Hani derler ya ‘İzahı olmayan şeylerin mizahı olur’ diye. İşte tam da bunu yaptı aslında mizah dergileri. Usta kalemlerin ellerinden çıkan …
Hani derler ya ‘İzahı olmayan şeylerin mizahı olur’ diye. İşte tam da bunu yaptı aslında mizah dergileri. Usta kalemlerin ellerinden çıkan çizgiler, bizi yıllarca hem güldürdüler, hem de düşündürdüler.
İşte bu çizerlerden biri de Yılmaz Aslantürk. Onu çoğu kişi, bej pardesüsü ve bitmek bilmeyen çapkınlık hikayelerinin sahibi Otisabi’nin yaratıcısı olarak tanıdı. Ancak Aslantürk’ün çizerlik hayatı, bundan çok daha fazlasını içeriyor. Lafı fazla uzatmadan konuğumuz Yılmaz Aslantürk’e bırakalım ve onu kendisinden dinleyelim.
‘Sevdiğim şeyi yaparak yaşamak istedim’
Sevdiğim şeyi yaparak yaşamak istedim, kolay olmadı ama bunu becerdim. Bunun şansla ilgisi yok. Çalışmakla, inatla, sabırla oldu. Diğer çizerler gibi ben de önce mizah dergisi okuruydum. ‘Ben de çizerim’ diyerek serüven başladı. Sanatçı kıskançtır çünkü. Çizgilerle hikaye anlatan biri olarak tanımlıyorum kendimi.
Pişmiş Kelle, Penguen, LeManyak ve en uzun da Uykusuz dergisinde çizdim. 2017 yılında en uzun süre çalıştığım Uykusuz’dan ayrıldım ve Bavul dergisinde çizdim. Şimdi ise sadece Patreon sitesinde ayda bir yeni sayfa yayınlıyorum. Ayrıca Datça’da yaşadıklarım ve gözlemlediğim olayları anlattığım ‘Mavi Çizgilerim Var’ adında çizdiğim bant karikatürü de Instagram hesabımdan paylaşıyorum ve Patreon sitesinde yayınlıyorum. Özellikle yurt dışında yaşayan okurlarım online okuyabildikleri için çok mutlu oldular. (Yılmaz Aslantürk’ün Patreon sayfasına buradan ulaşabilirsiniz)
‘Özensiz çizgiler, akla ilk gelen espirilerin çizimi okuru memnun etmiyor’
Tirajların düşmesi tüm basılı medyanın sorunu, okurlar en kolay ve hızlı internetten habere, yoruma ulaşıyorlar. Hatta YouTube’dan gazete köşelerini dinliyorlar. Ancak mizah dergilerindeki durum daha çok içerikle ilgili. Özensiz çizgiler, akla ilk gelen espirilerin çizimi okuru memnun etmiyor. Başka bir unsur da yeni çizer yetişmemesi. Mizah dergileri aynı zamanda okuldu, genç çizerlere haftada bir gün ayrılır çizim tekniği öğretilir, espiriler eleştirilirdi. Daha sonra başarılı olanlara derginin içinde köşe verilirdi. Uykusuz’da en son ben bu eğitimi vermiştim, ayrılınca bu gelenek de bitti.
‘2007’den beri dijital çiziyorum’
()
Çizgimin karakteri gereği fırça kullanıyordum. Her ayrıntıyı -elimin titrememesi için- nefesimi tutarak çiniliyordum. Hele yazın daha zorlanıyordum, fırçanın dibindeki mürekkep sıcaktan hızla donuyordu. Her seferinde bardaktaki suda donmuş kısımları çözüyor, fırçayı kuruluyor ve tekrar çini mürekkebi şişesine daldırıp fazla mürekkebi sıyırıp kağıttaki kurşun kalemle çizdiğim şeyin üzerinden geçiyordum. Bir sayfa için bunları kaç kez yaptığımı tahmin edin. Sonra bilgisayara bağlı bir ekranın üzerinde çizim yapılabilen Wacom Cintiq’i keşfettim. Burada o kadar pahalıydı ki New York’a gidip alıp gelmek daha ucuza geliyordu. Ben de öyle yaptım.
2007’den beri dijital çiziyorum. Mürekkep dökülmüyor, fırça donmuyor ve tabi “undo” var. Vektörel program kullandığım için istediğim kadar büyütüp küçültebiliyorum. Hatta Otisabi’nin otomobilini çeşitli açılardan çizip arşive koydum. Gerektiğinde oradan kopyalayıp kullanıyorum.
Otisabi nasıl ortaya çıktı? ‘Sevmeyene de okutmayı başardım’
Pişmiş Kelle dergisinde 90’ların başında dedektif öyküleri çiziyordum sonra Engin Ergönültaş kendi hayatımla ilgili hikayeleri çizmemi istedi ve ölçüyü de tam sayfaya çıkardı. İlk başlarda İstanbul’da üniversitede okuyan bir gencin, hayatını kolaylaştırmak için kullandığı yöntemler üzerine kurulu öykülerdi. Küçük kötülükler, kurnazlıklar ile kente tutunmak istiyordu. Genç bir erkeğin karşı cinsle ilişkileri de oluyordu haliyle ki 80’lerdeki Türkiye’yi hayal edin. Mahalledeki bekar bir erkek zaten potansiyel tehlike oluşturuyor, her hareketi perdelerin ardından, esnaf tarafından izleniyor. Tüm bu bakışların beklentilerini boşa çıkarmak yani “efendi çocuk” olduğuna ikna edeceksin. Sonra da kızı evde kötü şeyler olmayacağına inandırman gerekiyor. Üniversitede hayatındaki ilginçlikler yerine ilişkileri çizmek daha eğlenceli geldi bana.
‘Kadınların istedikleri ve istemediklerini anlamak için kadın dergileri okudum’
Kadınların neleri istedikleri, neleri istemediklerini öğrenmek için kadın dergilerini okuyordum, benim için şahane kaynaktı. Elbette kendi deneyimlerim, gözlemlerimi de kullandım. Adları değiştirerek tabi. Kadın-erkek ilişkileri üzerine yazılmış yüzlerce öykü, roman, çizgi roman var ama öncekilerin cesaret edemediği unsurları kullanıp, ayrıntıları ekleyince onlardan farklı şeyler söylediğin keşfediliyor okur tarafından. Ben bunu denedim ve yıllarca da çizmekte ısrar ettim. Tepkilerin hepsi olumlu değildi elbette ama sevmeyene de okutmayı başardım.
‘Çizdiğim öykülerin ana omurgasını ilişkilerdeki iki yüzlülük oluşturuyor’
Otisabi’nin ilk çıktığı günden bu yana ilişkileri ele alıyorsunuz. Günümüz ilişkileri hakkında fikriniz nedir?
Çizdiğim öykülerin ana omurgasını ilişkilerdeki iki yüzlülük oluşturuyor. Söylenenle içinden geçenlerin, istenenle planlananların ne kadar farklı olduğunu tüm çıplaklığıyla anlatmaya çalışıyorum. Kadın da erkek de o hallerini görmek istemiyorlar. Otisabi’den rahatsız olunmasının nedeni bu. Her ne kadar başarılı bir erkek figürü çizsem de her iki cinse aynı mesafede duruyor. Yine de sevilmesini içinde samimiyet ve itiraf barındırmasına bağlıyorum. Yıllar içinde Otisabi’de değişmeyen tek şey bunlar. Değişen ise teknoloji sayesinde insanların birbirine daha kolay ulaşılabilir olması.
Otisabi dizisi: ‘Tüm ayrıntıların sözleşmeye yazılması gerektiğini acı şekilde öğrendim’
Otisabi ile ilgili tüm ayrıntıların dökümü çıkarılıp sözleşmeye tek tek yazılması gerektiğini acı şekilde öğrendim. Sadece adı Otisabi olan bir diziydi o kadar. Daha fazla bahsedip okurların merakını uyandırmayayım.
NFT dünyası: ‘Ben Meraklı bir çocuk gibi öğrenirken, hırsız Ethereum’larımı çalıyormuş’
Çizerlerin, hatta dergilerin NFT konusunda adımlar attıklarını görüyoruz. Sizin NFT dünyası ile ilgili görüşünüz nedir? Başınızdan talihsiz bir olay da geçti. Dilerseniz bundan bahsedebilir misiniz?
Yeni bir teknoloji ve yeni bir mecrayı keşfetmek için yola çıkmak beni heyecanlandırmıştı. Kendine özgü parası, estetik anlayışı hatta jargonu bile vardı. Meraklı bir çocuk gibi ağzı açık şekilde izlerken/öğrenirken bir hırsız benim sanal cüzdanımdaki Ethereum’larımı çalıyormuş. Çok büyük miktar değildi kaybım ama mahremiyetim paranoya derecesinde güvenlik tedbirleri alan benim gibi birinin hesabını patlatabiliyorlarsa büyük bir güvenlik açığı var sanki. Çizip siteye yüklemekle iş bitmiyormuş, profesyonellerle çalışmak gerekiyormuş.