enflasyonemeklilikötvdövizakpartichpmhp
DOLAR
34,6295
EURO
36,5854
ALTIN
2.929,83
BIST
9.617,94
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
12°C
İstanbul
12°C
Az Bulutlu
Çarşamba Az Bulutlu
12°C
Perşembe Parçalı Bulutlu
14°C
Cuma Parçalı Bulutlu
16°C
Cumartesi Çok Bulutlu
14°C

‘İsveç ve Finlandiya PKK/YPG’ye desteği kesse bile asıl ABD’nin desteği kesmesini sağlamak gerek’

Ukrayna-Suriye denkleminde dünyanın dikkati Türk dış politikasına çevrildi. Minsk anlaşmalarının ABD tarafından ‘taammüden öldürülmesinin …

‘İsveç ve Finlandiya PKK/YPG’ye desteği kesse bile asıl ABD’nin desteği kesmesini sağlamak gerek’
08.06.2022
121
A+
A-

Ukrayna-Suriye denkleminde dünyanın dikkati Türk dış politikasına çevrildi. Minsk anlaşmalarının ABD tarafından ‘taammüden öldürülmesinin’ ardından Rusya Federasyonu’nun başlattığı Ukrayna özel harekatı, NATO’nun yeni genişlemesine vesile edilirken, İsveç ve Finlandiya’nın karşısında Türkiye pürüzü çıktı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “NATO terör güvenliği sağlayacak teşkilat değildir” gibi ifadelerle Batı’ya yükleniyor. Ankara, ittifak içerisinde PKK/YPG* başta olmak üzere ABD ile birikmiş sorunlarının da bulunduğu koşullar ortaya sürerken, önemli bir enerji ve ticaret ortağı konumundaki Rusya Federasyonu’na karşı ‘Batı dışı’ bir ‘tarafsızlığı’ benimsemesi ve son olarak küresel gıda krizinde yeni işbirliğine soyunması da dikkatleri toplamış durumda. Diğer yandan, Erdoğan yönetimi Ukrayna savaşının yol açtığı yeni koşullarda, Suriye sahasında 2019’da yarım bırakmak durumunda kaldığı operasyonu için de kolları sıvamış bir görünümde.

Gelişmeleri 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Terörizm ve Terörizmle Mücadele Araştırmaları Merkezi Başkanı Ünal Atabay ile konuştuk.

‘Ukrayna krizi münasebetlerimizde ders çıkaracak şekilde bazı doneler verdi’

Atabay’a göre, dünyada jeopolitik ve jeostratejik dengelerde kırılmalar yaşanırken, önemli olan ülkelerin krizleri ulusal çıkarları doğrultusunda yönetebilmeleri. Türkiye’nin Cumhuriyet’in kuruluşunda Atatürk’ün çizdiği çağdaşlaşma yolunda Batı’ya bakan bir yüzü bulunurken, komşularıyla da iyi ilişki yürütme hedefini gözettiğini anımsatan Atabay, ancak tüm bunların ulusal çıkarlara zarar vermemesi gerektiğini vurguladı. Türkiye’nin Batı ile ilişkilerindeki sıkıntılara atıf yapan Atabay, Ukrayna krizinin var olan sorunları su üstüne çıkarttığına dikkat çekti:

“Dünya jeopolitik ve jeostratejik dengeleri kırılarak dönemsel krizler yaşıyor. Önemli olan ülkelerin bu krizi kendi ulusal çıkarları doğrultusunda yönetebilmek, barış sistematiği içinde sonuca ulaştırabilmek, sıcak çatışmaya evrilmeden ön alabilmek. Her ülkenin yönetimsel yapısıyla da ilgili. Öte yandan tarihsel geçmişleriyle hafızalarında kazınmış arka plandaki duygularıyla da yakından ilgili. Bütün bu çerçeveden sonra ortaya ne çıkıyor? Türkiye, Atatürk’ün çizdiği çağdaş seviyenin de üzerine çıkacak bir hedefi var. Türkiye’nin Batı’ya bakan bir yüzü var. Öte yandan komşularıyla da iyi münasebetlerini sürdürme arzusu ve hedefi olan bir ülke. Rusya’dan tutun Ortadoğu’suna kadar ama Batı’ya bakan da bir yüzümüz var. Batı ile de ilişkilerimizi düzenli şekilde götürmek istiyoruz ama ulusal çıkarlarımıza zarar vermeyecek şekilde bunu önceliyoruz. Ama maalesef NATO üyesi olan ve AB kapısında 1964’ten beri bekleyen bir ülke olarak Batı’nın bize bakışıyla ilgili sorunları var. Bizim Batı’ya bakışımızda bir sorun yok. Bu sorunu dönemsel olarak tırmanan şekilde izliyoruz, bazen bu düzlemsel bir hale geliyor. Bizim beklentimiz Batı ile de kaynaşan ama dünya ile de kaynaşan, küresel aktörlerle birlikte bir uyum içerisinde hareket edebilen bir Türkiye. Atatürk’ün çizdiği istikamet doğrultusundaki stratejik hedefimiz bu. Ama bu Ukrayna krizi bizi biraz daha dünya ile olan münasebetlerimizde ders çıkaracak şekilde bazı doneler verdi. NATO’nun bünyesindeki Türkiye’nin NATO’nun birlikte hareket edebilme, 30 üye ülke dayanışmasını, birbirinin kuyusunu kazmadan üye ülkeler içerisindeki bir başka ülkenin ulusal çıkarlarına zarar vermeden, zedelemeden hareket etme kültürüyle ilgili bazı sorunları daha önceden biliyorduk ama bu biraz daha su üstüne çıktı.”

‘Veto hakkı kullanılmazsa geçmişte yaşanan tecrübelerden ders alınmamış olur’

İsveç ve Finlandiya’nın ‘Rusya tehdidi’ gerekçesiyle NATO’ya girme yolunda tutum değiştirdiğini ifade eden Atabay’a göre asıl ‘tehlike’ bu ittifaka girdikten sonra olacak. Türkiye’nin bu ülkelerin NATO’ya girmesi konusunda veto hakkını elinde tuttuğunu belirten Atabay, bu hakkı kullanmamasının ve geri adım atılmasının geçmişinden ders almadığı anlamına geleceğini söyledi:

“Ukrayna meselesinde önümüze çıkan İsveç ve Finlandiya meselesi. Bu iki ülke tarafsızlığıyla, ekonomik kalkınmışlığıyla aslında savaşı da istemeyen ülke modeline sahipler. Geçmişteki savaşlardan çok çekmiş, savaşçı da ülkeler, tecrübeleri de var. Ama artık dünyaya başka bir gözle bakmaya çalışan bu iki ülke, Ukrayna savaşının başlangıcında NATO’ya üye olmama konusunda irade belirtmelerine rağmen bir anda NATO’ya girme konusunda karar aldılar. Rusya tehdidi gerekçe gösterildi. Ama asıl Rusya ile girdiğiniz zaman tehdit başlayacak. Siz kendi kendinizi de rahatsız ediyorsunuz gibi karşılıklı diyalog da yaşandı. Türkiye de bu ülkelerle PKK ile olan münasebetlerinden dolayı bir sıkıntı yaşadı. Türkiye olarak veto kartı elimizde. Yani oy birliğiyle alınan kararda hayır deme hakkımız olduğu için Türkiye’de bu hakkın kullanılması konusunda müzakere yürütülüyor. Veto hakkını kullanmazsak geçmişte yaşanan tecrübelerden ders almamış oluruz. Öte yandan veto kartının kullanılacağı yönünde bir kararlılık ortaya kondu. Buna rağmen bir geri adım atılırsa, bu son derece yanlış bir dış politika olmuş olur. Bu kartı sonuna kadar kullanılabileceğini düşünüyorum. Türkiye olarak ağzımızın en yandığı hadise PKK/PYD meselesi. Bunu hangi ülke destekliyorsa, bu ülkelere yönelik Türkiye’nin bir karşı duruşu olmak zorunda. Çünkü uluslararası arenadaki destek kesilmediği takdirde örgütün varlığı bir şekilde devam ediyor, askeri tedbirlerle bunu sonlandıramıyorsunuz, bir yere kadar getirebiliyorsunuz ama akış devam ettiği sürece örgütün de varlığı sürüyor.”

‘İsveç ve Finlandiya, NATO’ya üyelikten vazgeçecek ancak PKK/PYD’ye yönelik desteğinden vazgeçmeyecek gibi görünüyor’

Atabay’a göre İsveç ve Finlandiya Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü PKK/PYD konusunda müzakere niyetinde görünüyor ancak bu mesele siyasal sistemlerine işlemiş durumda. Atabay, iki ülke için “NATO’ya üyelikten vazgeçecekler ama bunlardan vazgeçmeyecekler gibi görünüyor” değerlendirmesi yaptı:

“Finlandiya ve İsveç’in bir müzakere niyetleri var, PKK/PYD’den kurtulma arzuları da var. Terör örgütünün uzun yıllardır bu ülkenin siyasal sisteminde de yer alacak şekilde kılcal damarlarına kadar ilerlemişler. Örgütün oradaki varlığı bu siyasal sistemde söz alacak noktalara ulaşmış. Bundan sıyrılması İsveç’in kendi iç siyasal sistematiğiyle ve dünyaya bakış açısı itibariyle sıyrılması pek kolay görünmüyor. Bir taraftan NATO’ya girme arzuları var, bir taraftan PKK prangası var. O prangadan çıkmaları için Türkiye bu müzakereleri yürütüyor. Çünkü terör bumerang gibi bir şey. Gelir bir gün sizi bulur. Siz beslersiniz, o size sorun olmaya başlar. İsveç’in başına gelen bu, Finlandiya da kısmen bu yönde. Burada bundan vazgeçer mi? NATO’ya üyelikten vazgeçecekler ama bunlardan vazgeçmeyecekler gibi görünüyor.”

‘Başta ABD’nin bu örgütsel desteği kesmesi noktasında sonuca ulaşmamız gerekiyor’

Atabay’a göre, İsveç ve Finlandiya PKK/YPG’ye desteği
kesse bile ABD desteği ortada ve esas bunun kesilmesini sağlamak gerekiyor. Suriye’ye yönelik yeni harekat konusunda Rusya açısından da Ukrayna savaşının ‘stratejik bir etkide’ bulunmadığını ve parametrenin değişmiş görünmediğini belirten Atabay, İran faktörünün de dikkate alınması gerektiğini vurguladı:

“İsveç ve Finlandiya’nın müzakere meselesini kabul etse dahi ABD başta Suriye’nin kuzeyinde başımıza bela olan noktada PKK’yı destekliyor. Amerika’nın varlığı orada sürüyor. İsveç ve Finlandiya, yarın ‘Desteği kestik’ dese bile bu sorunu çözmüyor. Esas sorun NATO’nun ülkelerinin tamamının kabul etmesiyle, başta ABD’nin bu örgütsel desteği kesmesi noktasında sonuca ulaşmamız gerekiyor. Bu olmadan mümkün değil. Harekatımız askeri anlamda çok etkili olacak ama siyasal düzleme geldiğimizde Amerika başta olmak üzere birçok çıkmaz sunuyorlar. Rusya’nın Suriye’deki varlığına Ukrayna savaşından kaynaklanan bir duruma bağlı olarak Suriye sahasında henüz stratejik bir etki üretmedi, yeni bir değişim yaratmadı. Rusya oradan Ukrayna savaşından kaynaklı henüz Suriye sahasına yansımış ciddi bir parametre yok. Ukrayna savaşı bittikten sonra başka bir parametreyle karşılaşabiliriz. Ama bizim yapacağımız önümüzdeki planlı harekatın sonucunda yeni bir parametre de çıkabilir. Bunların hepsi üzerine düşünmek gerekiyor. Türkiye bu harekatta İran faktörünü göz ardı etmemeli. Rusya her ne kadar sessiz kalacak veya harekata ilişkin müdahil olmayacak gibi görünse de bunu bilmiyoruz. İran faktörünü de dikkate almamız gerek. Astana meselesi var ama o da ilerlemiyor.”

‘Askeri harekatta başarılı olunur, asıl önemlisi yeni bir politik düzlem yaratmak’

Atabay, Suriye meselesinin en başta Suriye yönetimi olmak üzere bölgedeki ülkelerle ele alacak şekilde yeni bir politik düzlem yaratılması gerektiği görüşünde. Askeri harekatta başarılı olunacağından şüphe duymadığını belirten Atabay, ancak bunu taçlandıracak olanın politik düzlem olacağını vurguladı:

“Sadece Amerika ve Rusya ile sınırlı değil olay. Suriye meselesini Suriye yönetimiyle, İsrail, Mısır, Ürdün, İran Körfez ülkeleri denkleminde ele almamız gerekiyor. Bu konu çok boyutlu, Ortadoğu denklemi üzerinde yeni bir Suriye dosyası açmamız gerekiyor. Sadece Rusya ve Amerika’ya endeksli değil. Bütün bu averaj sahibi ülkeler denklemi üzerinden masaya yatıracak bir politik düzlem yaratmamız gerekiyor. Askeri harekatta Türk ordusu başarılı olacaktır, şüphe yok, örnekleri var, bir neticeye ulaşır. Ama askeri harekatı taçlandıracak olan politik düzlemdir. Bu jeopolitik düzlemi yaratacak bir iklim oluşturacak bir noktaya taşımamız gerekiyor ki bu örgütün üzerinde etkili olalım, ABD’nin buradaki teröre desteğine vesile olalım. Bunun Irak, İran sahası var. İran’ın Suriye’deki varlığı var. İsrail’in kendi güvenlik endişeleri var. Aynı şekilde İran’ın güvenlik endişeleri var. Türkiye’nin kendi ulusal çıkarları yönünde güvenlik endişeleri var. Lübnan var. Bunların üzerinde ciddi büyük bir resimden bahsediyoruz. O nedenle sürüncemede kalıyor. Uluslararası boyutunu konuşuyoruz. Cenevre’ye uzanan anayasal durumlar teknik olaylar. Önce siyasal jeopolitik düzlemin bir dosyasını yeniden oluşturmamız lazım.”

*Ankara, YPG’yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG’nin de ‘terör örgütü’ olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu tezini kabul etmiyor. Ankara, YPG/DSG’ye silah verilmesine de sert şekilde karşı çıkıyor.

ETİKETLER: , , , ,
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.