Suriyeliler konusunda yalan bilgilerin sızdırıldığı ve asılsız videoların paylaşıldığı dönemde çirkin bir algı süreci başlatıldı. Devletin ise bu …
Suriyeliler konusunda yalan bilgilerin sızdırıldığı ve asılsız videoların paylaşıldığı dönemde çirkin bir algı süreci başlatıldı. Devletin ise bu konuda açık ve net bilgilendirme yapması takdir toplarken, Kanal 7 Ankara Temsilcisi ve Yenişafak Yazarı Mehmet Acet, konuyla ilgili köşe yazısında çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.,
İşte dikkat çeken o köşe yazısı:
Ramazan Bayramı’nı, Ramazan Bayramı’na ayarlı bir sığınmacı provokasyonuyla geçirdik.
İnsanların bayram nedeniyle normal zamanlardan daha fazla hemhal olduğu, sohbetlerin, fikir alışverişlerinin arttığı bir ortamda, ‘istemli ve sistemli’ bir şekilde bu konu köpürtüldü.
Aktörleri, yayılım biçimi ve elbette zamanlaması itibarıyla sığınmacılara dönük bu nefret kampanyasının spontane şekilde gelişmediği, dış istihbarat birimleri tarafından köpürtüldüğü yönünde işin uzmanı olan çevrelerden görüşler de karşımıza çıktı bu arada.
Özellikle son dönemde dış politikada, kritik konularda kritik kararlar alan iktidarı sıkıştırmak için zayıf karnını kollayan doğudan batıdan bir takım ülkeler, aktörler yok mu?
Var elbette.
İYİ İLETİŞİM, KARARLI DURUŞ
Bu son provokasyon karşısında hükümetin şeffaf ve etkili bir iletişim yöntemi izlediğini gördük.
‘Bocalama’ görüntüsü verilmedi.
Bu sayede, gerçek tablo ve gerçek verilerle, üretilmiş tezviratlar arasındaki fark da net bir şekilde ortaya çıkmış oldu.
Örneğin;
-Türkiye’nin Suriye topraklarında yaptığı operasyonların da katkısıyla, Suriyeli sığınmacıların sayısında son 5 yılda önemli bir artış olmadığı,
-8 milyon, 10 milyon gibi rakamların şişirilmiş rakamlar olduğu,
-Devletin bütçesinden Suriyelilere maaş ödenmediği, AB fonundan cüzi miktarda market alışverişi için bir kaynak kullandırıldığı,
-Suriyelilerin kendi geçimlerini kendilerinin sağladığı ve bu işlerin de büyük ölçüde emek yoğun işler olduğu,
-Suça karışana tolerans gösterilmediği ve bu kapsamda 20 bin kişinin sınır dışı edildiği,
-Suriyelilere sınavsız üniversite hakkının verilmediği gibi teyitli bilgiler ilgili, yetkili isimler tarafından kamuoyu ile paylaşıldı.
Dün partisinin Meclis grup toplantısında konuşan MHP lideri Devlet Bahçeli, bu verileri dikkate alarak, “Bazıları sığınmacı sayısını 8 milyon, bazıları 10 milyon iddia ediyor. Bunların hepsi palavradır, devletin kaydı ortadadır. Bizi bağlayan da bu verilerdir” dedi.
Sığınmacılara dönük nefret kampanyasını yayarak kitleleri kışkırtmaya çalışan çevreler, bir gözleriyle de iktidarın nasıl bir refleksle buna cevap vereceğini kontrol ettiler.
‘Bocalama’ görüntüsü en fazla görmek isteyecekleri şeydi.
İktidarın sığınmacılara sahip çıkma anlamında tereddüt göstermesi halinde, meselenin üstüne üstüne daha fazla gitmeye meyyal bir halleri vardı.
Böyle bir tuzağı ancak, sığınmacılara kararlı bir şekilde sahip çıkılacağı ve nefret iklimine teslim olunmayacağını gösteren bir tutum bozabilirdi.
O kararlılık iyi iletişimle birleşince, atmosfer kışkırtmayı yapanların aleyhine döndü.
Son iki gün içerisinde önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, devamında da MHP lideri Bahçeli’nin sığınmacı provokasyonuna karşı aldığı net tutum bu bakıdan çok değerliydi.
Erdoğan MÜSİAD toplantısında, sığınmacılarla ilgili insani ve vicdani duruşun zirvelerini temsil eden sözler sarf etti.
O sözlerden şöyle bir alıntı yapalım:
“Kendileri arzu ettikleri zaman vatanlarına dönebilirler ama biz onları asla bu topraklardan kovmayız ve kovmayacağız. Biz asla, kapımız açık onlara, ev sahipliğimizi yapmaya devam edeceğiz ve onları katillerin eline, kucağına atmayacağız.”
Dünkü konuşmasında MHP lideri Bahçeli’nin verdiği mesajlar da önemliydi.
Yatıştırıcı ve kışkırtmalara karşı uyarıcı bir dille konuştu Bahçeli, şunları söyledi:
“Hükümetin uygulayacağı her politikayı destekleyeceğimiz bilinmelidir. Hiçbir masumu elinde hançerle bekleyen cellatlara teslim edemeyiz, böylesi vahşete ortak olamayız. Bize göre briket evlerin yapımı değerli bir adımdır.”
Türkiye’den Suriye’ye geri dönüş şartları bir tek Türkiye’nin Suriye topraklarında güvenli hale getirdiği topraklar için mümkün hale gelebilmiş durumda.
Eğer gerçekten geri dönebilecek cesaretleri olsa, önce İdlib’in Türkiye sınırına yakın yerlerinde karda kışta, çamurda çaylakta bez çadırlarda kalan yüzbinlerce Suriyeli evlerine dönerlerdi.
Onlar dönemiyorlarsa, demek ki, Esed rejiminin kontrolü altındaki yerlere geri dönüş için şartlar oluşmamış demektir.
Ayrıca, Şam bölgesinin Suriye’nin en güvenli yeri olduğunu düşünenlere o bölgeden can korkusuyla değil de açlık nedeniyle, ciddi anlamda göçler olduğunu hatırlatmak isterim.
Yani Esed’in yanında yöresinde onun himayesinde olanlar bile açlık nedeniyle yaşadıkları toprakları terk edip göç ederken, onun yanından can korkusuyla kaçıp gelenleri geri göndermek ancak sığınmacılara dönük nefret kampanyasını körükleyenlerin vicdanına sığabilir.