enflasyonemeklilikötvdövizakpartichpmhp
DOLAR
34,2969
EURO
37,5403
ALTIN
3.026,74
BIST
8.618,57
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Çok Bulutlu
14°C
İstanbul
14°C
Çok Bulutlu
Çarşamba Parçalı Bulutlu
17°C
Perşembe Parçalı Bulutlu
18°C
Cuma Çok Bulutlu
17°C
Cumartesi Az Bulutlu
16°C

Bir Zamanlar Türkler ile Özdeşleşen Fesin Hikâyesi

Osmanlı’da hemen hemen herkesin kullandığı, deyim yerindeyse halk arasında bir köprü bile kuran ve maneviyat da içeren fesin; ortaya çıkışı …

Bir Zamanlar Türkler ile Özdeşleşen Fesin Hikâyesi
02.07.2022
146
A+
A-

Osmanlı’da hemen hemen herkesin kullandığı, deyim yerindeyse halk arasında bir köprü bile kuran ve maneviyat da içeren fesin; ortaya çıkışı, Türklere ulaşması, alışma süreci ve kaldırılmasına kadar ilerleyen süreci sizlerle beraber inceleyeceğiz.

Gelin şimdi hep beraber fesin pek fazla bilinmeyen özelliklerine ve tuhaf hikâyesine bir göz atalım.

Bir dönem insanların başından düşürmediği fes, aslında sadece bir şehrin adı

Fes şehri

Osmanlı’ya yaklaşık 1825’li yıllarda gelen fese, ilk kez Fas’ın Fes şehrinde üretildiği için fes adı verildi. Farklı dillerdeki kullanımından ötürü fese “fez” ya da fés diyen toplumlar olsa da genel olarak dünyada fes olarak bilinir.

Yeni ve modern ordunun, yeni ve modern bir teçhizata ihtiyacı vardı. Fes de bu ihtiyaç için adeta biçilmiş bir kaftandı

Asakir-i Mansure-i Muhammedîye

Osmanlı’ya 463 yıl boyunca büyük hizmetler veren Yeniçeri Ocağı, ömrünün son yıllarında devletin çıkarlarını düşünmeyen davranışları sebebiyle Vaka-i Hayriye (hayırlı olay) ile beraber 1826’da II. Mahmud tarafından kaldırıldı.

Yeniçeri Ocağı yerine, yeni ve modern bir ordu fikriyle Asakir-i Mansure-i Muhammedîye ordusu kuruldu. Tıpkı Yeniçeriler gibi bu ordunun da bir kılık kıyafet kültürü olmalıydı ve bu eksiklik de Kaptan-ı Derya Koca Hüsrev Paşa’nın Fas/Tunus seferinden dönüşünde beraberinde getirdiği fesler ile tamamlandı.

Genç Osman Dönemi’nde de bir şapka devrimi denendi fakat halk tarafından dini gerekçelerle kabul görmedi

II. (Genç) Osman

Osmanlı’da yenilikçi padişah deyince akla gelen ilk isimlerden olan II. (Genç) Osman, tahtta kaldığı süre boyunca Avrupai tarzda giyindi. Bilim ve ilim insanları ile diğer yöneticiler de II. Osman’a riayet etse de halk özellikle de namaz esnasında siperli şapkaların sorun çıkarması sebebiyle bu yenilikleri benimseyemedi.

Gelgelelim II. Mahmud Dönemi’nde ordunun fes takmasından sonra yazılan ferman ile neredeyse herkesin fes kullanması zorunlu oldu. Yazılan ferman ile sadece din alimleri ve din adamlarının sarık takmasına izin verilmişti

Halk, başta fes için isyan etse de namazda sorun çıkarmamasından ötürü kısa sürede benimsendi

Daha önceki ıslahatlarda namaz esnasında alnın secdeye değmesini engellediği için reddedilen şapka ıslahatı, bu defa fesin namaza uygun olmasından ötürü halkta karşılık buldu fakat bu süreç bile sancılı bir süreçti. Sürecin sancılı olmasının altında bu ıslahatın dine yine uygun olmadığı gerekçesi yatıyordu. Neyse ki büyük çoğunluk fesi kabul etti ve gündelik yaşamda fes kullanılır oldu.

Fes bir yandan birlik ve beraberlik sağlarken bir yandan da insanları ötekileştirdi

Fesin yeni orduda kullanılması haricinde ferman çıkarılıp herkesin kullanması şart olsa da gelişmeler pek de istendiği gibi devam etmedi. Bazı kesimlerin fesi din dışı olarak yorumlayıp kullanmayı reddettiğinden bahsetmiştik. Fesi reddeden kesimler genelde kırsal kesim olduğu için fesli ve sarıklı adı altında iki sınıf oluştu. Bu düreçte kırsal kesim “sarıklı” olarak anılmaya başlandı.

İlk başlarda yöneticiler haricinde herkes aynı fesleri kullanırken; daha sonralarda tercih edilen fes modeli ve rengine göre insanların mesleği, memleketi ve inancı gibi etkenler öne çıkar oldu. Bu da fesin temelinde yatan birleştirici gücün azalmasına sebep oldu.

Fes zamanla o kadar çok mühim bir meseleye dönüştü ki Fes Bakanlığı bile kuruldu

Feshane-i Amire

Fes kullanımının mecburi kılınması üzerine ciddi bir fes ihtiyacı oluşmuştu. Görülen lüzum üzerine fesin nerede ve nasıl kullanacağına, kimin hangi renk ve model tercih etmesi gerektiğine ve halkın fes ihtiyacına üretim ile cevap vermek için Fes Bakanlığı bile kuruldu.

Fes Bakanlığı’nın ilk işi, ciddi bir fes üretme merkezi kurmaktı ve bu ihtiyaç da günümüzde İstanbul’un Eyüpsultan ilçesine bağlı Feshane semtine de adını veren yerde Feshane-i Amire kurularak giderildi. Daha sonra Anadolu’nun çeşitli yerlerinde de fes üretim yerleri açıldı.

Fes deyip geçmeyin, her fesin kendi içinde anlam ve önemi var

Kırmızı çuha ve kızılcıktan rengini alan, genelde merinos koyununun tüyü ve keçeden üretilen fesin pek çok modeli ve rengi bulunuyordu.

Bu modeller içerisinde adı en çok ön plana çıkanlar ise arabi, sıfır numara, yâr tekmesi, kuş yuvası, ayıp kapayan, kel örten, limon kabuğu, saksı dibi, yandım Allah, horoz ibiği, tabla fes ve zuhaf modelleriydi.

Model isimleri genelde fiziki görünümden ötürü koyulan isimlerdi. Örneğin kel örten modeli, saçı olmayan kişilerin kafasını tamamen kapattığı için kel örten adını almıştı.

Genç kızların en çok beğendiği model de var, ağır ağabeylerin tercihi de…

Nasıl ki günümüzde kravat, daha resmî görünmenin püf noktasıysa, geçmişte de fes aynı görevi görüyordu. Hatta geçmiş kaynaklar, fesin püskülsüz olmasının günümüzde kravatsız gezmeye benzediğini söyler. Yani fes kadar, fesin püskülü de büyük önem taşımaktadır.

Püskülün öne doğru atılması, serseri ve ağır ağabey takılan kişilerin tercihiydi. Toplum tarafından en hoş karşılanan püskül, fesin arka tarafında bulunan ve uzunluğu enseye kadar olan püsküldü. Genç kızlar ise en çok sağa sola sallanan püsküllü delikanlılardan hoşlanırdı.

Bana fesini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim desek yeridir

Osmanlı’da insanların taktığı fes, kişiyi ele veren feslerdendi. Örneğin halk, kızılcık rengi fes kullanırken; hafiyeler narçiçeği rengi fes kullanırdı. Her padişahın kendine özgü bir fes modeli vardı ve modellere padişahların isimleri verilirdi. Askerlerin feslerinde çeşitli semboller de bulunurdu.

Arnavut kökenli kişiler beyaz renk fes kullanırken; II. Dünya Savaşı’nda Bosna’da Nazi destekçileri SS logolu fesler kullanıyordu. Birleşik Krallık ordusuna hizmet eden siyahiler ise siyah fes takarlardı. Pakistan’da 1960’lı yıllara kadar yeşil fes kullanılırken; Hindistanlı politikacı Mahmood Ali ise normal feslere oranla daha uzun ve püskülsüz bir fes kullanırdı.

Yaklaşık 100 yıl önce terk ettiğimiz fesin Osmanlı’daki ömrü de 100 yıl kadardı

  • Endonezya’nın günümüzdeki Devlet Başkanı Joko Widodo ve komedyen Tommy Cooper

TBMM’nin 25 Kasım 1925’te çıkardığı kânun ile 100 yıl süren uygulama terk edilirken bugün 2022 yılında bu kânunun 97. yılını yaşıyoruz. Nasıl ki fes zorunluluğu geldiğinde bu karara karşı çıkan bir kitle olduysa halk eşitliği ve modernleşme inkılapları arasında fesin kaldırılması da bazı gruplar tarafından hoş karşılanmamış ve Millî Mücadele’nin elde ettiği zafer; fes ve din elden gidiyor yaftaları adı altında özellikle de İngiliz ajanlarının halkı kışkırtması ile baltalanmak istenmişti.

Batı devletlerinin mizah organlarında bugün halen tembellik ve avanta yaşam olarak lanse edilen fes, Birleşik Krallık kökenli ünlü komedyen Tommy Cooper tarafından daha komik olmak için kullanılırdı. Günümüzde Fas, Endonezya ve Nijerya gibi çeşitli İslam devletlerinin başkanları, resmî olarak fes kullanmaya devam etmektedir.

Bonus: Püsküllü bela…

Tarkan’ın “Şımarık” şarkısında da geçen ve gündelik hayatta sıkça kullandığımız deyimlerin başında gelen “püsküllü bela”, Türk Dil Kurumu tarafından “büyük sıkıntı, zarar veren kimse veya şey” olarak açıklanmaktadır. Ne var ki bu deyimin de hikâyesi Osmanlı Dönemi’ne kadar uzanmaktadır.

Osmanlı’da özellikle devlet memurları ve denetim esnasında halkın püskülleri düzgün olmalıydı fakat püsküller sık sık rüzgarın azizliğine uğrayıp dağılır ve bozulurdu. Bundan ötürü püsküller gün içinde pek çok kez tarak ile düzeltilir hatta köşe başlarında tarak ile bekleyen çocuklar bu işten para bile kazanırdı. Bu durum zamanla püskülün yarattığı büyük sıkıntıdan ötürü “püsküllü bela” deyimine dönüşmüştür.

Peki ya sizler fesin pek fazla bilinmeyen bu hikâyesi hakkında neler düşünüyorsunuz?

Kaynaklar: 1 / 2 / 3 / 4 / 5 /

ETİKETLER: , , , ,
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.