Klasik yayınları bünyesinde okuyucuyla buluşacak olan 2 kitap Memlükler ve Siyâset-i Şer‘iyye Togan Şeyh el-Eşrefî Örneği ve Lâyiha-i …
Klasik yayınları bünyesinde okuyucuyla buluşacak olan 2 kitap Memlükler ve Siyâset-i Şer‘iyye Togan Şeyh el-Eşrefî Örneği ve Lâyiha-i Tatarcıkzâde Abdullah Sultân Selîm-i Sâlis Devrinde Nizâm-ı Devlet Hakkında Mütâlaât merakla bekleniyor.
Memlükler ve Siyâset-i Şer‘iyye
Togan Şeyh el-Eşrefî Örneği
Mesut Kulan
Memlük hukuki-siyasi tecrübesi hilafet-saltanat teorilerinin temel konu olarak tartışıldığı zengin bir siyâset-i şer‘iyye literatürü oluşmasına katkı sağlamıştır. On beşinci yüzyılda Mekke’de emirlik ve muhtesiplik görevlerinde bulunan Hanefî âlim Togan Şeyh el-Eşrefî’nin siyâset-i şer‘iyye anlayışını inceleyen bu çalışma, müellifin bu alana dair telif ettiği temel eserleri kendisinden önceki siyâset-i şer‘iyye ve ahkâm-ı sultâniyye literatürünün temsil gücü yüksek metinleriyle mukayeseli bir biçimde ele almaktadır. Kitap, Togan Şeyh’in Memlükler döneminde siyâset-i şer‘iyye sahasında telif veren en önemli Hanefî âlim olduğunu tespit etmekte, Sultan Kayıtbay’a sunduğu el-Mukaddimetü’s-sultâniyye başlıklı eserinin de Memlük hukuki ve siyasi yapısını dikkate alarak uygulamada esas alınması niyetiyle yazıldığını iddia etmektedir.
Önsöz
Çoğu zaman büyük emirlerin aracısı olarak mutlak iktidarı temsil eden bir sultanlık modeliyle yönetilen Memlükler, İslam tarihinde kurulan devletler içerisinde kendine has bir yönetim biçimine sahiptir. Bu modelde devletin hiyerarşik yapısında en üst makamda bulunan hilafet makamı, tamamen sembolik bir konumda olup sadece iktidara gelen sultanın toplum ve İslam dünyası nezdinde meşruiyetini sağlamak üzere itibar edilen bir makam olmaktan başka bir şey değildir. Vakıadaki bu durum dönemin siyaset düşünürlerinin zihin dünyasını etkileyerek bu dönemde siyaset düşüncesiyle ilgili çok sayıda metnin kaleme alınmasına ortam hazırlamıştır.
Bu metinlerin bazısı sembolik de olsa halifenin varlığını bütün siyasi yetkileri elinde tutan sultanla eşdeğer bir konumda ele alıp siyasi-fıkhi ahkam düşüncesini inşa ederken, bazısı pratikteki Memlük tecrübesini esas alarak hilafet kurumunu ele almadan meşruiyetinde herhangi bir problem görülmeyen tek otorite olan sultan figürü üzerine inşa eder. Memlük tecrübesindeki bu iki duruma karşı çıkan kimi metinler de Memlük sultanlarının meşruiyetini tartışma konusu yaparak Râşid Halifeler dönemindeki gibi bir hilafet kurumunun yeniden ihya edilmesi gerektiğini vurgular.
Keza bu dönemde hilafet-saltanat meselesinden ziyade imametin temellendirilmesi meselesini Şiî-Sünnî polemiği çerçevesinde ele alan kimi metinlerin yanı sıra Memlük uygulamasını dikkate alarak imametin inikadı için lazım olan “Kureyş’e mensup olma” şartını “Kureyş’e mensup birinin atadığı sultanın iktidarının da meşru olacağı” görüşüne evirerek sultanın meşruiyetini temellendirmeye çalışan metinler de kaleme alınmıştır. Mevcut sultanların meşruiyetini “Kureyş’in atadığı sultan” formülüyle temellendirmeye çalışan bu görüşü referans alarak Kureyş’in siyasi liderlik vasfını kaybettiği tezini ileri sürüp Türklerin iktidarının –Kureyş’e mensup bir halifenin onayı olmaksızın– doğrudan meşru bir hak olduğunu kurgulayan fikirler de savunulmuştur. İmametin inikadı için lazım olan Kureyş’e mensup olma şartında açılan gedikle (Türk) Memlük sultanlarının meşruiyet problemi aşılmaya çalışılırken, Burcî (Çerkez) Memlük sultanlarının meşruiyet problemi ise Çerkez soyunun Hz. İbrahim’in soyundan geldiği argümanını ileri sürülerek –bir nevi Hz. İsmail soyuna dayanan Kureyş’e mensup olma şartını tahkim edip o yoksa Hz. İshak evladından olanın devlet başkanlığının meşru olacağını tartışarak– giderilmeye çalışılmıştır.
Lâyiha-i Tatarcıkzâde Abdullah
Sultân Selîm-i Sâlis Devrinde
Nizâm-ı Devlet Hakkında Mütâlaât
Tatarcıkzâde Abdullah Molla
Hazırlayan: Mehmet Karaarslan
Osmanlı devlet düzeni on yedinci asırdan itibaren hissedilmeye başlanan bozulmalar, on sekizinci asırda bütün kurumlarında açıkça görülür olmuştur. Bilhassa savaşlarda uğranılan bozgunlar bu bozulmaları inkâr edilemez biçimde açığa vurmaktadır.
Rumeli Kazaskerliği gibi ilmiyenin yüksek bir makamını işgal eden Abdullah Efendi de, devletin geçmişi ile o anki vaziyeti ve geleceği arasındaki irtibatı sağlam bir mantıkla kurarak, yeniden kuvvetlendirmenin yollarını gösterir. Bu bağlamda Tatarcık Lâyihası, on sekizinci asrın sonunda bir dünya devleti olan Osmanlıların içinde bulundukları olumsuz durumdan kurtulmaları için gerekenleri bildiren eserlerden birisidir. Sultan III. Selim’e sunulan eser Osmanlı Devleti’ni kalkındırma tasarısı ve projesidir.
Önsöz
Tatarcık Lâyihası, XVIII. asrın sonunda bir dünya devleti olan Osmanlıların içinde bulundukları olumsuz durumdan kurtulmaları için gerekenleri bildiren eserlerden birisidir. Eser “Sultân Selîm-i Sâlis Devrinde Nizâm-ı Devlet Hakkında Mütâla‘ât” yani Sultan Üçüncü Selim Devrinde Devlet Nizamı Hakkında Fikirler-Tatarcık Lâyihası” adını taşımaktadır. Sultan III. Selim’e sunulan eser çökmeye yüz tutmuş Osmanlı Devleti’ni kalkındırma tasarısı ve projesidir.
Osmanlı Devleti’nin düzeninde XVII. asırdan itibaren hissedilmeye başlanan bozulmalar, XVIII. asırda bütün kurumlarında açıkça görülür olmuştur. Bilhassa savaşlarda uğranılan bozgunlar bu bozulmaları inkâr edilemez biçimde açığa vurmaktadır.
Başta padişah olmak üzere devlet adamları bunun farkındadır. Fakat ne yapmalı, bozuklukları nasıl düzeltmelidir? Devletin ileri gelenlerinden hemen herkesin zihnini meşgul eden bu suallere çeşitli cevaplar verilmiştir.
Rumeli Kazaskerliği gibi ilmiyenin yüksek bir makamını işgal eden Abdullah Efendi de, devletin geçmişi ile o anki vaziyeti ve geleceği arasındaki irtibatı sağlam bir mantıkla kurarak, yeniden kuvvetlendirmenin yollarını gösterir. Tatarcık Lâyihası Osmanlı Devleti’ne yeniden dinamizm kazandırmanın yollarını gösteren bir kalkınma tasavvurudur.
Tatarcık Lâyihası özellikle süslü nesirle yazılmış olduğundan sadece meslekten tarihçilerin ve ilgili araştırmacıların anlayabileceği bir eserdir. Eser şimdiye kadar tamamıyla bugün kullanılan yazıya çevrilmemiştir. Bu sebeple bu naçiz çalışma bütün hata ve kusurlarıyla bir boşluğu doldurur ümidindeyiz. Tatarcık Lâyihası adıyla meşhur olan eser bu çalışma ile ilk olarak bütünüyle okuyucularıyla buluşturulmaktadır.
Mehmet Karaarslan
Kayseri 2015