Sanat eseri bir tabloda gözle görülenden çok daha fazlası vardır ve dünya üzerindeki çoğu ünlü sanat eseri incelendiğinde, yüzeydeki resmin …
Sanat eseri bir tabloda gözle görülenden çok daha fazlası vardır ve dünya üzerindeki çoğu ünlü sanat eseri incelendiğinde, yüzeydeki resmin ardında saklanan sırlar olduğu görülür. İşte ünlü sanat eserlerinde gizlenmiş sırlar;
Jan van Eyck, The Arnolfini Portrait (Arnolfini’nin Evlenmesi)
Hollandalı ressam Jan van Eyck’in “Arnolfini’nin Evlenmesi” tablosunda, Flaman bölgesindeki Brüj şehrinde yaşayan İtalyan tüccar Giovanni di Nocolao Arnolfini ve karısını tasvir ettiği düşünülüyor. Tablo, çiftin ve çevresinin canlı ve ayrıntılı tasviri ve odanın duvarında asılı çerçeveli yuvarlak aynadaki sahnenin karmaşık bir yansımasını içeren kompozisyonunun titiz geometrisi ile ünlüdür.
Çiftin el ele tutuşması, küçük köpeğin anlamı, dikkatsizce yerleştirilmiş bir çift ayakkabı ve avizede tek bir mum yanması gibi ayrıntılar, tablodaki gizli sembolizmle ilgili birçok teorinin ortaya atılmasına yol açtı. Sanatçının, odanın duvarına imzasını da attığı görülüyor: “Jan van Eyck buradaydı, 1434.”
Resmin merkezine yakın duvardaki yuvarlak dışbükey ayna, odanın sahne resmedilirken oluşan karmaşık yansımasını ortaya koyuyor. Kapının yanında duran iki kişi daha görüyoruz, birisi sanatçının kendisi olabilir. Van Eyck’in bu sahneyi arkadan resmetmek için gerçek bir dışbükey ayna kullanıp kullanmadığı bilinmiyor, ancak uzmanlara göre resmin çarpık bozuklukları optik açıdan neredeyse mükemmel.
1930’lardan beri süregelen tartışmalı bir teori, sahnenin çiftin evliliğinin bir temsili olduğunu; bulunması gereken iki şahit de dahil olmak üzere ayna görüntüsünün ve van Eyck’in tarihli imzasının ise evliliğin yasal kaydı olma işlevini görmesi amacıyla tasarlandıklarını öne sürüyor. Ancak bu teori, çoğu sanat tarihçisi ve resmin şu anda sergilendiği İngiltere’nin Londra şehrindeki Ulusal Portre Galerisi müdürleri tarafından pek de onaylanmıyor.
Bu özgün olan “Arnolfini’nin Evlenmesi” tablosu, Kurbağa Kermit ve Miss Piggy’nin de yer aldığı Muppet versiyonu gibi popüler kültürde sık sık referans alınmakta ve parodisi yapılmaktadır. Ridley Scott’ın 1982 yapımı bilim kurgu türündeki “Bıçak Sırtı (Blade Runner)” filmi ödül avcısı Rick Deckard (Harrison Ford), bir fotoğrafta duvarda asılı olan yuvarlak, içbükey aynadaki yansımaya yakınlaştırarak peşinde olduğu androidlerle ilgili ipuçları bulmaktadır.
Pablo Picasso, The Blue Room (Mavi Oda)
Mavi Oda, Pablo Picasso’nun en eski başyapıtlarından birisi olarak kabul edilir. Picasso bu resmi, 19 yaşındayken Paris’te yaşadığı dönemde yapmıştır ve bu eser, mavinin çeşitli tonlarının hâkim olduğu melankoli sahnelerinden oluşan erken “Mavi Dönemi’nin” ilk eserlerinden biridir.
Associated Press haber ajansının yaptığı habere göre, bilim insanları 2014 yılında “Mavi Oda’nın” boyalı yüzeyinin altında elini çenesine dayamış papyonlu bir adamın portresini barındıran gizli bir resim bulduklarını açıkladılar.
Bu gizemli adamın kim olduğu henüz bilinmiyor, ancak Picasso’nun kendi portresi olmadığı kesin. İhtimallerden birisi, Picasso’nun 1901’de Paris’teki ilk gösterisine ev sahipliği yapan sanat simsarı Ambroise Vollard olabileceği yönünde.
Sanat tarihçileri, Picasso’nun “Mavi Oda’yı” çizdiği sırada fakir ancak çok üretken olduğunu söylüyorlar. Dolayısıyla, yeni bir resim için eski tuvalini kullanması hiç de tuhaf değil.
Leonardo da Vinci, Mona Lisa
Fransız bilim insanı Pascal Cotte, 2017 yılının başlarında dünyanın en ünlü portresi olan Mona Lisa‘nın altında farklı bir kadının gizli resmini bulduğunu açıkladı.
Cotte, 2004 yılında Paris’teki Louvre Müzesi’nde farklı frekanslardaki yoğun ışıklar altında Mona Lisa‘yı inceleme fırsatı bulmuştu. Ardından, 10 yıldan fazla zamanını bu deneyden elde ettiği verileri inceleyerek geçirdi. Cotte, araştırmasının Mona Lisa tuvalindeki orijinal tabloyu ortaya çıkardığını, ancak bu tabloda doğrudan sanatçıya bakmak yerine yana bakan farklı bir kadın tasvirinin bulunduğunu söyledi.
Da Vinci, Mona Lisa’yı 1506 yılı civarında resmetmiştir. Genellikle tablodaki kadının, bir ipek tüccarının eşi olan Floransalı Lisa Gherardini olduğu düşünülmektedir. Ancak Cotte, orijinal Mona Lisa’nın yine aynı zamanda yaşamış olan Pacifica Brandano isimli farklı bir kadının portresi olduğunu düşünmektedir.
Cotte’nin araştırması henüz tüm uzmanları ikna etmiş değil. Bir sanat tarihçisi, Leonardo’nun portreye son halini verirken yaptığı fırça darbeleri yüzünden Cotte’nin kullandığı yöntemlerin yapay bir resim oluşturmuş olabileceğini ancak bu darbelerin farklı bir portreyi temsil etmediğini öne sürmüştür.
Leonardo da Vinci, The Last Supper (Son Akşam Yemeği)
Leonardo da Vinci’nin İsa ve havarilerini Son Akşam Yemeği tablosunda resmettiği ünlü tasviri, Dan Brown’ın 2003 yılında yayımlanan “Da Vinci Şifresi” adlı romanı ve kitabın, başrolünde Tom Hanks’in oynadığı 2006 yapımı film uyarlaması sebebiyle son yıllarda bazı popüler teorilerin merkezinde olmuştur.
Ancak sanat tarihçilerine göre da Vinci’nin “Son Akşam Yemeği”, o zamanlarda yenilikçi olarak görülen dışavurumcu kompozisyonu ve perspektif kullanımı açısından önemlidir.
Da Vinci, yaş sıva kurumadan hızlıca onun üstünde çalışmak yerine, duvar boyutundaki bu resim üzerinde rahatça çalışabilmek için özel tempera boya kullanmıştır. Manastırın başrahibi resmin çok uzun sürmesinden şikâyet ettiğinde kızgın sanatçının başrahibi, yüzünü hain Yahuda için model olarak kullanmakla tehdit ettiği söylenmektedir. Son olarak da Vinci, soldan beşinci sırada oturan Yahuda için en uygun simayı bulmak amacıyla Milano’daki hapishaneleri ziyaret etmiştir.
Profesyonel sanat tarihçileri, “Da Vinci Şifresi’nde” ve bu konuyu ele alan diğer kitaplarda öne sürülen komplo teorilerine ilişkin hiçbir kanıt olmadığını söylemiş ve İsa’nın solundaki figürün havari Yuhanna yerine Mary Magdalene isimli kadın müridi olarak tanımlanmasını reddetmişlerdir.
Vincent van Gogh, Café Terrace at Night (Kafe Terasta Gece)
Bazı kişiler Vincent van Gogh’un 1888’de resmettiği “Kafe Terasta Gece’nin”, Leonardo da Vinci’nin “Son Akşam Yemeği’nin” bir temsilini içerdiğini düşünmektedirler.
Resim, Hollandalı sanatçının 1890’da vefat etmeden birkaç yıl önce yaşadığı Fransa’nın Arles kasabasındaki aydınlık bir kafeyi gösteriyor.
Kafedeki ana figür, beyaz gömlekle önlük giyen ve çevresi masada oturan insanlarla dolu olan uzun saçlı bir garson.
Bağımsız araştırmacı Jared Baxter, van Gogh’un sanatçı kariyerine başlamadan önce son derece dindar olduğunu iddia etmiştir ve bu tablonun da Vinci’nin orijinal resmini örnek alarak çeşitli sanatçılar tarafından yapılmış resimlerin oluşturduğu “Son Akşam Yemeği” türünün bir örneği olduğunu düşünmektedir.
Baxter ayrıca, garsonun arkasındaki pencere çerçevesinin oluşturduğu haç şekline, iyi aydınlatılmış kafenin (karanlık sokağın aksine) ilahi görüntüsüne ve kapının yanında duran, hain Yahuda’yı temsil ettiği düşünülen gölgeli figüre de dikkat çekmiştir.
Michelangelo, Sistine Chapel ceiling (Sistine Şapeli tavanı)
Michelangelo’nun Roma’daki Sistine Şapeli’nin tavanına yaptığı ünlü freskler arasında Tanrı’nın ilk insan olan Adem’i yaratışının meşhur bir görüntüsü de bulunuyor.
Sahnenin özenle yapılmış detaylarından biri ise Tanrı figürünü ve melekleri çevreleyen, insan beyninin şeklini andıran bir bulut veya dalgalanan bir pelerindir.
Evet, yanlış okumadınız. 2010’da John Hopkins Tıp Fakültesinden iki nöroanatomistin yayınladığı araştırma, beyin şeklindeki bulut ve insan beyni arasında birçok benzerlik olduğuna dikkat çekti. Bu benzerliklerin beyinciği, optik siniri, hipofiz bezini ve omurga atardamarını yansıtan boyanmış özellikleri içerdiği görülüyor.
Araştırmacılar, Michelangelo’nun resimlerini gerçekçi yapacak detayları öğrenmek için insan anatomisine çalıştığını hatta cesetleri parçaladığını, dolayısıyla beynin şekline ve temel anatomik özelliklerine aşina olabileceğini söylemişlerdir.
Bilim insanları Michelangelo’nun, Tanrı’nın Adem’e sadece yaşam değil, aynı zamanda akıl ve zekâ da verdiğini göstermek için kasıtlı olarak beyin şeklinde bir bulut veya pelerin yaptığını düşünüyorlar.
Salvador Dali, The Persistence of Memory (Belleğin Azmi)
İspanyol sanatçı Salvador Dali’nin sürrealist eserleri, uzun zamandır felsefi yorumlar için zengin bir kaynak olmuştur. Dali’nin 1931 yılında yaptığı “Belleğin Azmi” tablosundaki ünlü eriyen saatler, uyarıcı nitelikte bir hikâye sunuyor.
O zamanlar tabloyla ilgili yapılan ünlü bir yorum, Dali’nin eriyen saatlerinin, Albert Einstein’ın izafiyet teorisinde ifade edilen zaman ve mekânın akışkanlığına sembolik bir referans olduğu yönündeydi. Bir sanat tarihçisi bunun hakkında, “Sabit bir evrensel düzen fikrimizin çöküşü üzerine sürrealist bir meditasyon,” şeklinde yazmıştır.
Ancak daha sonra Belçikalı bilim insanı Ilya Prigogine bu teoriyi Dali’ye sormuştur ve Dali yazdığı mektupta, tablodaki çarpık ve eriyen saatleri yaparken Einstein’ın zaman ve mekân teorisinden değil; güneşte eriyen Camembert peynirinden ilham aldığını söylemiştir. Kaynak: LiveSciense, Çeviri Gazetesi