Bazı ülkelerde çıkan skandallar hükümet değişikliği veya istifalara sebep olurken bazı ülkelerde ise siyasetçiler, haklarında çıkan skandalların …
Bazı ülkelerde çıkan skandallar hükümet değişikliği veya istifalara sebep olurken bazı ülkelerde ise siyasetçiler, haklarında çıkan skandalların ardından zor duruma düştü.
Söz konusu skandallardan en yenisi, Yunanistan’da nisan ayında, muhalif siyasetçi ve gazetecilerin telefonunun takip edildiği haberlerinin ortaya çıkması oldu.
YUNANİSTAN’DA CASUS YAZILIM SKANDALI
Kuzey Makedonya ve İsrail’de varlık gösteren Cytrox firmasının geliştirdiği Predator isimli casus yazılımının, Yunan Ulusal İstihbarat Teşkilatı (EYP) tarafından, muhalefet partisi PASOK’un lideri ve Avrupa Parlamentosu (AP) milletvekili Nikos Andrulakis’in telefonuna erişmek üzere kullanıldığının öğrenilmesi, ülke gündemini derinden sarstı.
Daha sonra muhalif gazeteci Thanasis Koukakis’in de telefonuna Predator ile erişildiği anlaşıldı.
Milletvekili Andrulakis, telefonuna yönelik siber saldırıya dair suç duyurusunda bulunurken EYP Başkanı Panagiotis Kontoleon, skandalın kamuoyunda tepkiye neden olmasından ötürü istifa etti.
Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, konudan haberi olmadığını açıkladı. Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu ise olaya ilişkin kapsamlı soruşturma çağrısında bulundu.
Casus yazılım olayının ardından gerek ülkedeki muhalefet partileri gerekse AP yetkililerinden sert eleştiriler alan hükümet, zor günler yaşıyor.
ALMANYA BAŞBAKANI SCHOLZ, VERGİ KAÇIRMA SUÇLAMALARIYLA KARŞI KARŞIYA
Almanya, Danimarka ve Fransa’da vergi kaçırıldığına dair 2017’de Cum-Ex Dosyaları’nın ortaya çıkarılmasının ardından başlayan ve halen devam eden soruşturmalar kapsamında Almanya Başbakanı Olaf Scholz hakkında yapılan suçlamalar, ülkede hala tartışma konusu.
Ülkenin tanınmış ceza savunma avukatlarından Gerhard Strate, 18 Şubat’ta, Scholz ve eski Hamburg Belediye Başkanı Peter Tschentscher’ı, Cum-Ex skandalında vergi kaçakçılığına yardım ve yataklık etmekle suçlayarak suç duyurusunda bulundu.
Scholz ve Tschentscher, 2016 yılında Hamburg merkezli Warburg Bank’ın Cum-Ex adı verilen şüpheli hisse senedi anlaşmalarıyla devlet hazinesinden aldığı 47 milyon avroluk vergi iadelerini zamanında geri talep etmemekle suçladı.
Alman basınından Stern dergisinde yayımlanan bir haberde, Scholz’un, 2020’de yapılan Federal Meclis Maliye Komisyonu toplantılarında, Warburg Bankasının ortaklarından Christian Olearius ile yaptığı görüşmelerle alakalı çelişkili beyanlar verdiğine dair tutanakların çıkması da kamuoyunda şüphe uyandırdı.
Hamburg Başsavcılığı 16 Ağustos’ta aldığı kararla Scholz hakkında yapılan suç duyurusunu reddetti fakat Başbakan Scholz, skandalın aydınlatılması için Hamburg Eyalet Meclisinde kurulan araştırma komisyonunda bugün hakkındaki iddialara cevap verecek.
FRANSA’DA MCKİNSEY YOLSUZLUĞU
Fransa’da ise bu yıl vergi yolsuzluğu, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un lobicilik yaptığı iddiaları ve bir bakana yönelik taciz suçlamaları gündemi işgal etti.
Senatonun 17 Mart’ta kamuoyuyla paylaştığı bir raporda, Elysee Sarayı ve hükümet için danışmanlık görevleri yürüten ABD merkezli McKinsey’nin son 10 yıldır kurum vergilerini ödemediği belirtildi.
Raporda ayrıca 2018-2021’de McKinsey ile yapılan sözleşmelerin bedelinin iki katından fazla artarak 1 milyar avronun üzerine çıktığı kaydedildi.
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Senato’nun McKinsey’e yönelttiği yolsuzluk suçlamalarının doğru olmadığını savunsa da Fransa’da “McKinsey Yolsuzluğu” tartışmaları, Macron’un önüne sıklıkla çıkıyor.
Son cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyasında da Mckinsey iddiaları, muhalifler tarafından çoğu kez gündeme getirildi.
MACRON’UN LOBİCİLİK FAALİYETLERİ YAPTIĞI İDDİASI
Ülkede patlak veren bir diğer skandal ise The Guardian gazetesine sızdırılan mobil taksi firması Uber’e ait belgelerde Macron’un isminin geçmesi oldu.
2014’te ekonomi bakanıyken Macron’un Uber yöneticileriyle lobicilik faaliyetleri yürüttüğü ileri sürüldü.
Macron’un, Uber’in kurucu ortaklarından Travis Kalanick’un kendisine doğrudan ulaşmasına izin verdiği ve Uber’in Fransa’daki faaliyetlerine gizlice yardım ettiği de iddialar arasında yer aldı.
Fransa’nın kıyı kenti Marsilya’da 2014’te Uber’i protesto eden taksiciler, Uber’in yasaları çiğnediği ve geçim kaynaklarını tehdit ettiğini söylüyordu.
Protestoların ardından kentin önemli bölgelerinde Uber kullanımının askıya alınmasına rağmen Macron’un perde arkasında şirket yöneticileriyle anlaştığı ve Uber’i yeniden aktif ettiği, belgelerde öne sürülüyor.
Macron ise söz konusu suçlamalara, “görevini yaptığı için kendisiyle gurur duyduğu, yarın olsa yine aynı şeyi yapacağını” ifade ederek cevap verdi.
FRANSIZ BAKAN TECAVÜZLE SUÇLANDI
Kabineye mayıs ayında Dayanışma, Özerklik ve Engelli Bireyler Bakanı olarak atanan Damien Abad hakkındaki tecavüz suçlamaları da ülkenin gündemini meşgul etti.
24 Mayıs’ta bir haber sitesine röportaj veren iki kadın, 2010 ve 2011 yıllarında Abad’ın kendilerini cinsel ilişkiye zorladığını iddia etti.
İddiaların patlak vermesinin ardından, aralarında milletvekili ve yerel siyasetçilerin de bulunduğu yaklaşık 180 kadın, Le Monde gazetesine Abad’ın istifasını isteyen mektuplar yolladı.
Hakkındaki suçlamaları reddeden 42 yaşındaki Abad, “hükümetin faaliyetlerine engel olmadan kendini savunabilmek için” 4 Temmuz’da görevinden istifa etti.
İNGİLİZ MİLLETVEKİLLERİNE TACİZ SUÇLAMALARI, HÜKÜMETİ DÜŞÜRDÜ
İngiltere’de Muhafazakar Parti Milletvekili Chris Pincher, bir kulüpte iki erkeğe elle tacizde bulunduğuna yönelik iddialarla suçlandı.
İddiaların ardından 1 Temmuz’da partideki yardımcı denetçilik görevinden istifa eden Pincher, o gün “çok alkol aldığını” ve “hem kendisini hem başkalarını utandırdığını” açıkladı.
Pincher hakkındaki skandal hükümet kanadında domino etkisi yaratırken çok sayıda bakan art arda görevini bıraktı.
Üst üste yaşanan istifaların ardından Başbakan Boris Johnson, 7 Temmuz’da istifa ettiğini duyurdu.
Başbakanlıktan yapılan açıklamada, Johnson’ın Pincher hakkındaki iddialardan habersiz olduğu belirtilmiş fakat daha sonra Johnson’ın, dışişleri bakanlığı yaptığı 2019’da konuya ilişkin bilgilendirildiği ortaya çıkmıştı.
TRUMP’IN EVİNE FBI BASKINI, CASUSLUK YASASI’NI GÜNDEME GETİRDİ
ABD’de eski Başkan Donald Trump’ın Florida’da bulunan Mar-a-Lago malikanesine 8 Ağustos’ta Federal Soruşturma Bürosu (FBI) ajanlarınca düzenlenen baskın, Trump döneminde Casusluk Yasasının ihlal edildiği iddialarını gündeme getirdi.
Yaklaşık 40 FBI ajanının 9 saatten fazla süren aramasında Trump’ın özel emanet kasası kırılırken Mar-a-Lago’dan 10’dan fazla kutu gizli belge toplandığı açıklandı.
Söz konusu baskın ülkenin bir numaralı gündemi olmayı sürdürürken basın, ele geçirilen belgelerin Trump’ın başkanlığının son aylarına dair bir dizi soruşturmaları tetikleyeceğini öngörüyor.
Hukuk uzmanları, Casusluk Yasasını ihlal ettiğinin kanıtlanması durumunda Trump’ın 33 yıla kadar hapis cezasına çarptırılabileceğini söylüyor.
GAZETECİLERDEN CIA’YA “GİZLİLİĞİ İHLAL” DAVASI
Ülkede yakın zamanda patlak veren bir diğer skandal ise bir grup gazeteci ve avukatın, WikiLeaks sitesinin kurucusu Julian Assange ile Londra’daki Ekvador Büyükelçiliği binasında görüşürken yasa dışı bir şekilde takip edildikleri iddiasıyla Merkez İstihbarat Teşkilatı (CIA) ve eski Direktörü Mike Pompeo’ya dava açmasıyla patlak verdi.
New York Bölge Mahkemesine 16 Ağustos’ta sunulan dava dilekçesinde, Pompeo’nun CIA direktörlüğü döneminde casusluk yaparak söz konusu gazeteci ve avukatların gizlilik haklarını ihlal ettiği öne sürüldü.
KANADA’DA 88 DİN ADAMINA CİNSEL İSTİSMAR DAVASI
Kanada’nın Quebec eyaletinde 16 Ağustos’ta, Katolik kilisesine bağlı 88 rahip ve din görevlisi hakkında, reşit olmayan çocuklara cinsel tacizde bulundukları iddiasıyla toplu dava açılması gündeme oturdu.
Quebec Başpiskoposluğuna karşı açılan davada, aralarında Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Francis’in halefi olarak görülen Quebec Başpiskoposu Marc Oullet’nin de bulunduğu 88 rahip ve görevlisi, cinsel saldırıyla suçlandı.
İddianamede “F” kod adıyla tanımlanan kurbanlardan biri, Radio-Canada’ya yaptığı açıklamada, eski Oullet’nin kendisine cinsel tacizde bulunduğunu anlattı.
Tecavüz suçlamalarına ilişkin Kanada hükümeti ve Vatikan’dan henüz bir açıklama yapılmadı.
Quebec Başpiskoposluğu görevine 2003’te getirilen Oullet, kadınlarla ilişkileri başka rahiplerce de uygunsuz bulunmasına rağmen kardinalliğe yükselmesiyle tartışmalara konu olmuştu.
2010 yılında Roma’ya geri çağrılan Oullet, Vatikan’da Papa’ya yeni seçilecek piskoposları tavsiye eden Piskoposlar Cemaatinde görev yapıyor.