Yeni bir dil öğrenirken Google Translate yardımıyla kelime kelime ne olduğunu çözerek bir dili anlayabilirsiniz. Ancak biraz daha derine inip de …
Yeni bir dil öğrenirken Google Translate yardımıyla kelime kelime ne olduğunu çözerek bir dili anlayabilirsiniz. Ancak biraz daha derine inip de dillerin kültürel zenginliklerine girdiğiniz zaman işler değişecektir. Bazı yabancı kelimeler direkt olarak Türkçeye çevrilmez. Birkaç cümle ile açıklama yapmak gerekir çünkü söz konusu kelimenin altında koca bir olay ya da anlam yatıyor olabilir.
Türkçede karşılığı olmayan yabancı kelimeler çoğu zaman bir duyguyu anlatırlar. Ciltlerce kitap yazılsa anlatılmayacak bazı duyguların bu tür bir kelime ile nasıl anlatıldığını görünce epey şaşıracaksınız. Zaten farkında olmasak bile dilimizde de böyle sayısız sözcük olduğunu söylemek mümkün. Gelin Türkçede direkt bir karşılığı olmayan derin manalara sahip yabancı kelimelere ve anlamlarına yakından bakalım.
Türkçede karşılığı olmayan derin anlamlı kelimeler:
Tsundoku:
Kitaplarda kaçırılmayacak fırsatlar görüyor, takip ettiğiniz hesapların önerdiği kitaplar ilginizi çekiyor ve habire kitap alıyorsunuz. Ancak bunları okumak için bir türlü fırsat bulamıyor ve aldığınız kitapları olduğu gibi kütüphanenize koyuyorsunuz. İtiraf edin, yapıyoruz. İşte bu durum Japonlar tarafından Tsundoku olarak adlandırılıyor.
Lagom:
Yeni bir eve taşınırken nelere ihtiyacınız olduğunu alt alta yazdınız ve onları alarak evi bir güzel döşediniz. Bir baktınız ne az, ne çok; tam kararında bir dekorasyon yapmışsınız. Yani her şey dozunda. İşte bu durum İsveçliler tarafından Lagom olarak adlandırılıyor. Bir nevi minimalizm.
L’esprit de l’eslacier:
Gece kafanızı yastığa koyuyor ve o gün canınızı sıkan tartışmayı düşünerek neden lafı gediğine koymadığınız için hayıflanıyorsunuz. Derken aklınıza tam da o an tartıştığınız kişiyi mosmor edecek bir laf geliyor ama iş işten geçmiş oluyor. İşte bu durum Fransızlar tarafından L’esprit de l’eslacier olarak adlandırılıyor..
Mamihlapinatapai:
Biriyle karşılıklı oturuyorsunuz. Bir şey yapılacak, herhangi bir şey. Ne siz ne de karşınızdaki bunu yapmak istemiyor ama kimse de bir şey söyleyemiyor. İçinizden lütfen yapmayalım diye umarak karşılıklı bakışıyorsunuz. İşte bu durum Güney Amerikalılar tarafından Yaghan dilinde Mamihlapinatapai olarak adlandırılıyor.
Gökotta:
Tatil günündesiniz, hiçbir işiniz yok, keyfiniz yerinde. Yatakta dönüp durmak istemiyor ve kalkıyorsunuz. Bir kahve yapıyor ve yeni uyanmış günü karşılayan kuşların sesini dinliyorsunuz. İşte bu durum İsveçliler tarafından Gökotta olarak adlandırılıyor.
Fernweh:
Bir his yaşıyorsunuz, özleme benziyor, bir yere özlem. Ancak orası neresi bilmiyorsunuz. Gitmek, sadece oraya gitmek istiyor ve o daha önce görmediğiniz yeri hasretle özlüyorsunuz. İşte bu durum Almanlar tarafından Fernweh olarak adlandırılıyor.
Toska:
Normal bir an, gündüz ya da gece. Otobüstesiniz ya da evde oturuyorsunuz. Herhangi bir uyarıcı yok ve siz bir anda korkunç bir hüznün pençesine düşüyorsunuz. Göğsünüzde bir baskı, yoğun bir ağlama isteği ama nedensiz. İşte bu durum Ruslar tarafından Toska olarak adlandırılıyor.
Cingulomania:
Birini gerçek anlamda özlediniz ve görüntülü konuşmalar, aramalar, fotoğraflar, videolar yetmez hale geldi. Buluştunuz, görüyorsunuz ama yetmiyor ona sarılma arzusuyla yanıp tutuşuyorsunuz. İşte bu durum İngilizler tarafından Cingulomania olarak adlandırılıyor. Dilimizdeki ‘seni içime sokasım geldi’ hissine benzer bir durum.
Cafuné:
Romantik bir an. Sevdiğiniz kişi ile bakışırken eliniz yavaşça onun ensesine kayıyor ve usulca, sevgiyle saçını okşuyorsunuz. İşte bu durum Portekizliler tarafından Cafuné olarak adlandırılıyor.
Deja brew:
Berbat bir sabah, feci akşamdan kalmasınız. Derken arkadaşınız arıyor ve başlıyor anlatmaya. Gece öyle şeyler yaşamışsınız ki büyük kepazelik. Mesajlar atılmış, gerdanlar kırılmış, küfredilmiş, kusulmuş; işte sarhoşken yaşanan utanç verici anların başkaları tarafından hatırlatılması sonucu yaşanan yeni utanç durumu Hırvatlar tarafından Deja brew olarak adlandırılıyor.
Basorexia:
İlk buluşma, her şey yolunda. Hatta fazla yolunda. Sanki yıllardır en mutsuz anlarınızda beklediğiniz aşk sonunda kapıyı çalmış gibi. Öyle biri var karşınızda. O an içinizde karşı koyamadığınız istek yükseliyor; onu öpmeliyim. İşte bu durum İngilizler tarafından Basorexia olarak adlandırılıyor.
Saudade:
Birini ya da bir şeyi kaybettiğiniz zaman hemen büyük bir hüzne kapılmayabilirsiniz. Ancak aradan zaman geçtiğinde artık o birinin ya da bir şeyin sonsuza kadar gittiğini ve bir daha asla sizin olamayacağını anlarsınız. İşte bu durum Portekizliler tarafından Saudade olarak adlandırılıyor.
Redamancy:
Birini çok seviyorsunuz ama onun sizi, sizin onu sevdiğiniz kadar sevdiğinden emin değilsiniz. Derken konuşuyorsunuz ve onun da sizi, sizin onu sevdiğiniz kadar sevdiğini öğreniyorsunuz. İşte bu durum İngilizler tarafından Redamancy olarak adlandırılıyor.
Sobremesa:
Keyifli bir akşam. Yıllardır görmediğiniz arkadaşlarınızla buluştunuz ya da her gün görseniz bile o akşam özel bir yemek planladınız. Yemekten sonra masayı toplamadan uzun süre masada oturup sohbet etmek, İspanyollar tarafından Sobremesa olarak adlandırılıyor. Bizdeki sonu gelmez pazar kahvaltılarına benzer bir durum.
Fremdschämen:
Kanalları gezerken bir tartışma programına denk geldiniz ve göz gezdiriyorsunuz. Kelli felli bir hoca güncel bir konu hakkında bir şey diyor. Öyle bir şey diyor ki kendi yüzü kızarmıyor ama siz dahil o ana şahit olan herkes yerin dibine geçiyor. Kısaca, başkasına adına utanma durumu. İşte bu durum Almanlar tarafından Fremdschämen olarak adlandırılıyor.
Jayus:
Arkadaşınız bir espri yaptı. Kötü, çok kötü bir espri. Dondurucu bir yel esti, mimik kıpırdamıyor ve ansızın o espriyi duyan herkes kahkaha atmaya başlıyor. Espri komik olduğu için değil, çok kötü olduğu için gülüyorlar. İşte bu durum Endonezyalılar tarafından Jayus olarak adlandırılıyor.
Age-otori:
‘Abi yanları al, üstten de biraz al ama çok kısaltma.’ ya da ‘Şekerim fazla kısaltma, zaten kahkülle hiç güzel olmuyorum.’ diye açık açık derdinizi anlatmanıza rağmen kuaförünüz inatla kafasına eseni yapıyor ve mutsuz bir halde dükkandan ayrılıyorsunuz. İşte bu durum Japonlar tarafından Age-otori olarak adlandırılıyor.
Wanderlust:
Döviz düşmüş, ekonomi canlamış, hiçbir maddi kaygınız yok. Gitmek, sadece gitmek ve dünyayı gezmek istiyorsunuz ama öyle önceden rezervasyonlu, biletli falan değil. Havalimanına gidip ilk uçağa atlamak ya da en yakın trene binmek istiyorsunuz. İşte bu durum Almanlar tarafından Wanderlust olarak adlandırılıyor.
Litost:
‘Üniversitede keşke Avrupa’ya gitseydim. Hep bir çadır tatili yapalım diyoruz ama hiç yapamıyoruz. Gerçek aşkı arayalım derken ömür bitiyor. Bitmişim ben ya, ne yapacağım bu saatten sonra. Aptal kafam ben bunu nasıl da yapmadım zamanında.’ bu ve bunun gibi kişinin kendini sapıkça yargılayarak devamlı işkence etmesi durumu Çekler tarafından Litost olarak adlandırılıyor.
Ya’ aburnee:
Halk arasında yaygın bir duadır, Allah’ım benim ömrümden al ona ver. Sevdiğiniz birinin yokluğunu tahayyül bile edemediğinizde ondan önce ölmeyi içtenlikle dilersiniz. İşte bu durum Araplar tarafından Ya’ aburnee olarak adlandırılıyor.
Türkçeye çevrilemeyen, dilimizde karşılığı olmayan ama kendi içinde epey derin anlamlara sahip yabancı kelimeleri listeledik ve ne anlama geldiklerinden bahsettik. Bu tür dilimize çevrilmeyen ancak derin anlamı olan yabancı sözcükleri yorumlarda paylaşabilirsiniz.