Kulübün medya ekibine verdiği röportajda U16 ve U17 takımlarında oynayan gençlerin en geç 4 yıl içinde A takım forması giyebilecek noktaya …
Kulübün medya ekibine verdiği röportajda U16 ve U17 takımlarında oynayan gençlerin en geç 4 yıl içinde A takım forması giyebilecek noktaya geleceğini anlatan Başkan Özkan, “Programlarımız tamamıyla Avrupa’nın bütün ünlü akademilerinin yapmış olduğu programlarla aynıdır. Hatta fazlası vardır, eksiği yoktur” diye konuştu. Örnek olarak Alman’ların sistemli çalıştığını belirten Seyit Mehmet Özkan, “Alman’larla aramızdaki en büyük fark, adamlar sistem kurmayı biliyorlar. Bir söz vardır, ‘Türk gibi başla, Alman gibi bitir’. Bizim artık Türk gibi başlayıp, Türk gibi bitirmeyi, başarılı bir şekilde sürdürülebilir sistemler kurmayı becermemiz lazım” mesajı verdi.
“Futbolda insana yatırımda biz neredeyse nirvanaya ulaştık” diyen Özkan, “Çocuklara her türlü imkanı sağlıyoruz. Altınordu’da 8 tane tabii çim saha var, ayrıca suni ve hibrit de var. Bu sahalara bakmak öyle kolay değil. Bunların hepsi para ile oluyor. Para da kazanmak lazım. Ele, avuç açmadan iyi gelir elde etmek için de ihracat yapmak lazım. Altınordu’da eğitim alan bütün çocuklarımızın önceliği Avrupa’nın en üst liglerinde oynamak. Bunu çocukların beyinlerine kazımaya çalışıyoruz. Tabii ki hepsi oraya gitmeyecekler ama yarısını oralara yollasak çok önemli işler yapmış oluruz. 85 milyon nüfusumuz var, bu potansiyeli kinetik enerjiye çevirmenin tek yolu var, o da yöneticilerimizin öz kaynağa yönelmeleri. Takımın hiç olmazsa yarısını kendi çocuklarından elde etmeleri için çaba göstermeleri, bütçelerinden kaynak ayırmaları. Hiç yatırım yapmazsan olmaz” şeklinde konuştu.
“Huzursuz insandan üretim çıkmaz”
Oyuncu yetiştirirken değer verilmesi gerektiğini ifade eden Altınordu Başkanı Seyit Mehmet Özkan, “Sen çocuktan 90 dakika sahada ayakta kalmasını, kora kor mücadele yapmasını istiyorsun, çocuğun karnı aç. Aç ayı oynar mı? Oynamaz. Çocuğun devamlı olumlu bildirimlerle desteklemesini istiyorsun ama ailede huzur yok. Çocuğun da huzuru olmuyor. Huzursuz insandan üretim çıkmaz. Ülkemizde maalesef anneler çocuklarının hiç düşmesini istemiyor. Çocuk düşecek tabii, düşe kalka büyüyecek. Kolu kırılırsa alçıya alınır. Baba bir an önce olmasını, aileye hanlar hamamlar almasını istiyor. Çocuğa yükleniyor, mental olarak kafasını duman ediyorlar. Biz acele etme yavaş yavaş büyüyeceksin dedikçe babası evde ‘Vur parçala’ diyorsa ortada çelişkiler yumağı oluşuyor. Birçok gencimizin olmadan kaybolmasına neden oluyor” dedi.