Türkiye’de Karadeniz’in göbeğinde, Samsun’un merkezinde bir ‘Amazon Köyü’ var. Yıllar önce adını ilk duyduğumda antik köy kalıntıları bulacağımı …
Türkiye’de Karadeniz’in göbeğinde, Samsun’un merkezinde bir ‘Amazon Köyü‘ var. Yıllar önce adını ilk duyduğumda antik köy kalıntıları bulacağımı duyup heyecanlanmış; bir yandan da Karadeniz’in göbeğinde Amazon köyünün ne aradığını merak etmiştim. Sonrasında ziyaret ettiğimde buranın bir antik köy değil devasa bir müze olduğunu öğrendim.
Sahilde konumlandırılmış bu anıt köy ve park alanında, Amazon kadınlarının yaşam tarzlarını temsil eden ufak çadırlar, günlük hayatlarından bazı kesitlerin modellerle canlandırıldığı alanlar vardı.
Samsun’da Amazon Köyü’nden birkaç görüntü
Oldukça geniş olan bu alanın en sonunda ise dev bir Amazon savaşçısı heykeli ile iki aslan heykeli vardı. Peki tüm bunların Karadeniz’de ne işi vardı? Bizim kültürümüzde savaşçı Amazon kadınları gibi bir hikaye çok da bilinmezken, neden adlarına devasa bir müze yapılmıştı?
Tarihin ilk savaşçı kadınları: Amazonlar
Amazon kadınları ile ilgili ilk izlere antik Yunan anlatılarında denk geliyoruz. Hem antik Yunan tarihçiler ve coğrafyacılar hem de hikaye anlatıcıları, üstün at binme yetenekleri olan; ok, yay, balta ve kalkan ile donatılmış savaşçı kıyafetleriyle korku saçan bu kadınların genel olarak Karadeniz’in çevresinde; özellikle de şimdilerin Samsun Terme ve Çarşamba ovaları olarak bilinen bölgesinde yaşadığını söylüyorlar.
Amazonların Yunanları bu kadar etkilemesinin sebebi ise o yıllarda -ki bahsettiğimiz yıllar milattan önce 1900’e kadar dayanıyor– katı bir ataerkil sistem ile yaşayan toplumlarının ‘kadın savaşçı’ ve ‘sadece kadınlardan oluşan ve kendi kendini yöneten bir ulus’ kavramlarına epey uzak olmaları.
Amazon kadınlarının hikayeleri yıllarca antik Yunan mitolojisinin bir parçası olan ve gerçekleri yansıtmayan mitler olarak değerlendirildi. Ancak son yıllarda gerçekleştirilen pek çok arkeolojik kazı, Amazon kadınlarının gerçekliğine işaret ediyor.
Önce mitolojinin anlattığı Amazon kadınlarına bakalım
Yunan mitolojisinde pek çok hikayede Amazonların adı geçiyor. Genel olarak Yunanların baş düşmanı olarak anılan Amazonlar, mitlere göre erkekleri yalnızca esir olarak ve üreme amaçlı kullanıyorlar.
Daha rahat savaşabilmek için ok ve yay kullanmaya engel olmasın diye bir memelerini çocuk yaşta dağlayan, yürümeye başladıkları andan itibaren kız çocuklarına savaşmak için eğitim veren, erkek çocuklar dünyaya gelirse de ya öldüren ya da terk eden; ‘vahşi’ bir topluluk olarak anılan Amazonlar, aynı zamanda Yunanlar için yenilmesi güç bir düşman olarak kabul ediliyor.
Bir hikayeye göre Zeus’un karısı Hera’nın Herakles’e (Roma mitolojisinde Herkül) verdiği meşhur 12 görevden biri de Amazon kraliçesi Hippolyta’dan kuşağını çalmaktı. Görevi yerine getirmek için Amazon kadınlarının yaşadığı Themiscyra’ya (Samsun, Terme bölgesi) gitti ve kraliçe Hippolyta’dan kuşağını istedi. Kraliçe kuşağını vermeyi reddedince Herakles ve yanındaki askerleri ile Amazon kadınları arasında kanlı bir savaş başladı. Bu savaşta Amazon savaşçılarının pek çoğu öldü ve Herakles savaşı kazandı.
Giderken yanında kuşak dışında bir de Amazon prensesi Antiope’yi de götürdü. Atina’nın efsane krallarından Theseus’a ‘hediye edilen’ Antiope, Atina’da kralın cariyesi olarak yaşadı ve nasıl olduysa ona aşık oldu… Yine hikayeye göre, hayatta kalan Amazon kadınları İskit’ten (günümüzde Moğolistan, Çin, Rusya, Bulgaristan, Azerbaycan ve Gürcistan’da İskitler olarak bilinen göçebe insanların yaşadığı bir bölge) müttefikleriyle birleşti ve Atina’ya kadar gelerek hem Antiope’yi kurtarmak hem de öçlerini almak için Yunanlara karşı savaşmaya başladı. Bu savaşta Antiope Yunanların yanında savaştı, Amazon kadınları ise büyük bir yenilgiye uğrayarak kendi topraklarına geri dönmek zorunda kaldı.
En öne çıkan hikaye bu olsa da, Truva Savaşı gibi pek çok önemli tarihi anlatıda da Amazon kadınlarına yer verilir. Bu anlatıların hepsinde dünyanın pek çok bölgesine sefere çıkan Amazon kadınlarının ana yurdunun, daha önce de bahsettiğimiz Samsun civarı olduğu anlatılır.
Arkeolojinin takip ettiği izler, Amazon kadınlarının bir mitten çok daha fazlası olabileceğini gösteriyor
Amazon kadınlarına yoğun olarak Yunan mitolojisinde rastlandığından ve yine çoğunluğu antik Yunan döneminden kalan eserlerdeki resmedilişlerine ulaştığımız için uzun yıllar boyunca savaşçı Amazon kadınların hikayeleri yalnızca birer mit olarak değerlendirildi.
Ancak yıllar içerisinde yapılan pek çok arkeolojik kazı, Amazon kadınlarının gerçekten var olmuş olabileceğini gösterdi.
Belki tam olarak anlatıldığı gibi değil; ama at üstünde ok ve yay ile ya da baltalarıyla savaşan, ‘erkekler gibi’ özgür yaşayan kadınlar gerçekten vardı. Bu kadınlar, yüzyıllar boyu farklı kültürlerle temasa geçerek o kültürlerin kadın algısını da etkilemişti.
Peki var olduklarını nereden biliyoruz?
Milattan önce 5. yüzyıldan olduğu tespit edilen bazı mezarların keşfi, Yunanların Amazon hikayelerine konu olan kadınlara dair önemli veriler sundu. Özellikle Karadeniz’in doğusundan Moğolistan’a kadar uzanan ve eski Yunanca adı İskit olan bölgede, çocuk yaştan itibaren savaşmak için eğitilen güçlü, cinsel özgürlüğe sahip ve avlanan kadınların var olduğunu gösteren bu mezarlarda, pek çok savaşçı kalıntıları bulundu.
İskit mezar höyüklerinin ilk kazılarında mızrak, balta, ok ve atlarla gömülü iskeletler ortaya çıkarılmıştı. Bu kalıntılar ilk önce erkek olarak tanımlanmıştı çünkü kadın savaşçı düşüncesi kimsenin aklına yatmıyordu. Ortada savaş aletleriyle gömülmüş ölü insanlar varsa, mutlaka erkek olmalıydılar. Ancak on yıllar sonra DNA testinin ortaya çıkması, kalıntıların tamamının erkeklere ait olmadığını ortaya çıkardı. Hatta öyle ki çoğu kadındı.
Bu kadınların neredeyse hepsinde savaştan kalma izler vardı. Kesik kaburgalar, kırık kafatasları, kırık kollar, kemiklere saplanmış ok ucu izleri…
İskitlere ait bulunan her yeni mezar, Yunanlar tarafından ‘Amazon savaşçıları’ olarak durmadan anlatılan bu kadınların, aslında İskitli kadınlar olabileceğini gösterdi.
2019 yılında Rusya’nın Voronezh eyaletinde arkeologlar dört kadın cesedi bulunan bir mezar keşfettiler. Kadınların en küçüğü onlu yaşlarının başlarında, en yaşlısı ise 40’lı yaşlarının ortalarındaydı. En yaşlı olan kadın, çeşitli silahlarla ve işlemeli bir başlıkla gömülmüştü. 20’li yaşlarındaki başka bir kadın ise at binicisi pozisyonunda toprağa verilmişti. Yapılan incelemeler, kadınların mö 4. yüzyılda yaşamış insanlar olduğunu gösterdi. Hem bölge hem de zaman dilimi, bu kadınların Yunanlarla karşılaşan ‘Amazon kadınları’ olabileceğine işaret etti.
Platon, Amazon kadınları ve eşitlik hikayesi
Yunanlar tarafından anlatılan Amazon kadınları her ne kadar korkusuz, güçlü ve güzel kadın savaşçılar olarak resmedilse de bunların çoğu Yunanların kahramanlık hikayeleriydi ve Amazon kadınları genelde savaşın kaybeden tarafı oluyordu. Ancak duruma bir kahramanlık hikayesi olarak bakmaktansa felsefi ve toplumsal açıdan ele alıp çıkarım yapma niyetinde olanlar da tabii ki vardı.
Amazon kadınları ile ilgili sayısız veri var. Bunların bazıları yukarıda anlattığım gibi mitolojik hikayelerken kimileri de tarihçilerin ve filozofların anlattıkları…
Amazonlara anlatılarında en çok yer veren isimlerden biri de Platon. Platon’un ‘Yasalar’ adlı eserinde bir devletin ‘yarım bir devlet olmamak için’ erkekler kadar kadınları da eğitmesi gerektiği vurgulanıyor. ‘Tıpkı Amazon kadınları gibi savaşçılar eğitmek’ gerektiğini söyleyen Platon, barışta da savaşta da başarılı olabilmek için kadın ve erkeğin eşit olması gerektiğini ifade ediyor.
”Ayrıca tereddüt etmeden söylüyorum ki, binicilik ve jimnastik eğitimi kadınlara da erkeklere de aynı şekilde verilmelidir. Amazonlarla ilgili eski gelenek, benim görüşümü doğruluyor.”
Platon’a göre kadınlar yalnızca evde bebek bakan bireyler olarak yaşamak yerine atletizm, ata binme ve silah kullanma konularında “erkeklerle tam olarak aynı şekilde eğitim” alırlarsa, acil bir durumda “Amazonlar gibi yay ve okları alıp erkeklere katılabilecek” birer savaşçıya dönüşürdü ve tabii ki bu da tüm toplumun yararına olurdu.
Sonuç olarak binlerce yıl önce Karadeniz’de yaşadığı düşünülen bu kadınların hikayeleri, pek çok farklı kültüre etki etti. Savaşçı, özgür ve güçlü kadın temsilinin o zamanki hikayelerde bile çoğu zaman Yunanlılar tarafından ‘erkek düşmanı’ olarak resmedilmesi, ataerkil zihniyetin bu konuya bakışına dair bize pek çok şey söylüyor.
Oysaki arkeolojik kalıntılar ve elde edilen veriler o tarih öncesi çağlarda kadınların yalnızca dahil oldukları topluma eşit oranda katkı sunan ve eşit koşullarda yaşayan birer birey olduğunu; bunu ‘savaşçı ve gaddar kadın’ olarak yorumlayanların ise kendi kültürlerinde kadınları evlerine kapatan antik Yunanlar olduğunu gösteriyor.
Kaynak 1, Kaynak 2, Kaynak 3, Kaynak 4, Kaynak 5, Kaynak 6, Kaynak 7