Tarihin her döneminde savaşlar, insanların hayatında derin izler bırakan bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmıştır. Ancak savaşların etkisi sadece fiziksel kayıplarla sınırlı kalmaz; insanlar üzerinde uzun vadeli ve çoğu zaman görünmez olan psikolojik etkiler de yaratır. Göç ise genellikle savaşların bir sonucu olarak ortaya çıkar ve bireylerin hayatını köklü bir biçimde değiştirir.Evlerinden, yurtlarından koparılan insanlar, yalnızca maddi kayıplarla değil, aynı zamanda duygusal travmalarla da mücadele etmek zorunda kalırlar.Savaşın insan psikolojisi üzerindeki etkileri genellikle travma temelli olur. Savaş bölgelerinde yaşayan bireyler, sürekli bir tehdit ve belirsizlik altında yaşamaktan dolayı yoğun bir stres yükü taşır. Bombardıman sesleri, yıkım görüntüleri ve kayıplar, bireylerde travma sonrası stres bozukluğu riskini artırır. Özellikle çocuklar, bu tür deneyimlerden daha derin bir biçimde etkilenir; çünkü güvenli bir ortamda büyümeleri gereken bir dönemde korku ve güvensizlikle karşı karşıya kalırlar.Oynamaları, gülmeleri gereken yaşta patlama sesleriyle irkilir, kayıplarla büyürler.
Yapılan araştırmalar, savaş ortamında büyüyen çocukların ileriki yaşamlarında depresyon, anksiyete ve sosyal ilişkilerde zorluk gibi sorunlarla daha sık karşılaştığını göstermektedir. Zorunlu göç ise,savaşın başka bir boyutunu ortaya koyar. Evlerini terk etmek zorunda kalan bireyler, yalnızca fiziksel bir yer değiştirme süreci değil, aynı zamanda kimlik ve aidiyet duygularının sorgulandığı bir dönüşüm yaşar. Göçmenlerin, gittikleri ülkelerde sıklıkla karşılaştıkları ayrımcılık ve yabancılaşma, onların zaten kırılgan olan psikolojik durumlarını daha da kötüleştirebilirken ülkenin yerli halkı da aynı zamanda psikolojik olarak etkilenebilmektedir. Göç edilen ülkenin vatandaşları
suç oranlarının yükseleceğinden, göçmenlerin ülkelerine getirdikleri farklı kültürleri ve yaşam tarzlarının kendi kültürlerini tehdit edeceğinden endişelenebilirler. ‘Öteki’ algısıyla bütünleşen bu bireyler, yeni bir toplumda hayatta kalmaya çalışırken, geçmiş travmalarının ağırlığını da omuzlarında taşır. Bu durum, “kayıp ve yas” süreciyle birleşerek, bireylerde derin bir kimlik bunalımına yol açabilir. Psikolojik destek ve müdahaleler, savaş ve göçün olumsuz etkilerini hafifletmede kritik bir rol oynar. Aynı zamanda travma yaşayan bireyler için de yine psikolojik destek iyileşme sürecinde önemli bir yer tutar. Özellikle çocuklara yönelik travma odaklı terapiler,onların duygusal iyileşmelerine katkıda bulunabilir. Bu zorlu süreçlerde psikolojik ilk yardım, bireylerin yaşadıkları travmalarla başa çıkmalarına destek olmak için önemli bir müdahale yöntemidir.