Mehmet Ali Güller’e göre, ABD tek kutupluluğuna biat eden dünyada milyonlar ağır bedeller ödedi, ancak artık yeni güç merkezlerinden gelen itirazlar çok kutupluluğun göstergesi. 2023’te ABD’den Asya-Pasifik’te yeni saldırganlık gelebilir. Ankara-Şam normalleşmesinin bölgenin hayrına gören Güller, bu süreçte ABD sabotajları beklenebileceği görüşünde
2022 yılına Rusya Federasyonu’nun tüm diplomatik çabaları ve anlaşma önerilerini reddeden ABD öncülüğündeki Batı’nın Ukrayna üzerinden açtığı savaş damgasını vururken, en çok konuşulan temalardan birisi ‘çok kutupluluk‘ oldu.
ABD yönetimi, Moskova’ya karşı Avrupa’nın dahil olduğu Batı bloğunu seferber etmeyi başarırken, başta Çin, Hindistan ve Brezilya olmak üzere dünyanın gelişmekte olan güçlerinin tarafsız ve hatta Rusya Federasyonu’na yönelik ablukaya rağmen hareket eden tutumu dikkat çekti.
Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) İran’ı da içerecek şekilde genişlerken, Körfez bölgesinde ve Kuzey Afrika’dan devletlerin gözünü diktiği platform oldu.
2022’de Çin, Komünist Partisi’nin 20. Ulusal Kongresi ile yeni döneme hazırlanırken, ‘çok kutupluluk’ vurgusuyla Rusya Federasyonu ile siyasi, askeri ve ekonomik düzlemde dikkat çekici adımlar herkesin ilgi odağı haline geldi.
‘Çok kutupluluk’ tartışmaları, Anglo-Amerikan hegemonyası ve AB, Çin ve Rusya ile genişleyen ‘tarafsız’ cepheyi Cumhuriyet gazetesi yazarı Mehmet Ali Güller ile konuştuk.
‘Amerika istediği gibi at koşturamıyor’
Mehmet Ali Güller’e göre, çok kutuplu bir dünya düzeni tek kutupluluğun vahşetine göre çok daha adil, uluslararası ilişkilerde düzelme yaratabilecek bir tablo ortaya çıkaracak. ABD’nin ‘ya bendensiniz ya düşmanımsınız’ diyerek en üst perdeden saldırganca dikte edebildiği tablonun artık olmadığını söyleyen Güller, Washington’ın attığı her adımda yeni güç merkezlerinden itirazlarla karşılaştığını vurguladı:
‘Tek merkezli dünya çok kutuplu bir yapıya doğru yöneliyor’
Güller, ABD hegemonyası komple çökmüş görünmese de Ukrayna’dan Venezuela ve İran’a ABD’nin istediğini yapamadığı bir tablo oluştuğunun altını çizdi:
‘Suudi Arabistan’ın bu konudaki son aylara damgasını vuran siyaset yapma biçimi çok öğretici’
Yeni dünya inşasının uluslararası ilişkilerde yeni modeller ortaya çıkarmaya başladığını söyleyen Güller, Asya ve Ortadoğu’daki yeni ittifakları örnek gösterdi. Suudi Arabistan’ın ABD’ye rağmen siyasi hamlelerinin oldukça öğretici olduğu görüşünde olan Güller, Türkiye’nin de benzer hamlelerine dikkat çekti:
“Bu yeni dünya inşası uluslararası ilişkilerde de yeni modeller ortaya çıkarmaya başlıyor. BMGK’nın yapısında reform yapma durumundan tutun da dünyanın Batı kampındaki ekonomik, siyasi kulüplerin karşısından Asya’nın güney ve doğu dünyasının kendi kulüplerini inşa ettiği, ŞİÖ gibi, BRICS ya da Afrika Birliği gibi yapıların daha etkin hale gelmeye başladığı yeni bir dünya adım adım şekilleniyor. Bizim gibi ülkeler açısından bölge kuvveti olarak geniş bir manevra alanı ortaya çıkıyor. Bu açı genişlediği için bu ülkeler çok daha rahat hareket edebiliyor. Suudi Arabistan’ın son aylara damgasını vuran siyaset yapma biçimi çok öğretici. Amerika’nın restine rağmen Rusya ile enerji alanındaki işbirliğini sürdürüp Amerika’nın üretimi arttırma talebini yerine getirmiyor. Tersine üretim kısma noktasına gidiyor. Amerika’nın hiç istemediği şekilde Çin ile enerji işbirliğini derinleştiriyor, dahası Çin’e sattığı petrolün karşısında Yuan ile alışveriş yapma niyetlerini açıkça ortaya koymaya başlıyor. Bir yandan Rusya ile S-400 görüşmelerini sürdürüyor. Bizim Soğuk Savaş dönemi alıştığımız Aramco’nun merkezine yerleştiği petro-dolar siyasetinin merkeze yerleştirildiği türden müttefik ilişkisi ortadan kalkmış, Amerika ile tamamen köprüleri atmadan, Amerika’nın rakipleriyle de ilişkiler kurma noktasına gidebilmiş oluyor.”
‘Türkiye de Soğuk Savaştakinden farklı manevralar yapabilir oldu’
Güller, ‘çok kutupluluğa’ yönelişin Türkiye’nin dış politik tutumuna da yansıdığı görüşünde:
‘ABD tek kutupluluğuna biat eden dünyadaki milyonlar ağır bedeller ödedi’
Güller, ABD’nin tek kutupluluğuna ‘biat’ eden dünyanın geçmişte ödediği ağır bedellere atıfta bulundu. ABD’nin Ukrayna’da çatışmayı uzatmaktan Asya Pasifik’te istikrarsızlaştırıcı yeni adımlarının beklenmesi gerektiğini dile getiren Güller, tek kutuplu dünya olsaydı bugün yaşanan gelişmelerin çok daha ağır yaşanacağına dikkat çekti:
“Amerika’nın saldırganlığının alternatifi Amerika’nın tek kutupluluğuna biat etmek değil. Çünkü bunun maliyetlerinin çok ağır olduğunu milyonlar yaşadı. Afganistan ve Irak örneğini ele alırsak milyonlarca insanın öldüğü işgal ve yıkımlardı bunlar. Çok kutupluluğun alternatifinin Amerika’nın saldırganlığı ve milyonların ölümü olduğunu görmemiz gerekiyor. Diğer yandan Amerika’nın bu saldırganlığı Hint-Pasifik’te adımlar atıyor, Rusya konusunda birtakım girişimleri var, Ukrayna’da uzun savaş isteyerek, oradaki çatışmaları uzatarak birtakım hedeflerini uzatmaya çalışıyor. Bunları tek kutuplu dünya olsaydı çok daha farklı ilerletecekti. Şimdi ilerletemediği için biz bunları bu şekilde yaşıyoruz. Eskisi gibi olsaydı, Putin’in yerine Yeltsin olsaydı şu anda Ukrayna meselesi zaten çok farklı bir noktaya gitmiş, NATO’ya üye olmuş, Moskova sınırlarına kadar dayanmış bir Amerika olacaktı. Rusya açısından çok daha sıkıntılı olacaktı. Başından itibaren Putin’in bunu büyük savaşı önleyen savaş diye ortaya koyması da, bu askeri harekatı biraz da bu nedenle NATO kuşatmasını son engel üzerinden durdurma meselesiydi.”
‘ABD için Asya-Pasifikte işler yolunda gitmiyor. Hindistan Amerika’nın trenine lokomotif olmuş değil’
Güller, ABD açısından özellikle Asya’da işlerin yolunda gitmediği görüşünde. Hindistan’ın Amerika’nın Çin’i rakip ilan eden trenine lokomotif olmadığını anımsatan Güller, böylesi bir durumda Washington’ın hedeflerine ulaşamayacağı değerlendirmesinde bulundu:
“Pasifik stratejisi açısından da işler Amerika açısından iyi gitmiyor. Bazı hamleleri var. Pelosi’nin Tayvan kışkırtması gibi. Öte yandan o stratejinin başarısının ölçütü, Hindistan’ın o stratejiye ne oranda eklemleneceğiydi. Amerika’nın Çin’e karşı Çin’i dengeleyebilecek yegane müttefiki o bölgede Hindistan’ın dahil edilmesi. O nedenle Hint-Çin sorunlarını Amerika mümkün mertebe kaşımaya çalışıyor. Görünen o ki Hindistan da burada çok taraflılıktan büyük orana yararlanmanın avantajlarını uzatma peşinde. Amerika’nın dörtlü QUAD yapısına katılmakla Hint-Pasifik stratejisi içinde bir yer bulmakla birlikte bunu sahaya yansıtmıyor. Tersine bir müttefik olarak Rusya’ya yaptırımlara dahil olmayıp Rusya’dan tersine daha fazla petrol alan, Amerika’nın yaptırım talebini reddeden, Batı’nın Rusya’daki pazar boşaltmasını fırsata çevirerek ilaç ve yazılım endüstrisinde Rusya pazarına giren bir Hindistan gördük. Hindistan’ın üstelik bu son birkaç yıl içerisinde Çin ile Rusya’nın liderlik ettiği yapılar içerisindeki aktif pozisyonu da var; ŞİÖ’de, BRICS içerisinde. Dolayısıyla burada Hindistan’da Amerika’nın safına eklemlenerek Çin’i rakip ilan eden Amerika’nın trenine lokomotif olmuş durumda değil. Olmadığı müddetçe Amerika’nın Hint-Pasifik stratejisinin başarılı olma şansı yok.”
‘Amerika, Güney Kore, Çin, Tayvan dörtgeninde çok ciddi güç mücadeleleri yaşanacak’
Emperyalizmin hegemonyası inişe geçerken ABD’nin küresel liderliğini sakince teslim etmeyeceğini de anımsatan Güller, bir takım kışkırtıcı faaliyetler ve operasyonlar beklenmesi gerektiğini belirtti. 2023’te teknoloji ve altyapı sahasına yansıyacak sabotajların olabileceğini dile getiren Güller ‘çip savaşlarının’ derinleştiğinin görüleceği görüşünde. Güller’e göre, Amerika, Güney Kore, Çin, Tayvan dörtgeninde çok ciddi güç mücadeleleri yaşanacak:
‘Ankara ile Şam’ın normalleşmesi bölgenin lehinedir, ABD’nin bölgeselleşmiş Kürt meselesini kaşıyacağı bir süreç olacaktır’
Güller, 2022 sonlarında Türkiye’nin 11 yılın ardından Suriye ile savunma bakanlarının da dahil edildiği diplomatik temasları da değerlendirdi. Bunun sebebi ne olursa olsun bölgenin lehine olduğunu belirten Güller, normalleşme sürecinin ABD tarafından sabote edilmeye çalışılacağı değerlendirmesinde bulundu:
“Ankara-Şam normalleşmesi, gerekçesi ne olursa olsun iç siyaset ihtiyacından tutun dış politikada Rusya ile iyi ilişkiler sürdürebilmeye kadar geniş bir yelpazede değerlendirilebilir. Ama sebebi ne olursa olsun Ankara ile Şam’ın normalleşmesi, Ankara, Şam ve bölgenin lehinedir. Bu nedenle istihbarat başkanları arasında yürüyen görüşmelerin, savunma bakanları düzeyine çıkarılmış olması olumlu. Bunun bir süre sonra dışişleri bakanları düzeyinde yapılacağı ve ardından liderler arasında olacağı daha önce ifade edilmişti. Ağustostan bu yana Rusya Devlet Başkanı Putin’in PYD’ye karşı bir Ankara-Şam barışına işaret eder siyasetinin hem Astana toplantılarında, hem de ikili toplantılarda gündeme geldiğini biliyoruz. Bu Erdoğan’ı da netice itibariyle 11 yıldır uyguladığı siyasetlerden belli noktalarda geri adım atmaya zaten zorlamıştı. Zorlamanın bir sonucu olarak Türkiye, Şam ile görüşmelere başlayacak. Bu kuşkusuz hem Esad’ın 11 yıl sonunda kazandığı zaferin bir kez daha pekişmesi bakımından Batı’nın istediği ülkeyi, İsrail tabiriyle omlet yapıp parçalayamayacağı ifadesi bakımından anlamlı. Ama diğer taraftan Türkiye’nin çok önemli hem insani hem politik hem ekonomik sorunu durumundaki göç meselesinin çözümünün başlayabileceği bir süreci tetikleyecektir. Bu bakımdan Ankara-Şam normalleşmesi olumlu. Gerek Şam gerek Ankara’dan basına yansıyan açıklamalar her iki tarafın da görüşmeleri olumlu bulduğu yönünde. Hem Suriye savunma bakanı hem de Milli savunma bakanı benzer tonda açıklamalar yaptılar, devamı konusunda mutabık kaldık dediler. Bölgeselleşmiş Kürt meselesinin Amerika tarafından kaşınacağı bir süreç olacaktır. Kuzey Irak’ta Amerika’nın PYD ve KYB’yi buluşturan toplantısını bu ölçekte değerlendirmemiz gereken önümüzdeki sürecin ön işareti olarak okuyabiliriz.”