Rusya-Ukrayna savaşı tüm şiddetiyle sürerken, bir taraftan da Moskova ve Kiev arasında ateşkes sağlanması için müzakereler devam ediyor. İki ülke …
Rusya-Ukrayna savaşı tüm şiddetiyle sürerken, bir taraftan da Moskova ve Kiev arasında ateşkes sağlanması için müzakereler devam ediyor. İki ülke arasındaki krizin çözümünde Türkiye’nin garantör olması isteniyor. Talebe temkinli yaklaşan Ankara’nın konuyu bütün riskleri ve fırsatlarıyla değerlendirdiği belirtiliyor. Diplomatik kaynaklar, garantör devletler anlayışının uygulanabilmesi için öncelikle kalıcı ateşkesi içeren bir anlaşmanın şart olduğu görüşünde. Garantörlük için önce taraflar arasında bir uzlaşma gerektiğine vurgu yapan kaynaklar, böylece Türkiye’nin Ukrayna’da da garantör olması gündeme gelebileceğine işaret ediyor. Türkiye’nin Ukrayna’da muhtemel garantör ülkelerden biri olmasının getireceği artıları ve eksileri, garantörlük şartlarını ve sürecin nasıl işleyeceğini, Türk askerinin Ukrayna’da görev alıp almayacağını uzman isimlere sorduk.
PEKİN: AŞIRI TEMKİNLİ YAKLAŞMALIYIZ
Eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı İsmail Hakkı Pekin, garantörlük konusunun çok iyi değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi:
“Garantörlük konusu çok tehlikeli bir konu. Diyelim ki garantör olduk; Rusya sonradan anlaşmayı bozdu ve Ukrayna’ya taarruz etti. Bu durumda Türkiye olarak ne yapacağız? Siyasi garantörlükten bahsediliyor ancak bu da aynı şey. Ben, Türkiye’nin garantörlük konusunda girmemesi gerektiğini değerlendiriyorum. Kulağa hoş gelen, güzel bir şeymiş gibi görünüyor ama sonuçta bir garantörlük taahhüdüne giriyorsun. Garantörlüğe bakmak lazım. Neleri kapsıyor? İçinde neler var? Bunları iyice değerlendirmek gerekiyor. Garantörlük konusuna aşırı temkinli yaklaşmamız gerektiği kanısındayım. Yüklediği sorumluluklar daha sonra Türkiye’yi, Rusya ya da karşı taraflar (Ukrayna) ile karşı karşıya getirebilir.”
HACISALİHOĞLU: İKİ TARAFIN DA MUTABIK KALMASI GEREK
İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu da Türkiye’nin arabuluculuk rolünün, ilk günden beri verdiği güvenin bir sonucu olduğunu söyledi:
“Türkiye, bu konuya hesap kitap yaparak değil, herhangi bir gizli ajansı olmadan girdi. Garantörlüğü hak eden ve bunu hakkıyla yapabilecek yegane güçtür diye düşünüyorum. Kıbrıs’taki garantörlük, üç garantör ülke (Türkiye, Yunanistan, İngiltere) 1959-1960’ta yapılan tarafların anlaşması sonucunda oluştu. Burada (Ukrayna) başka bir durumla karşı karşıyayız. Bir tarafta savaşı başlatan, diğer tarafta buna karşı savunma noktasında olan iki güç var. Burada sadece Türkiye’nin çabası da kuşkusuz yetmeyecek. Bu noktada Ukrayna’nın da Rusya’nın da mutabık kalması gerekir. Garantörlüğün kapsamı her bir vaka için ayrı bir düzenlemeyi gerektirir. Ukrayna’da farkı şartlar ve durumlar var. Garantörlüğün sınırları, içeriği, hangi konularda söz sahibi olacağının belirlenmesi gerekir.”
ALABARDA: UYGUN OLMAYACAKTIR
Savunma Strateji ve Güvenlik Uzmanı Yusuf Alabarda ise, konuya temkinli yaklaşan isimlerden:
“Garantörlükte neyi garanti edeceğinize bağlı. Huzurun garantisi olma anlamında bir askerî müdahale garantörlüğünün Türkiye açısından uygun olmayacağını düşünüyorum. Bu konuda Türkiye’nin müteyakkız olacağını çok rahatlıkla söyleyebilirim. Bir diğer husus, burada ateşkesin şartlarının uygulanıp uygulanmadığının tespit edilmesi, raporlanması ve bu konularda hangi tarafın barış görüşmelerini sıkıntıya soktuğu garanti altına alınabilir. Türkiye bu konuda tarafsız biz devlet olduğunu ortaya koydu. Dolayısıyla garantörlük şartlarının ortaya çıkması, ‘barışın zorlanması’ diye bir kavram var. Barışın zorlanmasını Türkiye’nin garanti altına alma imkanı yoktur. Orada ateşkes ihlali olduktan sonra Rusya’nın askera aktivizm içerisine girdiğinde Kıbrıs’ta olduğu gibi Türkiye’nin askeri bir garantörlüğe evet demeyeceğini düşünüyorum. Garantörlüğün iyi anlaşılması lazım.”