enflasyonemeklilikötvdövizakpartichpmhp
DOLAR
34,6437
EURO
36,5011
ALTIN
2.930,85
BIST
9.635,79
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
12°C
İstanbul
12°C
Az Bulutlu
Çarşamba Az Bulutlu
12°C
Perşembe Parçalı Bulutlu
14°C
Cuma Parçalı Bulutlu
16°C
Cumartesi Çok Bulutlu
14°C

Mustafa Kutlu: Glasgow fos çıktı

2020 yılında “Kalbin Sesi İle Toprağa Dönüş” adıyla bir kitap yayımlayan usta edebiyatçı, kitabında iklim krizi ile mücadelede uygulanması …

Mustafa Kutlu: Glasgow fos çıktı
07.04.2022
173
A+
A-

2020 yılında “Kalbin Sesi İle Toprağa Dönüş” adıyla bir kitap yayımlayan usta edebiyatçı, kitabında iklim krizi ile mücadelede uygulanması gerekenleri ele aldığı önemli makalelerini haber7.com okuyucuları için yeniden yayımlıyoruz. 

NE YAPMALI?

Üç yüz yıldır dünyaya ve insanlığa hakim olan zihniyet, gezegenin istikbalini karanlığa mahkum etti. Oysa bu Allahsız medeniyet insanlığa “dünyada bir cennet” vadetmiştir.

BM geçen yıl üç bin sayfa tutarında bir “rapor” yayımlayarak “iklim krizi”nin önlenemez felaketlerini dile getirdi.

Bu artık bir senaryo değil, acı gerçeğin tüm açıklığıyla itirafıdır.

2020 yılında KALBİN SESİ İLE TOPRAĞA DÖNÜŞ adıyla bir kitap yayımladım. Bu kitap “ne yapmalı” sorusuna bir Müslümanın cevap arayışını ve teklifini iktifa ediyordu.

Derken “Ukrayna savaşı” patladı ve bir “yeni dünya düzeni”nden bahsedilir oldu.

Ancak konuyla ilgili ne bir fikir ne de bir fikir adamı var. Her yanda belirsizliğin getirdiği korku kol geziyor. Savaşın tetiklediği “gıda krizi” korkuyu had safhaya çıkardı.

“Sanayi”nin ipliği pazara çıkmış, takke düşmüş kel görünmüştür.

Bu manzara karşısında öteden beri dile getirdiğim görüşlerimi dört ay önce Yeni Şafak gazetesinde yayımladım. Geçenlerde Sayın Reisicumhur, Tokat Havaalanı’nın açılış gecesi çiftçilerle yaptığı bir toplantıda “toprak”la ilgili fikirlerini açıkça beyan etti.

• Toprak petrolden daha önemlidir.

• Ekilmeyen bir karış toprağımız olmamalı.

• Topraktan geldik toprağa döneceğiz.

vb. gibi heyecan verici cümleler sarf etti.

Hem dünyada hem ülkemizde bıçak kemiğe dayanmıştır. Gerçeklerin altı bir değil bin kere çizilmeli, harekete geçmek için acele etmeliyiz.

Bu sebeple aynı yazıları bir kez de etkisine inandığım Haber 7’de yayımlıyorum.

Mustafa Kutlu

GLASGOW FOS ÇIKTI

Kopenhag’da yapılan “İklim Değişikliği Zirvesi” benim şu satırları yazdığım gün sona erecek. Bu yazıdan önce aynı konuda bir yazı yazmış ve “umutsuzum” demiştim. Umutsuzum çünkü Dünya “Kör değneğini beller gibi” tuttuğu yoldan, edindiği zihniyetten vazgeçmiyor. Dünya derken açık konuşalım. Bunu “gelişmiş” ülkeler temsil ediyor. Onlar da bir şu kadar asırdan beri, “kalkınıyoruz, ilerliyoruz, demokratikleşiyoruz, özgürleşiyoruz, insan hakları daha iyiye gidiyor, bilim ve teknoloji tabiatı yendi, bizi bu dünyada cennete kavuşturacak” diye, gerçekten “kendisi yapar, kendisi tapar” misali insanlığı uyutmaya çalıştı. Onları tepeden tırnağa sömürürken hep “cambaza bak, cambaza” dedi.

Kendi kendine not verip “şu evrenseldir, şu çağdaştır, şu gericidir, şu bilime aykırıdır, şu sanattır, şu değildir, şu hukuktur, şu değildir” diye bir değerler listesi yaptı; bunu insanlığa metazori kabul ettirdi. Metazori derken insafı elden bırakmayalım. Avrupa’yı gören Osmanlı aydınlarının da aklı tavana vurup: “Paris’e git hey efendi akl u fikrin var ise – Dünyaya geldim demesin insan gitmemişse Paris’e” gibi laflar etmişlerdir. (Bu söz galiba Hoca Tahsin’e aittir. Beyti ezberden yazdım hatalı olabilir). İnsan nefsi menfaata, şehvete, güce, şatafata, zenginliğe, konfora eğilimlidir. Hatta nefsine yenilen bunları elde etmek için ölür ve öldürür.

Habil ile Kabil’den beri bu böyle. Cenab-ı Hak peygamberleri vasıtası, onlara indirdiği kitaplar ile insanoğlunun şeytana ve nefsine uymamasını, doğru yoldan sapmamasını ilk insandan bugüne ihtar etmiştir. İnkarcılar zalimdir. Ben bu yazıyı yazarken o gün çıkar gazetelerde (18 Aralık) şu satırlar yer alıyordu: Küresel Isınma ve iklim değişikliği konusunda 7 Aralık günü başlayan 15. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda son güne girilirken, Kyoto’nun yerini alacak yeni bir anlaşma umutları da tükenmiş gibi. Söylenen lafların altında esasen “tutulan yoldan vazgeçmeme” durumu yatmaktadır. Bu zihniyet başka bir düzen ihdas edemez.

Önce sömürüp muhtaç hale düşürdükleri fakir ülkelerle anlaşamamışlar. Fakir ülkeler daha çok yardım istiyor, ötekiler naz ediyormuş. Nasıl dayanılmaz, nasıl acıklı, nasıl alçakça bir manzara. Almanya Başbakanı Merkel şunları söylemiş: “Sanayileşmiş ülkelerin vaadleri güvenilir değil. ABD isteksiz davranıyor”. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ise: “2020’ye kadar küresel ısınmayla mücadele etmek için yoksul ülkelere her yıl 100 milyar dolar yardımda bulunmaya hazırız.

Ancak bu yardım zirveye katılan tüm ülkelerin anlaşmasına bağlıdır” demiş. İşi yokuşa sürmenin daniskası. Anlayacağınız gelişmiş ülkeler sürekli topu birbirine atıyor. Çin ve Rusya da aynı anlamda laflar etmiş. Bu palavraları bir yana koyup işin aslına bakalım. İklim değişikliği bir zihniyetin (Allahsız medeniyet) oluşturduğu şartların sonucudur. Bu zihniyetin değişmesi de bana göre muhaldir. Dünyada ve Türkiye’de bir uzun zamandan beri “yeni ve umut verici” ne bir fikir var, ne de bir fikir adamı. Olamaz, çünkü yaşatmazlar.

Muhalefet gerekli ise onu da onlar kotarır. Bu sebeple düzenin muhaliflerine de şüpheyle yaklaşmak lazım. Belki kıyamete gidiyoruz. Öyle ya âhır zamandayız. Yok bir düzelme umudu olacaksa bir kere şu “tüketim çılgınlığından” vazgeçilmeli. Bütün düzen bunun üzerine oturuyor. Meselâ kimsenin yirmibeş gömleği, otuz ayakkabısı, sofrasında on çeşit yiyeceği, kapısında iki üç arabası, beş-on evi olmamalı. Ben iktisatçı değilim, bir hikâyeciyim. Şu yukarıdaki satırları yoksulları göz önünde bulundurarak söylüyorum. Dünya açlık tehlikesi ile karşı karşıya imiş, bu sebeple daha çok mısır üretilmeli imiş, bu sebeple mısırın genetiği ile oynanabilirmiş, falan filan. Ve hepsi yalan. Daha çok satmak için yapıyorlar bunu. Arkalarına bilim kilisesini, laboratuarları, medyayı almışlar. Hele bir karşı çık. Adamı bir kaşık suda boğarlar. Olmazsa ülkeni “nükleer silahın var” diye işgal ederler. Bu doğrudan gücün sesidir. Bu gücün sesini kimse kesemez. Ancak daha üstün, daha yüce bir güce inanılarak bu ses susturulur. Hukuk gerçekleşir. Gabya inanılır. Bu Hakk’a imandır. İmansızlardan medet ummak (ne diyeyim aklıma ağır laflar geliyor yutuyorum) saflıktır. Haftada bir yazınca aktüalite kayboluyor. Ama haklı olduğum anlaşılmıştır.

(Yayın tarihi: 30.12.2009)

Not: Bu dosyada her gün bir yazı yayımlanacak, tamamının yayımı 8 gün sürecektir.

KAYNAK: HABER7
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.