Tüm dünyanın dikkati ABD ve NATO’nun genişleme projesi üzerinden Ukrayna’ya ve Rusya’ya çevrilmişken, 2014’den bu yana dondurulmuş haldeki bu …
Tüm dünyanın dikkati ABD ve NATO’nun genişleme projesi üzerinden Ukrayna’ya ve Rusya’ya çevrilmişken, 2014’den bu yana dondurulmuş haldeki bu krizin neden bugün alevlendiği soruları öne çıkıyor. Biden yönetiminin 2021’de iş başına gelmesiyle Avrupa topraklarında ‘Ukrayna’ Asya’da ise ‘Tayvan’ı merkezine alan bir kriz hali belirdi. ABD yönetiminin ‘hegemonya yitimi’ yaşadığı tartışmaları eşliğinde iki cephede birden giriştiği tırmandırma hamleleriyle ‘büyük güç mücadelesinin’ nereye gideceği merak ediliyor.
ABD’nin ‘hegemonya restorasyonu’ çabalarını Cumhuriyet gazetesi yazarı, iktisatçı Ergin Yıldızoğlu ile konuştuk.
‘Buradaki kavram ‘tehlike kalktı’ meselesi’
Ergin Yıldızoğlu’na göre, İkinci Dünya Savaşı sonrası özel konuma geçerek hegemonyasını tesis eden ABD, Soğuk Savaş sonrasında zaman içinde Çin, Rusya ve Almanya da dahil Avrupa ülkelerinin yöneldiği ‘çok kutupluluk’ karşısında hegemonya tesisinde zorlanmaya başladı. ABD’nin ardından ‘hegemonya restorasyonu’ nasıl yönetileceğini sorunu yaşadığını belirten Yıldızoğlu, yöneticilerin hem kendi içinde anlaşmazlıklar yaşadığını hem de tarihsel olarak karşı karşıya kaldıkları sorunu kavramakta güçlük çektiğini vurguladı:
“Biden ile beraber iki parametreyi daha göz önüne almamız lazım. Birincisi Çin, diğeri de Rusya’nın kendi yakın çevresi üzerinde etkisini artırmaya devam etmesi. Suriye ve Kazakistan’da başarılı oldu. Ukrayna, Rusya açısından çözümlenmiş bir sorun. Dolayısıyla Rusya açısından gündeme geleceği daha Putin’in 2007’deki Münih konuşmasından beri belli bir şeydi. Amerika’da şöyle bir sorun var. Dünyadaki konumunu nasıl yöneteceği konusunda hem yönetim içinde türlü anlaşmazlıklar var hem de tarihsel olarak karşı karşıya kaldıkları problemi kavramakta zorluk var ya da uluslararası anlayışı buna çok izin vermiyor. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerika çok özel bir konumdaydı; ekonomik, askeri ve siyasi olarak en azından Avrupa ve diğer ülkelerin geleceklerine biçim verecek durumdaydı. Hem mali olarak yardım etmek hem de ekonomik model sunmak durumundaydı, hem de komünizm karşısında kendilerini anlatmalarına yardımcı olacak ‘özgür dünya’, ‘demokrasi’ gibi bir söylem sunma kapasitesine sahipti. Bunlara bakınca karşımızda şunu görüyoruz; Amerikan liderliği doğal koşulların içinden çıkarak kabul edilmiş bir liderlik, buna hegemonya diyoruz. Bu bir taraftan Amerika’nın askeri gücüne dayanıyor öbür taraftan da ekonomik, ideolojik liderliğine dayanıyor. Bu ortam kaybolduktan sonra buraya geri dönmek imkansız. Ondan sonraki süreç içinde Avrupa Birliği şekillendi. Sovyetler yıkıldığında Amerika’nın ileri doğru bir hamlesi oldu. Tek kutuplu dünya oluştu, dolayısıyla ‘tek hegemonyacı benim’ dedi ama bunu kimseye anlatamadı. Rusya, Almanya dahil Avrupa ülkeleri ve Çin, ‘Tehlike kalktığına göre çok kutuplu olmalıyız’ dediler. Buradaki kavram ‘tehlike kalktı’ meselesi. Amerika, hegemonyasını bir başka tehlikenin varlığı karşısında inşa edebildi. Tarihteki büyük hegemonyalar hep bir başkasını dışlayarak onun saldırısından korkutarak, birilerini bir araya toplayabilmek sonucunda ortaya çıkmıştır. Amerika da ‘kızıl tehlike’ye karşı NATO’yu inşa ederek Avrupa, Japonya ve Avustralya’yı, eski sömürgeleri kapitalist ülkeleri kendi şemsiyesi altında topladı. Tehlike kalkınca Amerika’nın bütün kapris ve arzularına, Avrupa’daki askeri varlığına, doların hakimiyetine karşı kapitalist ülkeler kendi çıkarlarını öne çıkarmaya başlayacaklar. Çünkü hükümetleri halkların talepleri de sıkıştırıyor. Ekonomik krize gelmeye başlamışız 1970’lerde. Ondan sonra sorun Amerika açısından hegemonyamı nasıl restore ederim problemi.”
‘Stratejik olarak biri bunu tampon olarak görmek istiyor, öbürü tamponu ortadan kaldırıp genişlemek ve sınırına dayanmak’
ABD’nin Bush döneminde ‘hegemonya restorasyonunu’ sadece şiddet ve askeri hakimiyete dayandırdığını ve bunun geri teptiğini belirten Yıldızoğlu, kademe kademe geri çekilirken ‘düşman yaratma’ ihtiyacı hissettiğini vurguladı. Yıldızoğlu’na göre, Avrupa’da bunu yapabilmek için Rusya ‘kullanışlı bir düşman’ görüldü. Rusya’nın çözülmemiş sorunu Ukrayna da bunun bir aracı:
“Bush döneminde sadece şiddete ve askeri hakimiyete dayanarak yapmayı denediler. Yine tepti. Hem prestij kaybı öbür taraftan ‘asker yıkar ama yerine bir şey koyamaz’ durumu ortaya çıktı ve kademe kademe geriye çekildi. Acaba rakipler ve dostlarımızla bir araya gelebilir miyiz ama bir düşman lazım. Avrupa’da bunu yapabilmek için Rusya, kullanışlı bir düşman olarak duruyor. Rusya da zaten kendi bölgesel hegemonyasını sağlamaya çalıştığı için bunu sunmak da kolaylaşıyor, Ukrayna da bunun bir aracı. Ekonomik, siyasi ve nüfuz olarak Ukrayna, Rusya’nın hiçbir işine yaramaz. Avrupa’nın da hiçbir işine yaramaz. Yoksul, gariban, belki buğdayı olan bir ülke. Ama stratejik olarak biri bunu tampon olarak görmek istiyor, öbürü tamponu ortadan kaldırıp genişlemek ve sınırına dayanmak istiyor ve Avrupalıların savaşı zorlaması bir anlamda böyle bir bütünlük kurmak oluyor. Savaşmak istemedikleri bir gerçek.”
‘Rusya’nın genişleyerek hegemonya olma iddiası yok ortalıkta. Ama en azından çevresini güvence altına almak istiyor’
Mülkiyet sistemleri üzerinde oluşmuş devletlerin ister istemez genişleyeceğini, devletler arası ilişkilerin hegemonya sistemine ulaşamaması halinde istikrarsızlık üreteceği görüşünü dile getiren Yıldızoğlu’na göre esas sorun Soğuk Savaş sonrası yeni bir düzenin kurulamamış olması:
‘Almanya’nın Rusya’ya ihtiyacı var, Çin’e karşı tavrı ABD’den farklı’
Almanya’nın varlığını devam ettirebilmesi ve hegemonyasını koruyabilmesi için Rusya’ya ihtiyacı olduğuna işaret eden Yıldızoğlu, ülkenin Çin karşısındaki tavrının da ABD’den farklı olduğuna dikkat çekti. Fransa’nın da NATO içinde bile bağımsız durmuş bir güç olduğunu anımsatan Yıldızoğlu, bu ülkelerin Amerikan hegemonyasını geçtiğinin çok açık şekilde farkında olduklarını dile getirdi:
‘Ukrayna döndü dolaştı içinde bulunduğumuz dünyanın tam semptomu olarak geldi karşımıza.’
Yıldızoğlu’na göre ‘Ukrayna’ olayının diğer sonucu kapalı kalmış çelişkileri ortaya çıkarması. Ukrayna sorununun kavramsal olarak Tayvan’a da bağlanabileceğini söyleyen Yıldızoğlu, “Çünkü belki de Çin, Ukrayna’da olacaklara bakarak Tayvan’daki pozisyonunu belirleyecek” dedi:
‘Türkiye yönetici sınıfı kafalarındaki dünyayla realiteyi sürekli karıştırıyorlar’
Türkiye’nin bu krizde arabulucu olamayacağını belirten Yıldızoğlu, yöneticilerin kafalarındaki dünya ile realiteyi karıştırdıkları görüşünde. Türkiye’nin ‘karar anına doğru gittiğini ama karar veremeyeceğini’ söyleyen Yıldızoğlu, bunun maliyetlerinin de yüksek olacağını belirtti:
“Türkiye’nin buradaki durumu, yönetici sınıfının en büyük zaafıyla malul. O da kendi kafalarındaki dünyayla realiteyi sürekli birbirine karıştırıyorlar. Türkiye ne Rusya ne Amerika karşısında arabuluculuk edebilecek çapta bir ülke değil. Ne ekonomik gücü ne siyasi prestiji buna uygun ne de bir şey dayatma şansına sahip… Arabuluculuk yapacak olan en azından taraflarla aynı düzeyde olması gerekir güç kapasiteleri açısından. Türkiye hem Batı hem Rusya ile hem de bu arada Kuşak Yol projesinin parçası olmaya çabalıyor. Türkiye için de artık karar anına doğru gidiyor ama karar veremeyecek. Bunun için de maliyeti hem devlet yapısı açısından hem ekonomik ve askeri açıdan yüksek olacak.”