Sözcü yazarı Aytunç Erkin’in sorularını yanıtlayan TÜRK DEGS Başkanı Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı ABD’nin Adalar Denizi’ndeki Dedeağaç …
Sözcü yazarı Aytunç Erkin’in sorularını yanıtlayan TÜRK DEGS Başkanı Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı ABD’nin Adalar Denizi’ndeki Dedeağaç’ta askeri yığınak yapmasına ve Amerika ve NATO’nun, Doğu cephesini Türkiye’den almasına çekerek Türkiye bir ateş çemberi içerisine alındığını ifade etti.
Yaycı’nın öne çıkan açıklamaları şu şekilde;
“TÜRKİYE ARTIK KENDİNİ KANDIRMAMALI”
“Midilli ve Sisam’a sevk edilen araçlar başlı başına gayri askerî statüyü bozuyor. Fakat bu zırhlı araçların ABD’nin hibe ettiği araçlar olması bunların neden geldiğini ve neye hazırlık yapıldığını gösteriyor. Türkiye artık kendini kandırmamalıdır. Türkiye’yi bir savaşa, çatışmaya çekmek istiyorlar.”
“DEDEAĞAÇ’TAKİ AMERİKAN ASKERİ ÜSSÜ SÖZDE RUSYA’YA KARŞI”
Amerika, Yunanistan’daki Dedeağaç’ta, Litohoro’da, Volos’ta ve Girit’te askeri üsler açtı. Girit’teki Suda Amerikan Askeri üssü NATO ve Amerika ortaklığıyla oluşmuş bir askeri üstür. Dedeağaç’taki Amerikan askeri üssü ise sözde Rusya’ ya karşı Doğu Avrupa’yı korumak için faaliyete geçirildi.
AŞAMA AŞAMA TÜRKİYE’Yİ İŞGAL PLANI
Artık çok net bir şekilde Amerika ve NATO’nun, Doğu cephesini, Türkiye’den alarak, Yunanistan’ın Doğu’suna kaydırdığını söyleyebiliriz. ABD’nin Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nden silah ambargosunu kaldırması ve bunu da Rumların kutladığı yıldönümüne (1 Ekim 2022) gelecek şekilde ilan etmesi de Doğu cephesinin yavaş yavaş Yunanistan’a kaydırıldığının bir kanıtıdır. ABD, Türkiye’yi Yunanistan’la çatışmaya sokarak bizi NATO’dan çıkartma planı yapıyor. Bu plan işlerse Güney Kıbrıs ve İsrail’i NATO’ya alacak ve Türkiye’yi Kıbrıs’ta bir NATO üyesini işgal eden devlet statüsüne sokacak. NATO’nun 5. maddesi eliyle Türkiye’ye müdahale edecek ve işgal planlarını çalıştıracak. Aynı zamanda PKK-YPG’ye yapılmış operasyonları da müttefike yapılmış operasyon olarak gösterecek.
“MAVİ VATAN’IN YÜZDE 13’Ü ELDEN GİDEBİLİR, UYANIK OLUN”
“… Son 1-2 aydır yapılan açıklamalar ile sürekli gündeme getirilen kara sularını artırma konusu Türkiye tarafından çok iyi izlenilmeli. Çünkü Yunanistan karasularını 6 milden 7 mile çıkarttığı anda 1995 TBMM kararı gereği bu “Casus Belli” yani savaş sebebidir. Bakın Yunanistan’ın karasularını 1 mil artırması demek “Mavi Vatanımız”ın Adalar Denizi’ndeki parçasının yüzde 13’ünü kaybetmemiz demektir. Herkesi uyanık olmaya çağırıyorum. Bizim karasularını artırma imkanımız Adalar Denizi’nde yok. Çünkü önümüzde Yunan adaları var. Yunan adalarıyla ortaya hat çekmek zorundayız. Yunan adaları etrafında 1 mil arttırmak demek çemberin yarıçapını etrafında 1 mil artırmak anlamına geliyor. Biz ise maksimum olmuş olsa dahi sadece bir kenarımızı artırabiliriz. Onlar 1 mil artırarak yüzde 13 kara suyu kazanırken biz 1 mil artırdığımızda binde yedi kazanıyoruz.”
“15 TEMMUZ’DAN SONRA TÜRKİYE’NİN PARÇALANMASI İÇİN DIŞ GÜÇLER YÖNTEM DEĞİŞTİRDİ”
“Türkiye’nin dört bir yandan sarıldığını şu şekilde açıklayabiliriz: Dedeağaç’taki, Girit’teki, GKRY’deki gelişmeler ve Ermenistan’a giden ABD Temsilciler Başkanı Nancy Polesi’nin Azerbaycan’ı suçlayıcı, Ermenistan’ı destekleyici konuşmaları ve sözde soykırımın anıtına çelenk sunması, aynı zamanda Amerikalı generallerin de Suriye’ de PKK-PYD kampını ziyaret etmesi ve bu ziyaretten önce ise Yunanistan’daki politik aktörlerden birinin “Kerkük Kürt’tür, Kürt kalacaktır” açıklamasını yapması Türkiye’nin bir oyuna çekildiğinin en büyük kanıtı. Unutulmamalıdır ki bu devletler planlarını değil yöntemlerini değiştiriyorlar. Bunun en yakın örneği ise 15 Temmuz 2016 sonrası yaşanmıştır. 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’nin parçalanması için dış güçler yöntem değiştirmiştir. Bu yöntem için ise Yunanistan kullanılmaktadır.”
ABD-YUNANİSTAN ANLAŞMASINDA GEÇEN “TEHDİT TÜRKİYE” İFADESİ
(ABD ve Yunanistan arasında imzalanan anlaşma)Türkiye’nin tehdit olduğu yönündeki ibare, ABD için de ilk kez yazılı bir metne girdi. Bu antlaşma çerçevesinde de Yunanistan özellikle Adalar Denizi’inde sahip olduğu tüm jeopolitik imkanı ABD ve diğer büyük güçlerin kullanımına sokmuştur. ABD gerek Yunan anakarasında gerek Adalar Denizi’nde ciddi şekilde üslenmekte ve Yunanistan’da son yıllarda sağladığı büyük çaplı askeri hibelerle birlikte gayri askeri statüdeki adaların silahlandırılmasında ve bu adaların statülerin bozularak Türkiye’ye karşı askerileştirilmesinin de yüklenicisi ve organize ettiricisi pozisyonunda. Bugün ABD, Yunan anakarasında Dedeağaç, Kavala, Larissa, Stefanoviç’te üslenmiş durumdayken Adalar Denizi’nde ise Girit’teki Suda Üssü bir ana merkez görevi icra etmekte. Yunanistan ve ABD arasında 14 Ekim 2021 tarihinde imzalanan savunma işbirliği antlaşması uyarınca ABD, Suda Üssüne F-35 ve F-15 savaş uçakları yerleştirecek 500 civarında ek ABD askeri ise Girit’te görev alacak.
1914, 1923, 1947 KARARLARI ORTADA
“… Meselenin hukuksal boyutunu ortaya koymak açısından, Adalar Denizi’nin gayri askeri statülerini toplam dört grup halinde tasnif etmek mümkündür. Bunlar:
■ Boğazönü Adaları.
■ 13 Şubat 1914 tarihli Altı Büyük Devlet Kararına göre işgal altında olmaları sebebiyle Yunanistan’a verilen adalar (Bozbaba,Taşoz ve İpsara),
■ Saruhan Adaları.
■ Menteşe Adaları.
Türkiye’nin batısını kuzeyden güneye bir dizi halinde kapatan bu 23 ada Türkiye’nin askeri ve ticari güvenliği başta olmak üzere jeopolitik ve jeostratejik açıdan son derece önemlidir. Bu adaların gayri askeri statüsünü belirleyen belgeler, 13 Şubat 1914 tarihli Yunan Kraliyet Hükümeti’ne tebliği edilen Altı Büyük Devlet Kararı, 1923 Lozan Barış Antlaşması’nın 12 ve 13’üncü, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin 6’ncı, 10 Şubat 1947 tarihli Paris Barış Antlaşması’nın 14’üncü maddeleridir.”
NE YAPMAK GEREKİYOR?
Egemenliği Yunanistan’a devredilen adaları yine Yunanistan’ın hukuksuz biçimde silahlandırmasına karşı bu adaların egemenliğini tartışmaya açtığı gibi Türkiye’ye açık tehdit oluşturmaları da Türkiye’nin Birleşmiş Milletler 51. Maddesi’ne dayanarak meşru müdafaa hakkının doğmasına yol açmaktadır. Bir NATO devletinin diğer NATO devletine tehdit oluşturması kabul edilemez. Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’ni ve NATO’yu toplantıya çağırmalıdır.