2016 yılına kadar fiziksel olarak imkânsız sayılan zaman kristalleri, o yıl içinde resmen keşfedilmiş ve varlığı doğrulanmıştı. Zaman kristalleri …
2016 yılına kadar fiziksel olarak imkânsız sayılan zaman kristalleri, o yıl içinde resmen keşfedilmiş ve varlığı doğrulanmıştı. Zaman kristalleri, temelde normal kristallere benzeseler de büyük bir farklılığa sahipler. Normal kristallerde atomlar sabit üç boyutlu bir yapıya sahip ve tüm hareketi dışarıdan gelen kuvvete bağlıyken, zaman kristallerinin atomlarıysa çok daha farklı davranıyor.
Zaman kristallerinin atomları, zamanda sadece dış kuvvetle açıklanamayacak şekilde hareket ediyor. ‘Ticking’ olarak adlandırılan bu salınımlar düzenli ve belirli bir frekansa kilitli durumda ve enerjinin en düşük halinde bu hareketi gerçekleştiriyorlar. İşte bilimin en büyük gizemlerinden birisi olan zaman kristalleri hakkında çalışmalar sürerken bugün, bilim dünyasında önemli bir gelişme duyuruldu.
Kuantum bilgisayarların yapı taşı oluşturuldu
Bilim insanları, zaman kristallerinin kullanıldığı bilim kurgu filmlerinden fırlama gibi duran kuantum hesaplama cihazları için büyük bir adıma imza attı. Bilim insanları, fizik yasalarını sonuna kadar zorlayan bir deneyde iki ayrı zaman kristalinden oluşan bir ikili sistem yaratmayı başardılar. Sistemin oluşturulması için önce iki adet zaman kristali oluşturuldu ve ardından bu zaman kristalleri birbiriyle temas ettirildi.
Zaman kristallerinin birbiriyle temas etmesiyle birlikte aralarında magnon değiş tokuşu gerçekleşti. Magnon adı verilen yarı parçacıklar, iki protonlu ancak sadece bir nötronlu kararlı bir helyum izotopu olan Helyum-3’ün sıfır derecesinin on binde birine kadar soğutulmasıyla ortaya çıkıyor. Magnon değiş tokuşuyla birlikte zaman kristalleri birbirinin salınımı etkiledi ve iki ayrı durumda çalışma seçeneği sunan tek bir sistem ortaya çıkardı.
Ortaya çıkan bu iki durumlu sistem, bir kuantum bilgisayarının temel yapı taşıydı. Zaman kristallerinin gelecekte oda sıcaklığında çalışan kuantum cihazları oluşturmak için kullanılabileceği öngörülüyor. Bu da şu anda milyonlarca dolarlık sistemlerle ve son derece özel şartlara sahip ortamlarda gerçekleştirilen çalışmaların çok daha yaygın ve düşük maliyetli olarak gerçekleştirilebileceği anlamına geliyor.