WikiLeaks kurucusu Julian Assange’ın ABD’ye iade edilmesi kararına itirazının, Birleşik Krallık Yüksek Mahkemesi tarafından reddedilmesi sonrası …
WikiLeaks kurucusu Julian Assange‘ın ABD’ye iade edilmesi kararına itirazının, Birleşik Krallık Yüksek Mahkemesi tarafından reddedilmesi sonrası, tüm suçluların iadesi davalarının adresi Westminster Sulh Mahkemesi resmi kararını açıkladı. Mahkeme, ABD’nin Afganistan ve Irak’takiler başta olmak üzere savaş ve insanlığa karşı suçlarını ifşa etmiş olan WikiLeaks’in kurucusunun ABD’ye iade edilebileceğine hükmetti. Bu karar adeta Assange’ın ‘idam fermanı’ anlamı taşıyor. İadeyle ilgili karar şimdi de İngiltere İçişleri Bakanı Priti Patel’in önüne taşınıyor.
Assange kararı, savaş suçlarını dünya kamuoyunun önüne sermiş olduğu ABD’nin Rusya Federasyonu’na Ukrayna operasyonu nedeniyle ‘savaş suçu’ ithamlarında bulunduğu bir döneme denk geldi. Gelişmeleri gazeteci-yazar Çağlar Tekin ile konuştuk.
‘ABD’nin işlediği suları deşifre etmeyi gazetecilik değil casusluk faaliyeti olarak sundular’
Çağlar Tekin, dünya çapında basın ve ifade özgürlüğünün ‘şampiyonu’ olduğunu iddia eden ABD’nin iş kendi işlediği suçların deşifre edilmesine geldiğinde gazetecilik faaliyetini ‘casusluğa’ indirgemesine dikkat çekti:
“Bizim için Assange meselesinin özü ABD’nin Guantanamo’dan Afganistan’a kadar işlediği suçların deşifre edilmesiyle ilgili. Assange’ın yargılamasının temel meselesi ABD’nin işlediği suçları deşifre etmek ajanlık mı değil mi, suçlu mu değil mi, gazetecilik mi değil mi sorularının cevabı üzerine kurulu. Şu an İngiliz mahkemesi ve Amerika’nın verdiği karar Amerika’nın işlediği suçları insanlığa duyurmanın bir gazetecilik faaliyeti değil bir ajanlık faaliyeti üzerine olduğu kurulu. Yani olay tamamen bu davayı özetle denilirse üç aşağı beş yukarı bu cümlelerle ifade edebiliriz. Amerika’da 1917 yılında çıkarılan bir ajanlı yasası var. O yasaya istinaden yargılanıyor. O sebepten ötürü muhtemelen 170 yıla varan 18 ayrı suçtan ceza alması bekleniyor. İngilizleri ikna eden şey de bu cezayı Amerikan hapishanelerinde değil memleketinde çekebilecek olması, Avustralya’da olmasından ibaret.”
‘Çin’in kirli çamaşırları olsaydı…’
Tekin, İngiliz İçişleri Bakanı’nın iki hafta önce Rus şakacılar sayesinde ortaya çıkan Ukrayna’daki neo-Nazi destekçiliğine atıf yaptı. ABD savaş suçlarını deşifre edenleri ‘suçlu’ gösterme bakış açısındaki çifte standarda atıfta bulunan Tekin, ‘Assange bu faaliyeti Çin’e karşı yapmış olsaydı kahramanlık madalyası alırdı’ vurgusu yaptı:
“Twitter tarafından fişlenen bir Sputnik çalışanının açıklaması vardı, ‘Eğer Assange Çin’in kirli çamaşırlarını deşifre etmekle suçlanan biri olsaydı İngiliz mahkemesi nasıl karar verirdi?’ diye sormuştu. Bu gerçekçi bir soru. İngiliz İçişleri Bakanı’na devroldu karar süreci. İngiliz İçişleri Bakanı’nın daha iki hafta önce ortaya çıkan bir telefon görüşmesi var. Şakacı bir ekip telefon etti, kendilerini Ukrayna Başbakanı olarak tanıtmışlar ve destek istedikten sonra ‘Bizim ülkemizdeki neo-Nazilerin durumunu nasıl buluyorsunuz?’ dediklerinde İngiliz bakanın cevabı ‘O neo-Nazileri İngiliz halkı seviyor’ olmuştu. Rusya’ya karşı savaşan neo-Naziler haklı, Amerikan savaş suçlarını deşifre eden gazeteciler suçlu. Ama bunu Çin’e karşı yapsalardı kahramanlık madalyaları alacaktı gibi bir senaryo çok açık bir şekilde var.”
‘Assange’ın dijital gazeteciliğe geçişte önemi büyük’
Assange’ın dijital gazeteciliğe geçişte oynadığı role dikkat çeken Tekin, ABD’nin Afganistan’dan Irak’a, Guandanamo’dan Honduras’a kirli icraatlarını ortaya seren Wikileaks belgelerini anımsattı:
“Assange meselesi dijital gazeteciliğe geçiş. Ama hepsinin ötesinde ciddi bir gazetecilik faaliyeti yürüttü. Amerikan savaş suçlarının ilk sızdıran isim Chelsea Manning’dir. Bunları tüm dünyanın duymasına sebep oldu. Terörist adı altında sivillerin, kadınların, çocukların öldürüldüğünü buradan öğrendik. Guantanamo’da olan olayların önemli bir kısmını buradan öğrendik. Afganistan’da işlenen suçları bu belgelerden öğrendik. Teorik olarak Amerika’nın burada suç işlediğini bilmek, genel kanaatlerden bu sürece hakim olmak elbette önemli. Ama çok daha önemli olan bunların videolarını, yazışmalarını, gerçekliğini bir biçimde belgelerin tamamında öğrenmiş olduk. Sadece bunlar da değil, BM’nin binasının dinlenmiş olmasını, Honduras’taki darbenin arkasında Amerika’nın olduğunu; bunlara ilişkin çok ciddi veriler Assange’ın yayımladığı WikiLeaks belgeleri çerçevesinde önümüze düştü.”
‘Assange’ı mahkemeden alamazlarsa kaçırmak hatta öldürmek için bile plan yaptılar’
Wikileaks yazışmaları yayınlandığında dünya çapında önde gelen gazetelerin nasıl seferber olduklarını anımsatan Tekinn, sadece Assange’ın peşine düşüldüğünü belirtirken, tamamı gerçek olan suçlar yüzünden hiç kimsenin hesap vermediğini vurguladı. Tekin, buna karşılık Trump döneminde Assange’ı ortadan kaldırmak için yürütülen komplolara dikkat çekti:
“İspanya’daki gazetelerden Washington Post’a varana kadar çok sayıda gazete bir komisyon kurup bu belgeleri deşifre edip yayımlanmışladı. Bunların hepsi ‘ortada bir suç varsa’, suç sonunda elde edilen belgeleri yayımladıkları için suçlanmaları gerekiyor. Onlara da bir suçlama yok. Sadece bu belgeleri sızdıran kişiye yönelik suçlamalar var. Clinton döneminden başlayan süreçten tutun Obama ve Trump’ı bu işin doğrudan merkezinde, hepsi pay sahibi. Demokratlar vs. hiçbirisinin birbirinden bir farkı olmadığını bu davada net bir biçimde görüyoruz. Başka sızıntılarla da bu iş birleşti. Yahoo davasında sızan birtakım veriler oldu. Pompeo’nun o dönem açıklamalarıyla öğrendik. CIA’in Assange’ı kaçırmak için hazırlık yaptığını, hatta yeri geldiğinde Londra’da silahlı çatışma çıkarabilecek hazırlıkları tamamladığını biliyoruz. Bu aslında bir suçlunun iade süreci değil bu Amerika’nın birisini susturmak için seçtiği yöntem bu. Sızan belgelerde de şunu gördük. Ola ki İngiliz mahkemelerinden Assange’ı alamazsak, öldürürüz. Plan yaptıkları Yahoo davasında ortaya çıkmıştı. Bunun içerisinde silahlı bir saldırı var, bu çerçevede Londra sokaklarında çıkabilecek bir silahlı çatışmaya karşı hazırlık dahi yapılması tasarlanıyor.”
‘Pinochet’ye uygulanan hak hukuk Assange’a uygulanmadı’
Tekin, Assange’ın Ekvador hükümetine aleni müdahale ile Londra’daki elçilik basılarak ele geçirilmesi, Britanya’daki yargı sürecinin bir hükümlünün yalancı tanıklığıyla yürütülmesi ve ‘lekeleme’ amaçlı tecavüz davaları uydurulmasına atıfta bulundu. Tekin, Şili’nin eski diktatörü Pinochet’ye gösterilen ‘insani’ merhamet ve uygulanan hak ve hukukun ABD’nin katliamlarını ortaya çıkarmış Assange’a gösterilmemesine dikkat çekti:
“İngiliz mahkemesinin en güvendiği, davayı üzerine yıktığı itirafçının dolandırıcılıktan tutun hırsızlığa kadar hüküm giymiş birisi olduğunu öğrendik. Yani toplumsal güvenliği olmayan birinin şahitliğiyle yürütüldü süreç. O İngiliz mahkemesi Pinotchet’i iade etmemişti, insan haklarına aykırı bir duruma sürükleyebileceği gerekçesiyle. Ne yaptığını biliyoruz, darbeyi savunan diktatör, halkın seçtiği birisini doğrudan devirip yıllarca 50 bin militanı öldüren darbe sürecinin lideri, insani haklardan faydalanarak iade edilmemişti. Ama Amerika’nın yaptığı katliamları ortaya çıkaran birisi için hiçbir hak hukuk gözetilmiyor. İngiliz yerel mahkemesinin aldığı iade talebinin reddine ilişkin karar da hukuki normlarla alınmış bir karar vermişti. İngiliz mahkemesi, ‘Bu insan kimi sağlık sorunlarından kaynaklı olarak hayatını kaybeder’ dedi. 2017’de küçük bir felçle başlamıştı sorunları, o günden beri ciddi sağlık sorunları yaşadı. 10 yıl içinde 40 yıl yaşlandığını izledik. Ekvador Büyükelçiliği’nden çıkarmak için bir büyükelçinin elektriğini kestiler. Ardından Ekvador’da bir darbe girişimi oldu, sonra IMF para verdi yeni hükümete. Parayı alan hükümetin ilk aldığı kararlardan birisi Assange’ın vatandaşlıktan çıkarılarak teslim edilmesiydi. Assange hakkında tecavüz ve taciz davaları ortaya atıldı. Bundan ötürü önce İsveç’e iadesi konuşuluyordu. Ama o iddialar da geri çekildi, düştü. 2020’de aynı iddiaları yeniden yeşertmeye kalktılar, olmadı. Savunanlara karşı da kara propaganda ilk ayağıdır, siz siyasi bir ismi kirletmeden onu çürütemezsiniz. Böyle kirletmeye çalıştılar, o çabaları esnasında dava kendi kendini çürüttü zaten. Bunu da yürütemediler. Ardından ciddi bir norma yaslanmadan iade sürecine doğru evrilttiler.”
‘Böyle bir iki yüzlülük ve pişkinlikle karşı karşıyayız’
Tekin, Batı politikalarının yarattığı çifte standartlar ve pişkinliklerin iyi gazetecilik faaliyetinin bulunmadığı bir ortamda bugün Ukrayna’daki savaşta da devam ettiğini vurguladı. Tekin, Mariupol’deki camiye sığınmış Türklerin kurtarılmasına atıfta bulundu:
“Mariupol’de camiye sığınmış olan Türklerin tahliyesiyle ilgili bir ifade kullanmıştım. O esnada Ukrayna ordusunun tahliye yoluna mayın döşediği Türk Dışişleri tarafından açıklandı. Daha sonra bu mayınlar Rus ordusu tarafından temizlendi ve Türkler Kanuni Sultan Süleyman Camii’nden çıkarıldı. Sivillerin çıkmasına ilişkin bir anlaşma yapılmışken bu sivillerin çıkış yoluna mayın döşeyen Ukrayna ordusu değil de Rus ordusu olsaydı, bu dünyada nasıl bir skandal olarak sakız olurdu. Ama olmadı. Çünkü Ukrayna’nın neo-Nazileri yaptı bunu. Kuvvetle muhtemel planları, Ruslar bu mayınları fark etmese, birisi tahliye esnasında o otobüslerden birine çarpsaydı ve vatandaşlarımız ölseydi, ortalığı ayağa kaldırıp Türkiye’yi tekrar savaşa çekmeye ve NATO’yu dahil etmeye çalışacaklardı. Böyle bir iki yüzlülük ve pişkinlikle karşı karşıyayız. Bu hem gazetecilik hem insanlık hem de dünya siyaseti adına utanç verici bir tablo.”