibiydi. Daha sonra tezini Sevgi Medeniyeti adıyla neşretmiş ve bu eser Türkiye Yazarlar Birliği tarafından ödüllendirilmişti.
Antalya Akseki İlçesinin Menteşbey köyü’nde doğdu (1947). Antalya İmam-Hatip Okulu’ndan (1966) ve Konya Yüksek İslâm Enstitüsü’nden (1970) mezun oldu. Erzurum Atatürk Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi’nde doktora çalışmalarına başladı (1978); 1984’te doktor, 1997’de doçent, 2003’te profesör unvanını aldı. Eski Diyanet İşleri Başkanlarından Ahmet Hamdi Akseki Hocaefendi O’nun hem hemşehrisi, hem de idolüydü.
Ömrünü Asr-ı Sa’âdet ikliminde yaşama ve yaşatmaya adamış bir muhaddisti. Tevâzuu kendisindeki ilmi derinliği saklar, kimseye hissettirmez. Sorulmadıkça söylemezdi. Hadis-i şerifteki bir kelimeyi söyleyin hemen onun nerde olduğunu bulur ve kaynağını önünüze sererdi. İmam-Hatip Lisesi öğretmenliği, Lise müdürlüğü, Yüksek İslam Enstitüsü öğretim üyeliği ve Müdürlüğü, İlahiyat Fakültesi öğretim üyeliği ve dekanlığı, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı gibi pek çok görevi hakkıyla yerine getirirken, bilgisini ve konumunu asla “arz-ı endâm etmek için” kullanmamış, “arz-ı hâl etmek için” îfaya özen göstermiştir.
Kaleminde. Kelâmında, bakışı ve duruşunda, harekât ve sekenâtında sadeliği ve samimiyeti hissedilirdi. Duru ve doyuma ulaşmış bir olgunluk ve kemal sâhibiydi.
Yaşar Kandemir ve İsmail Lütfi Çakan Hocalarla birlikte yıllarca çalışıp kültürümüze kazandırdıkları “Riyazü’s-salihîn Tercüme ve Şerhi”, “tek kaynak Kur’an’dır” denilerek sünnet-i seniyyenin bir kenara itilmek istendiği, Hz. Peygamber’in sıradanlaştırılmaya çalışıldığı bir dönemde adeta asr-ı saâdet ikliminin günümüze taşınmasına sebep olmuştur. Sevdiklerinin vefatı ile sevenler de arkalarından taksit taksit ölürmüş. Raşit Abi’nin vefatı ile yetim-i akran ve yetim-i ahbap kaldtk.
Fahr-ı Kainat Efendimiz, Eşeccü Abdilkays(r.a.)’a: “Sende Allahın sevdiği iki haslet, iki özellik ve güzellik var: Biri hilim diğeri enât” buyurdu. Hilim, akıl, vakar ve sabır; Enât ise, sükûnet ve teennî ile hareket etmek, acelesizlik, sekinet demekti. Sükuneti, teennisi ve telaşsızlığı yalnızca tavır ve davranışlarında değil konuşmasında, seçtiği kelimeler ve kurduğu cümleler de de hissedilirdi.
Dervişlik anlayışıİ “Yâr olup bâr olmamak” şeklinde tebellür etmişti. Hiç kimseye yük olmak istemez ama herkesin yâr ve yardımcısı olmaya çalışırdı. Şefkat ve merhameti söylem işi değil eylem işi olarak görür, kanayan bir yara gördü mü onu sarmaya, bir düşeni görünce elinden tutup kaldırmaya gayret ederdi.
Dağ başında münzevî bir dervişlik yerine, çarşı içinde bir dervişlik anlayışını benimsemiş, “eli kârda gönlü Yârda” olmaya gayret göstermişti.
İlmî, fikrî, idârî, ticârî, ve siyâsî çevreler ve faaliyetler içinde, bilinçli, bilgili, etkili bir bilge hoca ve yönlendirici bir danışman olarak bulunmuş ve fitne uyandırmadan hakka ve halka hizmet etme başarısını göstermiştir. Gösterişe ve reklama kaçmadan resmi görevi yanında sosyal, bilimsel ve kurumsal faaliyetlerini sürdürmüş ve bu yönüyle akademi dünyasının dışında ve fakat hayatın içinde olmayı başarmıştır. Cumhurbaşkanımızın yakın çevresinde bulunan Hocamız, Bakanlar Kurulu kararıyla Fatih Camii Hazîresine defnedilmiş, Fatih Sultan Muhammet Han’a komşu olmuştur.
“Raşit Bey, soyadı küçük, kendisi büyük hocaydı.”
R’ûh-ı pür-fütûhlarına el-Fâtiha