Şentop burada yaptığı konuşmada, büyük bir millet olarak çok geniş bir coğrafyada yaşanıldığını, bin yıllarca bu büyük coğrafyada çok geniş bir …
Şentop burada yaptığı konuşmada, büyük bir millet olarak çok geniş bir coğrafyada yaşanıldığını, bin yıllarca bu büyük coğrafyada çok geniş bir yelpazede büyük bir aile halinde var olunduğunu söyledi.
Bu büyük aile içerisinde aradaki bağın kopmasının mümkün olmadığını ifade eden Şentop, “Balkan’ kelimesini bugün bilinçli olarak silmek ve bu coğrafyayı tarihinden, kimliğinden kopartmak isteyenlerin, bölgenin kimliğini isim düzeyinde dahi yok etmek için Balkanlar yerine Güney Doğu Avrupa demeyi tercih eden bir anlayışın varlığını hatırlatmak isterim.
Gönül coğrafyamız diye isimlendirdiğimiz bu tarihi coğrafyalar, bizim ortak medeniyetimizin mührünü bastığı topraklardan bahsediyoruz. Balkan şehirlerinin bugün var olan ve fiili olarak kullanılan merkezleri bile Osmanlı döneminin çarşıları, büyük kapıları, ordugaha ait parça binalar etrafında teşekkül eder. Osmanlı, kurduğu gönül birlikteliğiyle Balkanlar’da, zor bir coğrafyada asırlar boyu huzur ve barışın garantisi olmuştur.
Balkan coğrafyasında yaklaşık 600 yıl süren birlikteliğimiz, bugün gönül yoldaşlığı şeklinde, son yüz yıl içinde bir miktar kesintiye uğrasa da bütünüyle hiç silinmedi ve silinemeyeceğini tescil ettirdi.” diye konuştu.
“HER ŞEYDEN ÖNCE UNUTMAMAK VE UNUTTURMAMAK GİBİ BİR SORUMLULUĞUMUZ VAR”
Şentop, “Türkiye’nin sınırlarını aşan büyük var oluş tasavvurunda, bizi Adriyatik’ten ata yurduna bağlayan gönül birlikteliğinde, değerli Rumeli ve Balkan muhacirleri, göçmenlerin çok ayrı yeri vardır. Balkan kökenli bir aileden gelmem sebebiyle şahsen kendimi de içine dahil ettiğim büyük ailem olan Balkanlar’a hepimizin borcu vardır. Her şeyden önce unutmamak ve unutturmamak gibi bir sorumluluğumuz vardır.” ifadelerini kullandı.
Ülkenin bütün bölgelerinin çok yoğun olarak muhaceretle bir bağlantısı bulunduğunu, “Evladı Fatihan” olmanın geçmişini bilmeyi ve geride kalanları da unutmamayı ihtiva ettiğini anlatan Şentop, şöyle devam etti:
“Geçmişini bilme, geride kalanları unutmamak, hatıralara sahip çıkmayı, yaşayan eserleri korumayı gerektirdiği kadar, yeni izler, işaretler bırakmayı da icap ettirmektedir. Yeni izler, işaretler bırakmak, kişiler ve kurumların yardımlaşmasını, dayanışmasını icap ettiriyor. Bizler özel akrabalık ilişkilerimizde ve devletler arası hukukta Rumeli’deki kardeşlerimizi hiçbir zaman unutmadık.
İyi günde, kötü günde varlığımızla daima onların yanında olduk. Bundan sonra da artarak daha güçlü bir şekilde onların yanında olmaya Cenabıhakk’ın izniyle devam edeceğiz. Türkiye’de 40 farklı şehirde yaklaşık 2 bin Balkan kökenli dernek ve vakıfımız var. Bu sivil toplum kuruluşları Balkan coğrafyasında itici bir güç oluşturabilecek yetkinliktedir. Balkan coğrafyasında hatırı sayılır bir ticari büyüklüğümüz de var. Tabii bunların da yeterli olmadığını söylemeliyim.
Hem ekonomik olarak hem de sosyo-kültürel olarak daha fazla bir ve beraber olmaya, birlikte hareket etmeye ve bu hareketimizi kuvvetlendirmeye ihtiyacımız var. Türkiye’nin Balkan ülkelerine son 20 yılda yaklaşık 15 kat artan ihracatı var ama yetmez. Yapılacak ne varsa devlet, millet olarak el ele, bir ve beraber olarak hareket etmeliyiz. Sırbistan, Bosna-Hersek, Makedonya, Arnavutluk, Kosova, Bulgaristan ile var olan ticaret hacmimizi artırırken ve tabii ki sosyal ve kültürel bağlarımızı gelecek nesillere aktarmayı da önemli bir vazife bilmeliyiz.
Balkan coğrafyasındaki gençlerimizi, yaşadıkları topraklarda, dini ve kültürel olarak sahip oldukları medeniyet dairesinde, onlara rehberlik etmeli, kendilerini inşa ederken onlara destek olmalıyız. Balkanlar’da, kökleri asırlar öncesine uzanan bir ecdadın temsilcileri olarak siz değerli iş insanlarımızın mirasçısı olduğu medeniyetin üzerine yüklediği sorumluluğun bilincinde olduğundan zerre kadar şüphe duymuyorum. Ülkemizin ve Balkanlar’ın ekonomik ve kültürel mirasının köprüsü bizleriz.”
BALKAN COĞRAFYASINA YATIRIM YAPMAK SADECE EKONOMİK GEREKÇELERLE İZAH EDİLEMEZ”
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Cumhuriyet’in 100’üncü yılına yaklaşırken, devletin temelinde çok kuvvetli bir Balkan dokusu olduğunu belirterek, Cumhuriyet’in banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün başında yer aldığı milli mücadelenin komutanlarıyla kurucu kadrosunun pek çok isminin Balkanlar’da yetiştiğinin ve bu idealist kadronun bugünlere uzanan yolu açtığının unutulmaması gerektiğini söyledi.
Üstelik sadece kurucu kadro değil, Trakya’ya ve Anadolu’ya akan milyonlarca muhacirin, uzun savaşlar sonrası harabeye dönen vatan topraklarının tekrar inşasına katkısının yabana atılmaması gerektiğini dile getiren Şentop, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Gerçekten turistik bakımdan da çok ilgi çekici bir coğrafya. Ziyaretçi çok. Benim her ziyaretimde içimden geçen, kökleri bu topraklarda olan Rumeli ve Balkan muhacirlerinin ata topraklarına yatırım yapması, istihdam oluşturacak imkanlar sunmasıdır. Bu, şüphesiz ekonomik bir meseledir.
Sadece bu açıdan bakıldığında bile Balkanlar, yatırım için çok uygun, çok münasip bir coğrafya. Bizler sadece kendini düşünüp, elde edeceği kara bakarak iş gören insanlar değiliz. Sayın Cumhurbaşkanımızın pek çok vesileyle söylediği ‘kazan-kazan’ fikri ticari ilişkilerde içi boş bir slogan değil, bizim temel ekonomik yaklaşımımızdır.
Yatırımlarımızla kendimiz, Türkiye kazanırken, iş yaptığımız, faaliyet gösterdiğimiz ülkenin de o ülke insanlarının da kazanmasını arzu ederiz ve bunu temin ederiz.”
Balkan coğrafyasına yatırım yapmanın sadece ekonomik gerekçelerle izah edilemeyeceğini, başka sebeplerin de var olduğunu aktaran Şentop, ata, ecdat yadigarı o coğrafyanın kalkınmasının, ekonomik olarak gelişmesinin, zenginleşmesinin kendileri için bir vefa borcu olduğunu belirtti.
Yatırım denilince manevi yatırımların, tarihi sorumluluklarının gereklerini, bugünün ve geleceğin irtibat noktalarını, tarihi ve bugünü birbirine bağlayan manevi rabıtaların da unutulmaması gerektiğini dile getiren Şentop, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bütün sivil toplum kuruluşlarımızın, burada faaliyet gösteren Balkan, Rumeli kökenli kardeşlerimizin bu hassasiyetlerle birçok projeye katkıları olduğunu biliyorum. Bunlar çok kıymetli vefa eserleridir.
Bugün bilhassa Diyanet Vakfımızın öncülüğünde sürdürülen temsil değeri çok yüksek öncü projeleri hatırlatmak istiyorum. Onlara desteğinizi talep etmek istiyorum. Bizler şu an Priştine’de, Tiran’da, Üsküp’te, Akova’da yapımı devam eden camilerimize, Rusçuk, Şumnu, Mestanlı, Sofya ve Mecidiye’deki okul projelerine omuz vermeliyiz. Kökleri asırlar öncesine uzanan bu büyük ailenin fertleri olarak dostluğumuzu, paylaşımlarımızı, Balkan topraklarından aldığımız ruhu tekrar o coğrafyaya yansıtmak ve vermek mecburiyetindeyiz.
Müslümanlar olarak başkalarının dertleriyle hemdert olmayı daha çok idrak ettiğimiz bu mukaddes ayda, insanımızın ve cemiyetimizin, insanlığın her ferdini düşünmek vicdani bir sorumluluktur. Birbirimizle daha çok empati yapmanın diğer adı olan ramazan, maneviyatın maddiyata galebe çaldığı, insani duygularla kardeşlik halkasında bir araya gelme vaktidir.”