Dinozorlar harika yaratıklardı ve hâlâ insanlık olarak onları tamamen keşfedebilmiş değiliz. En azından keşfedebildiğimiz kadarını günümüzde …
Dinozorlar harika yaratıklardı ve hâlâ insanlık olarak onları tamamen keşfedebilmiş değiliz. En azından keşfedebildiğimiz kadarını günümüzde görme şansına sahibiz ya da gerçekten öyle mi?
Müzelerde gördüğümüz, bulunan kemiklerin bir araya getirilerek bir iskelet oluşturduğu yapılar gerçekten dinozorlara mı ait? Bu soruyu yanıtlaması biraz zor zira karmaşık bir konu ancak imkânsız değil; dolayısıyla gelin, müzelerdeki dinozor kemiklerinin gerçek olup olmadığını öğrenelim.
En temelden başlayalım: Hep adını duyduğumuz ‘fosil’ aslında nedir, nasıl oluşur ve nasıl gün yüzüne çıkarılır?
Fosil, bir bitki veya hayvan olmak üzere tarih öncesi yaşamın kanıtıdır ve en az 10.000 yaşındadır. En yaygın fosil biçimleri kemikler ve dişlerdir (vücut fosilleri) ancak ayak izleri ve deri kalıntıları da (iz fosilleri) fosillere dahildir.
Fosiller; antik dere yatakları, göller, mağaralar, volkanik kül kalıntıları ve katran çukurları birçok farklı çevre şeklinden elde edilebilir. Peki fosiller nasıl oluşur? Aslına bakarsanız antik canlıların birçoğu fosile dönüşemeden başka bir organizma tarafından tüketildi veya iklim etkilerinden dolayı bozuldu.
Ancak doğru koşullar sağlandığında günümüzde gördüğümüz fosillere dönüşüyorlar, ama bu koşullar neler? Bir hayvanın fosilleşme süreci, hayvan öldükten sonra kum veya silt gibi tortularla gömülü olursa başlar. Altında gömülü olduğu tortu katmanları, hayvanı çürümeye karşı korur. Bedenin et kısımları aşınır ve geriye sadece kemikler, dişler ve boynuzlar gibi sert kısımlar kalır.
Tabii bu bahsettiğimiz süreç öyle kısa bir süre değil, bunun gerçekleşmesi için daha önce de dediğimiz gibi en az 10.000 yıl geçmesi gerekiyor. Bütün bu süreçler yaşandıktan sonra geriye fosili çıkarmak kalıyor.
Fosilleri çıkarmak için önce bulmak gerekiyor, bunun için de paleontologlar fosillerin bulunma olasılığının yüksek olduğu bölgelere keşif gezileri düzenlerler. Saha çalışmasının başarılı olması için önemli miktarda finansman ve dikkatli planlama gerekir.
Paleontologlar çoğu zaman daha önce de fosillerin bulunduğu bölgelerde saha çalışması düzenlerler ancak bulamazlarsa jeolojik haritalar ve uydu fotoğrafları kullanarak aradıkları fosilin ait olduğu çağdan kalma kayanın yerini saptamaya çalışırlar.
Paleontolog, bir fosil parçası bulduğunda o örneğin ne kadarının toprağa gömüldüğünü görmek için yüzeydeki tozu fırça ile temizler. Eğer örneğin büyük bir kısmı yerin altındaysa kazı işlemleri başlatılır. Fosil kemiği açığa çıktıkça, fosili bir arada tutmak için çatlak ve kırıklara özel yapıştırıcı sürülür.
Daha sonra fosilin etrafına bir hendek kazılır ve böylece fosil bir temel üzerine oturur ancak hala kaya veya matrisle kaplı olur. Bir doktorun kırık bir kemiğe uyguladığı tarife gibi sert bir alçı oluşturmak için matrisin etrafına bir alçı bandaj tabakası sarılmadan önce fosilleşmiş kemiklerin üzerine nemli bir tuvalet kâğıdı yerleştirilir. Kalıp sertleştiğinde matrisin alttaki kayadan koparılmasıyla fosilin kazılması tamamlanır ve kalıptaki fosil, müzeye gönderilmek üzere paketlenir.
Ve gelelim asıl sorumuza: Bugün müzelerde gördüğümüz dinozor kemikleri gerçek mi?
Şu ana kadar anlattıklarımızdan anlayabileceğiniz üzere fosiller çok kırılgan yapılar. Çıkartılması ve müzede sergilenmeye hazır hale gelmesi çok ince işlemesi gereken bir süreç. Bu da haliyle akıllara bilim insanlarının, gerçek olanlar zarar görmesin diye müzelerde replika dinozor kemikleri sergileyip sergilemediği sorusunu getiriyor.
Aslına bakarsanız bu sorunun iki cevabı var: Hem evet hem de hayır. Evet, müzelerde gördüğünüz kemikler %90 oranla (bulunamayan parçalar alçıyla restore ediliyor) gerçekten tarih öncesinde yaşamış dinozorlara ait. Hayır, çünkü müzelerdeki iskeleti oluşturan ‘kemikler’ artık birer kemik değil, ondan ziyade birer kaya.
Binlerce yıllık fosilleşme sürecinin ardından dinozorların kemikleri, bugün kemik olarak adlandırdığımız yapıya sahip değiller. Ancak yine de bir zamanlar binlerce yıl önce yaşamış olan bir canlının iskeletini oluşturuyorlardı.
Böylelikle sorumuzun yanıtını almış oluyoruz. Özetle müzelerde sergilenen dinozor kemikleri gerçekten dinozorlara ait ancak artık birer kemik değiller. Siz ne düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi yorumlarda bizlerle paylaşmayı lütfen unutmayın.
Kaynaklar: Field Museum, The Guardian, American Museum of Natural History