enflasyonemeklilikötvdövizakpartichpmhp
DOLAR
34,5256
EURO
36,1792
ALTIN
2.962,92
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
9°C

Sağlıklı bebek uykusu nasıl olmalıdır? Mitler ve gerçekler

Uyku gerilemeleri gerçek değil. Gece uyanmaları normal ve Ani Bebek Ölümü Sendromu (ABÖS)’e karşı koruma sağlıyor. Bebekler için 12 saat uyku …

Sağlıklı bebek uykusu nasıl olmalıdır? Mitler ve gerçekler
16.02.2022
180
A+
A-

Uyku gerilemeleri gerçek değil. Gece uyanmaları normal ve Ani Bebek Ölümü Sendromu (ABÖS)’e karşı koruma sağlıyor. Bebekler için 12 saat uyku altın standart olmamalı. İşte bilim insanlarının bebek uykusu hakkında bilmemizi istedikleri şeyler.

Bir bebeğiniz olduktan sonra hemen hemen herkes tek bir soru sorar: Nasıl uyuyor?

Ne de olsa, birçok bitkin ebeveyn, bebeklerinin gece boyunca uyuyacağı zamanı dört gözle bekler.

Özellikle Batı’da, ailelerin kutsallaştırdıkları bir amaca ulaşmalarına yardımcı olmayı vadeden uyku koçları, kitaplar ve makaleler endüstrisi ortaya çıktı. Bu amaç, bütün gece beşikte tek başına uyuyan ve gün içinde birkaç kez uzun uykuya yatan bir bebektir.

Bazı çocuk doktorları bile, bu amaca ulaşılmazsa çocukların büyümek ve gelişmek için ihtiyaç duydukları uykuyu alma olasılıklarının daha düşük olacağı konusunda ebeveynleri uyarıyor.

Ancak bu bağımsız, kesintisiz bebek uykusu fikri evrensel olmaktan uzak olmakla kalmaz, aynı zamanda insan bebeklerinin türümüzün tarihi boyunca izlediği uyuma kalıbından çok farklıdır.

Çok ileri götürülürse, ebeveynler için çok fazla endişe ve strese neden olabilir – ve hatta bebeklerin kendileri için güvensizlik yaratabilir.

Durham Üniversitesi’nde Antropoloji Profesörü ve Durham Bebeklik ve Uyku Merkezi Müdürü Helen Ball, “21’inci yüzyıldaki uyuma şeklimiz evrimsel anlamda biraz garip, çünkü sekiz saatlik bir süre boyunca tamamen sessizlik ve zifiri karanlık içinde ölüymüş gibi uyanmamak için evrimleşmedik” diyor ve ekliyor:

“Ama Batı toplumlarındaki insanların alıştığı şey bu.

“Ve bu, bebeklerin neler yapabilmesi ve bebeklere nasıl davranılması gerektiği konusundaki düşüncemizi etkiliyor.”

Yeterince uyuyor mu?

Bebeklerin yeterince uyuyup uyumadığı konusunda endişeli olmak yeni bir durum değil. Bu konuda ilk “bilimsel” kılavuz olarak yayımlanan 1897 tarihli Londra merkezli Çağdaş Bilim Dizisine ait uyku üzerine bir kitapta, bir Rus doktorun yeni doğan bebeklerin günde 22 saat uyuması tavsiyesi yer alıyor.

Takip eden yüzyıl boyunca, önerilen uyku miktarları azalmasına rağmen önerilen miktar bebeklerin aldığı gerçek uykudan yaklaşık 37 dakika daha fazlaydı. Bu da yıllar boyunca ebeveynleri endişelendirmeye devam etti.

Uzmanlar, uykunun bebekler ve küçük çocuklar (ve bu konuda yetişkinler) için çok önemli olduğu konusunda hemfikir.

Uyku eksikliği, kardiyometabolik risk faktörleri, artan dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) riski, düşük bilişsel performans ve daha zayıf duygusal düzenleme ile düşük akademik başarı ve yaşam kalitesi ile ilişkilendiriliyor.

Bununla birlikte, bu uzun vadeli bulguların çoğu, bebekleri değil, okul çağındaki çocukları ilgilendiriyor.

Bunlar aynı zamanda nedensellik değil, korelasyonları ifade ediyor. Belirli bir miktarda (veya eksik) uykunun DEHB gibi belirli bir duruma “neden olup olmadığını” bilmenin tek yolu, bir grup çocuğu yıllarca uykudan mahrum bırakarak kontrollü deneyler yapılmasını gerektiriyor. Bu da açıkça etik dışı. Bu nedenle, ilişkinin tersini, “DEHB’li çocuklar daha az uyuyabilir” şeklinde ifade etmenin ne kadar doğru olabileceğini çözmek zor.

‘Yetişkinler uyku açısından nasıl farklıysa, bebekler de öyledir’

Elbette uyku ve gelişim arasındaki ilişkinin iki yönlü olması muhtemel.

Kısa süreli rastgele yapılan kontrollü deneyler, hafıza görevi verilen bebeklerin uykularını aldıklarında daha iyi performans gösterdiğini buldu. Hiçbir ebeveyni şaşırtmayacak bu bulgulara göre, yorgun bebekler stresli bir dönemle baş etmede uyanık bebeklere göre daha zor zamanlar geçiriyor.

Ancak bu, uykusu gelen bir bebeğin uyumasını engellemeye çalışmamamız anlamına gelse de; her bebeğin gece 12 saat kesintisiz uykuya ve birkaç kez iki saatlik gündüz uykusuna yatmaya ihtiyacı olduğu anlamına gelmiyor.

Goldsmiths University of London’da uyku konusunda uzmanlaşmış psikoloji profesörü ve Nodding Off: The Science of Sleepisimli kitabın yazarı olan Alice Gregory, “Yetişkinler uyku açısından nasıl farklılık gösteriyorsa, bebekler de öyledir” diyor.

Gregory, ABD Ulusal Uyku Vakfı’nın üç aylığa kadar olan bebeklerin 24 saatlik bir süre içinde 14 ila 17 saat uyku almaları gerektiğini tavsiye ettiğine, ancak en az 11 veya en fazla 19 saatin uygun olabileceğini söylediğine dikkat çekiyor.

Bununla birlikte Amerikan Uyku Tıbbı Akademisi dört aydan küçük bebekler için hiçbir öneride bulunmuyor. İki kuruluş da gündüz ve gece uykularının miktarları için özel önerilerde bulunmuyor.

Gregory, “Bu biraz farklı yönergeler, önde gelen uzmanların bile bebek uykusu konusunda aynı fikirde olmadığı gerçeğini vurguluyor” diyor.

Bebeklerin gerçekte nasıl uyuduklarına bakarsanız, belirgin değişkenlikler vardır. Avustralya’ya ait bir araştırmada, 4 ila 6 aylık 554 bebeğin olduğu bir grubun 24 saatlik bir süre boyunca ortalama uyku miktarı 14 saatti. Ancak veriye daha yakından baktığınızda en çok uyuyan bebekler ile en az uyuyanlar arasında sekiz saatten fazla fark olduğu ortaya çıkıyor.

Saatleri takip etmek işe yarar mı?

Gün boyunca uyku (ve beslenme) saatlerini planlayan önceden ayarlanmış bir rutini izlemeye ne dersiniz? Ya da sayısız bebek uyku kitabı ve eğitmeni tarafından altın standart olarak kabul edilen 7’den 7’ye (bebeğin akşam 7’den sabah 7’ye kadar uyuduğu) olarak bilinen gece programına?

İlk günlerde, bu tür düzenli bir programı takip etmek özellikle zor olabilir. Bunun nedeni, yetişkinlere gecenin uyumak için olduğunu söyleyen melatonin salınması ve vücut ısısı ritmi gibi fizyolojik işlevlerin, sağlıklı, zamanında doğan bebeklerde en az 8 ila 11 haftalık olana kadar ortaya çıkmaya başlamamasıdır.

Yeni doğan bebekleri gündüzleri ışığa ve geceleri karanlığa maruz bırakmak bu sistemlerin çalışmasına yardımcı olabilir. (Ve bazı uyku koçlarının iddialarına rağmen, bebekler gün boyunca melatonin üretmezler bu nedenle melatonin üretimi amacıyla zifirita gündüz uykularına gerek yoktur.)

Gregory, “Uyku düzenlemesinin ana teorisi, uyku ve uyanmayı kontrol eden iki süreç olduğunu öne sürüyor” diyor:

Birincisi homeostatik süreç (ne kadar uzun süre uyanık kalırsak o kadar çok uykumuzun geleceği fikri) ve ikincisi sirkadiyen süreç (günün ve gecenin belirli zamanlarda daha uykulu veya uyanık olmamızı sağlayan saat benzeri bir süreç).

Gregory şöyle devam ediyor:

“Bebeklerde her iki süreç de az gelişmiştir ve bu, bebeklerle yetişkinlerin uyku farklılıklarını açıklamaya yardımcı olur.”

Erken uyku saati: Mit mi gerçek mi?

Küresel bir bağlamda, bebekler için akşam 7’deki uyku vakti oldukça keyfi görünebilir. Pek çok kültürde bebekler ve çocuklar daha geç uyurlar – Orta Doğu’da 22.45, Asya’da 21.45 ve İtalya’da 22.45 – ve daha geç uyanırlar.

Bir dizi çalışma, daha erken yatma saatini daha iyi akademik performans ve daha düşük obezite riski gibi sonuçlarla ilişkilendiriyor. Ancak bu araştırmalar, bebekleri değil, okul öncesi ve daha büyük çocukları kapsıyor. Ayrıca, doğası gereği, burada fark yaratanın uyku zamanı olup olmadığı da belirsiz.

Çocuklar için okul ve diğer rutinler günün erken saatlerinde başlama eğiliminde olduğundan, örneğin, erken yatan çocuklar genel olarak daha fazla uyuma eğiliminde ve çocuklarını erken yatıran aileler, sağlıklı alışkanlıklara başka şekillerde öncelik verebilir. Bu diğer faktörleri çözmek basit değil.

Bazı aileler için 7’den 7’ye düzeni mükemmel bir şekilde çalışır. Ancak diğerleri için, çocuğunu zorlamaya çalışmak başka uyku sorunlarına neden olabilir.

Bu konuda bir araştırma, “Verilerimiz, küçük çocukların biyolojik olarak uygun olmayan bir zamanda yatırıldıkları zaman, kendilerini yatağa hazır hissetmeyeceklerini ve direneceklerini (örn. öfke nöbeti) gösteriyor” diyor.

Bebeğinizin her gece tam 12 saatlik uykuya ihtiyacı olmadığı ortaya çıkarsa, onu akşam 7’de uyutmak istenmeyen sonuçlara yol açabilir. Örneğin bir bebeğin gece boyunca uzun süre uyanık kaldığı “bölünmüş geceler” yaşanması ya da güne çok erken bir başlaması gibi.

Uykuya daha esnek bir yaklaşım, belirli bir programa göre beslenmek yerine bebeğin açlık ipuçlarına yanıt vermek anlamına gelen duyarlı beslenmeyi de kolaylaştırabilir.

Esnek ve duyarlı yaklaşım

“Bebek liderliğinde” veya “talep üzerine” besleme olarak da bilinen duyarlı beslenme, Birleşik Krallık Ulusal Sağlık Servisi (NHS), Unicef, Birleşik Krallık ebeveynlik yardım kuruluşu NCT ve Amerikan Pediatri Akademisi gibi dernekler tarafından tavsiye ediliyor. Bunda emzirme ya da biberonla besleme arasında bir ayrım yapılmıyor.

Araştırmalar, bebek liderliğindeki bir yaklaşımın katı, ebeveyn tarafından dayatılan bir program veya rutine göre birtakım avantajlara sahip olduğunu gösteriyor.

Araştırmalar, ebeveynler bebeklerinin beslenmesini ne kadar çok kontrol ederse, çocuğun çok fazla ya da çok az kilo alma olasılığının o kadar yüksek olduğunu buldu.

Bu aynı zamanda emzirmeyi de etkileyebilir: Bebeği duyarlı bir şekilde beslemek, süt tedariğini istikrarlı hale getirmek için de önemli. Besleme saatlerini planlamanın emzirmeyi daha erken bırakmakla bağlantılı olduğu da bulundu. Katı uyku ve beslenme rutinlerini teşvik eden kitapları okuyan annelerin bebeklerini emzirme olasılığı daha düşüktü.

Bunun sebebiyle ilgili, Birleşik Krallık’taki Swansea Üniversitesi’nde Halk Sağlığı Profesörü ve Emzirme, Bebek Besleme ve Tercüme Merkezi Direktörü olan Amy Brown, “Emzirme rutinini bırakmak isteyen anneler olabilir ya da rutin süt üretimini azaltıyor olabilir” diyor ve ekliyor: “Her ikisi de, muhtemel.”

Bebeğin ihtiyaçlarını gözlemlemek ve takip etmek, ebeveynlerin ruh sağlığına da fayda sağlayabilir. Ebeveyn liderliğindeki rutinler, anneler arasında bildirilen daha yüksek kaygı düzeyleriyle bağlantılı.

Brown tarafından ortaklaşa yazılan bir başka araştırma, katı rutinleri teşvik eden bebek kitapları kullanan annelerin, kendilerini depresif, stresli ve ebeveynlik becerilerine daha az güvenir hissettiklerini söyleme olasılıklarının daha yüksek olduğunu buldu.

Nihayetinde, uyku araştırmacıları, bunun o kadar karmaşık olması gerekmediğini söylüyor. Herhangi bir bebek için neyin optimal olduğunu bilmek için – ister 7’den 7’ye organize edilmiş katı bir rutin olsun isterse başka bir şey – bebeği takip etmek gerekiyor.

Hiscock, “Ebeveynlere her zaman şunu söylerim, eğer bebeğiniz gün içinde genel olarak mutluysa, muhtemelen iyidirler. Eğer huysuzlarsa, sinirlidirler, belki de uykularındandır” diyor.

Gece boyunca uyumak: Mit mi gerçek mi?

Belirli saatlerde belirli sayıda uyku yeterli değilse, birçok ebeveyne başka bir hedef gösterilir: Bebeklerinin uykusunun “birleştirilmesi”.

Uyku koçları ve kitapları genellikle bu derin ve kesintisiz uykunun bebeğin gelişimi için daha iyi olduğunu söyler. (Gece uyanmamak elbette ebeveynler için daha az rahatsız edicidir). Ancak herhangi bir uyarılma olmadan 12 saat uyku optimal bir hedef olsa bile, biyolojik olarak zorlu bir hedeftir ve başarılı olursa bebekleri riske atabilir.

Tüm insanlar uyku döngüleri arasında uyanır. Yetişkinler olarak, temel ihtiyaçlarımızı karşıladıysak ve rahatladıysak uykumuz biraz açıldıktan sonra hemen uykuya dönüyoruz. Bu yüzden çoğumuz sabahları bu uyarılmaları hatırlamıyoruz.

Ancak yetişkin uyku döngüleri 90 dakika kadar olma eğiliminde. Bir bebeğinki ise bunun yarısı kadar olabilir. Ve yetişkinlerin aksine, bebekler kendi ihtiyaçlarını karşılayamazlar, bu nedenle genellikle daha tam olarak uyanırlar.

En bariz örnek beslenme içindir. Diğer primatlarla karşılaştırıldığında, insanların, muhtemelen iki ayak üzerinde yürürken dengemizi sağlamamıza yardımcı olduğu için, beyinleri nispeten büyük ama doğum kanalları daha dar.

Bunun bir sonucu olarak bebekler nörolojik olarak diğer memelilerden çok daha olgunlaşmamış olarak doğar -yeni doğmuş bir bebeğin beyin hacmi bir yetişkininkinin üçte biri kadardır.

Bu, insan yenidoğanlarının doğumdan sonra hızla gelişmek için çok fazla enerjiye ihtiyaç duyduğu anlamına gelir. Ayrıca nispeten çaresizdirler ve bakıcılarıyla sürekli yakın olmaları gerekir.

Sonuç olarak, anne sütü bebeği doyuracak ve daha uzun süre yalnız kalmasına izin verecek şekilde yüksek yağlı değildir; bunun yerine yüksek şeker içerir, çabuk sindirilir ve daha sık besleme gerektirir. Buna, yeni doğan bebeklerin bir seferde sadece 20 ml tutacak kadar (dört çay kaşığı kadar) küçük mideleri olduğu gerçeğini eklerseniz gece ve gündüz neden bu kadar sık ??beslenmeleri gerektiği netleşir.

Bebekler büyüdükçe, günün her saatinde beslenme daha az yaygın hale gelir. Birçok uyku araştırmacısı, altı aylık olduklarında, sağlıklı, normal kilolu bebeklerin en azından beslenme açısından geceleri beslenmeye “ihtiyaç duymadığını” söylüyor. (Emzirme uzmanları ise çoğunlukla bu fikre katılmıyor ve kendi haline bırakılan bebeklerin altı aylıktan sonra hala beslenmek için uyandığına dikkat çekiyor.)

Ancak uyanma ve başka nedenlerle bir bakıcıya ihtiyaç duyma hala yaygındır. Bu, özellikle bebeklerin en savunmasız ve sinir sistemlerinin en olgunlaşmamış olduğu ilk yıl için geçerlidir.

‘Bebekler büyüdükçe yetişkinlerin gece yanıt verme oranı düşüyor’

Finli 5 bin 700 çocuk üzerinde yakın zamanda yapılan bir araştırma, üç aylık çocukların gece ortalama 2,2 kez uyandığını ve yeniden uyutulmaya ihtiyaç duyduğunu buldu. Ancak araştırmadaki tüm aralık 0 ile 15 kez arasındaydı.

Bu, bebeğin ilk yılı boyunca devam etti. Hem üç aylık hem de sekiz aylık çocuklardan oluşan bir gruptaki 10 ebeveynden sekizi, bebeklerinin haftada beş geceden fazla uyandığını söyledi. 12 ay sonra bu durum çarpıcı bir şekilde değişti – 18 aylıkların neredeyse üçte ikisi ve iki yaşındakilerin neredeyse dörtte üçü artık geceleri yeniden uyutulmaya ihtiyaç duymuyordu. Çalışma ayrıca, özellikle iki yaşına kadar uyku kalitesinin “yüksek oranda değişken” olduğunu buldu.

Diğer çalışmalarda da benzer bulgular var. Örneğin, dört gece boyunca 80 bebeğin hızlandırılmış videolarını kullanan bir çalışma, gece uyanma sayısının yaşamın ilk yılında değişmediğini buldu. Bununla birlikte, ilginç bir şekilde, bakıcıları zaman içinde onlara daha az yanıt veriyordu. Araştırmada, “Bebekler, yaşamlarının ilk yılı boyunca uyanmaya devam ettiler, ancak daha ileri yaşlarda uzun süre beşiklerinden kaldırılmadılar.” deniyor.

Uyanma daha büyük bebekler ve hatta küçük çocuklar arasında hala yaygın olsa da, bunun reflü veya dil bağı gibi sağlık nedenleriyle bağlantılı olmadığından emin olmak için bir tıbbi değerlendirme yapılması gerekebilir.

Uyanmak neden kötü değildir?

Yorgun ebeveynler için ne kadar sinir bozucu olursa olsun, bebeklerin sık sık uyanmak üzere evrimleşmesinin başka bir nedeni daha vardır: Kendilerini korumak.

ABÖS söz konusu olduğunda, bebekler için potansiyel olarak riskli uyku aşaması derin uyku veya “yavaş dalga uykusu”dur. Bu aşamada bebekler aniden nefes almayı bırakabilir. Sağlıklı bir bebekse uyanır. Ancak risk faktörleri olan bir bebek (potansiyel olarak tespit edilmemiş beyin sapı anormalliği gibi) uyanmayabilir.

Notre Dame Üniversitesi Anne-Bebek Davranışsal Uyku Laboratuvarı’nın Kurucusu ve Yöneticisi ve California, Santa Clara Üniversitesi’nde Antropoloji Kürsüsüne sahip olan James McKenna, bu nedenle bebeği erkenden daha uzun ve daha derin uykuya itmenin ABÖS riskini artırabileceğini söylüyor.

En kötü örnek, bir bebeği yüzüstü veya karın üstü uyutmak. Bu, bebeklerin daha derin uyumasına yardımcı oluyor gibi görünse de, ABÖS olasılığını 13 kata kadar artırıyor. Dünyanın çapında ebeveynlere bebekleri sırtüstü yatırmalarını anlatan kampanyalar yapıldıktan sonra ABÖS oranları düştü.

McKenna, “ABÖS salgınını biz yarattık” diyor ve ekliyor:

“Uykunun erken birleştirilmesi, daha az uyaranla derin, kesintisiz uyku fikrini desteklemek istedik. Ancak bebeklerin daha fazla uyanmamalarını sağlama fikri ABÖS için bağımsız risk faktörüydü.”

Peki uyarılma olmadan daha uzun, daha derin uyku bebek gelişimi için daha mı iyidir? Bu yönde yaygın bir algı olsa da, araştırmalar bu algıyı desteklemiyor.

Uyku araştırmacısı Jodi Mindell, 18 aylık bir süre boyunca düzenli aralıklarla 117 bebeğe ve küçük çocuğa baktı. Philadelphia Çocuk Hastanesi Uyku Merkezi’nin müdür yardımcısı Mindell, “Birleşik Devletler’de yapılan araştırmamızın verileriyle bulduğumuz şey, uyku ile sonraki bilişsel gelişim arasında gerçek bir ilişki olmadığı” diyor. Mindell’in ekibi, daha sık gece uyanması ile daha iyi bilişsel sonuçlar arasında mütevazı bir ilişki bile buldu.

Kanada’da yapılan başka bir araştırma, altı ve 12 aylık 350’den fazla bebeğin 36 aylıkken uykularına ve zihinsel ve motor becerilerine baktı. Yazarlar, “gece boyunca uyumak ile daha sonraki zihinsel gelişim, psikomotor gelişim veya annenin ruh hali arasında önemli bir ilişki olmadığını” söylüyor. Bununla birlikte, “gece boyunca uyumak çok daha düşük bir emzirme oranıyla ilişkilendirildi” diye ekliyorlar.

Gece uyanmaları gibi uyku sorunlarını azaltmak için davranışsal müdahalelere maruz kalan bebekler üzerinde yapılan en büyük, en uzun çalışma, çocukların uyku alışkanlıkları, davranışları, duygusal düzenlemeleri veya altı yaşındaki yaşam kaliteleri arasında hiçbir fark bulamadı.

Emekleme veya yürüme gibi yeni bir beceri öğrenmek bebekleri heyecanlandırır ve geceleri daha fazla uyanmalarına neden olur.

Öyle olsa bile, bu yine korelasyona karşı nedensellik sorusudur. Örneğin, daha huysuz ve ebeveynlerinden gece veya gündüz daha fazla sakinleşmeye ihtiyaç duyan bir bebek, duygusal düzenleme konusunda daha zor zamanlar geçiren türden bir çocuk olabilir.

Mindell, “Bunun uyku mu yoksa sadece erken bir işaret mi olduğunu bilmiyorsunuz” diyor.

Uyku gerilemeleri: Mit mi gerçek mi?

Peki ya uyku gerilemeleri? Bu terim genellikle uykunun daha kaotik hale geldiği belirli dönemleri ifade etmek için kullanılır.

Bir uyku danışmanlığı web sitesinde 4’üncü ay gerilemesi, 8-10’uncu ay gerilemesi, 11-12’inci ay gerilemesi ve 18’inci ay gerilemesi özetleniyor (ancak, site bebeklerin sıklıkla benzer belirtiler göstermesine rağmen, “altı aylık uyku gerilemesi yoktur” diyor.)

Hepsinden korkunç olan, 4’üncü ay gerilemesinin çoğu zaman -yanlış bir şekilde- kalıcı olduğunun söylenmesidir. Bir başka uyku koçu, “Bebeğiniz kendi kendine uyumayı öğrenene kadar bu sorun ortadan kalkmaz” diyor.

Uyku araştırmacılarına göre sorun, uyku gerilemelerinin genellikle tanımlandığı şekilde var olmaması.

Mindell, “Tam bir mit” diyor ve ekliyor: “Çok büyük uyku veritabanlarım var. İlk iki yıldaki her uyku ayına baktım ve birdenbire uyku problemlerinde bir zirve gördüğünüz tek bir ay yok. Sadece farklı bebekler için farklı zamanlar var.”

Bu “gerilemelerin” genellikle uykuyla hiçbir ilgisi yok, ancak diğer gelişim biçimleriyle ilgili. Emekleme veya yürüme gibi yeni bir beceri öğrenmek, bebekleri geceleri daha fazla uyanmaya yetecek kadar heyecanlandırır. Durum psikolojik de olabilir.

Gregory, “Bir bebek nesne kalıcılığı geliştirmeye ve aile üyelerinin yanından ayrıldıktan sonra var olmaya devam ettiğini fark etmeye başlamış olabilir. Bu yüzden uykuya dalmak yerine onları çağırmayı tercih edebilir” diyor. (Uykudaki değişikliklerin bazen reflü gibi tıbbi sorunları da yansıtabileceğini ekliyor, bu nedenle yine, endişeleriniz varsa bir sağlık hizmeti sağlayıcısına başvurmanız önemli).

Özellikle 4’üncü ay gerilemesi genellikle bebeklerin uyku yapısındaki bir değişikliğe indirgenirken, bu değişiklik genellikle ilk 6 ayda herhangi bir zamanda gerçekleşir; kademeli bir değişim de olabilir. Her iki durumda da, “geriye” giden bir şeyin işareti değildir.

California-Davis Üniversitesi’nde eski bir Psikiyatri Profesörü olan ve 40 yılı aşkın bir süredir uyku araştırmaları yapan Thomas Anders: “Hepsi ilk altı ayda hızla ilerler. En uzun uyku süresi uzar, uyanma sayısı azalır. Gerileme deriz ama bu işaretler gerilemez.” diyor.

Bağımsız uykuya dalma: Mit mi gerçek mi?

Uyku programları genellikle tek bir önermeye dayanır: Bebekler mümkün olan en kısa sürede bağımsız olarak uyumalıdır. Ancak bir bebeği uykuya daldırmak ve tek başına uykuda kalmamasını sağlamak zor olabilir.

Bebeklerin olgunlaşmamış nörolojik sistemleri (bu minik, yeni doğan beyinlerini hatırlayın) vardır. Yani, uykuya dalmak için yeterince rahatlamak da dahil olmak üzere, duygusal düzenlemelerinde onlara yardımcı olması için bakıcılarına güvenirler.

Bu, ebeveynlerin bebeklerini gerçekte nasıl uyuttuğuyla doğrulanır. 5.700 çocuk üzerinde Finlandiya’da yapılan araştırmada, ebeveynlerin yarısından azı bebeklerinin bağımsız olarak uykuya daldığını söyledi.

Benzer şekilde, Mindell ve meslektaşları tarafından yapılan ankete dayalı bir çalışmada, ebeveynlerin yarısından biraz fazlası, 9 ila 11 aylık bebeklerinin tek başına bir beşikte uyuyakaldığını söyledi. Geri kalanların neredeyse yarısı, bebeklerini uyutmak için onları beslediğini, üçte biri kucağında uyuttuğunu ve dörtte birinden fazlası da bebeğini salladığını belirtti.

Gece Boyunca Uyumak kitabının yazarı olan Mindell, bebeklerin bağımsız olarak uykuya dalmasına yardımcı olacak stratejiler kullanmayı savunuyor. Yine de, bir bebeği sakinleştirmenin onların gelişimini engelleyeceğini düşünmek için hiçbir neden olmadığını söylüyor.

“Geceleri sık sık uyanan bebeklerin bağımsızlık becerilerini geliştirmediğini düşünüyor muyuz?” diye gülerek soruyor ve şöyle yanıt veriyor: “Hayır. Bence insanlar uykuya çok fazla anlam yüklüyor. Çok farklı şeyler oluyor.”

Aynı yatağı paylaşmak sağlıklı mı?

Bağımsız uyku fikrinin tam karşısında yer alan bebeklerle yatak paylaşımının bile gelişimle nüanslı bir ilişkisi vardır.

Bazı araştırmalar, bebekleriyle aynı yatağı paylaşan ebeveynler ile bebeğin uzun vadeli bilişsel ve davranışsal sonuçları arasında bir ilişki olmadığını ve hatta yatak paylaşımının daha sonraki bilişsel sonuçlar üzerinde küçük bir yararlı etkisi olduğunu bulmuştur. Bunun güvensiz bağlanma riskini azaltabileceğini gösteren çalışmalar da vardır.

Ancak, Brezilya’da 6 yaşına kadar takip edilen yaklaşık 4.000 üç aylık çocukla ilgili bir araştırma da dahil olmak üzere diğer araştırmalar, anneleriyle aynı yatağı paylaşan çocukların psikiyatrik bozukluklara sahip olma olasılığının daha yüksek olduğunu buldu. Yatak paylaşımı ile çocukların uyku sorunları yaşama olasılıklarının daha yüksek olması arasında da bir ilişki var.

Ancak bu çalışmaların büyük bir açığı var: Araştırmacılar ebeveynlere bebeklerin neden aynı yatağı paylaştığını sormadığından, belirli bir uyku düzeninin belirli bir sonuca “neden olup olmadığını” bilmek imkansız.

Bir ebeveyn, kendi başlarına uyuyamadığı için bir çocuğu yatağına getirirse, bu, çocuğun nerede uyursa uyusun sahip olacağı temel bir soruna işaret edebilir.

Öte yandan, çocuğunu duyarlı bir şekilde yatağa getiren ebeveynler, diğer konularda da duyarlı ebeveynler olabilirler ve bu da güvenli bağlanma olasılığını artırır. Her iki durumda da, yatak paylaşımı bir sebep değil, bir gösterge olabilir.

Bir ABD askeri üssündeki araştırmacılar, ebeveynlerinden biri aktif görev için evden ayrıldığında, aynı yatağı paylaşan çocukların, psikiyatrik problemlere sahip olma olasılığının daha düşük olduğunu ve paylaşmayan çocuklara göre daha iyi davrandıklarını buldu.

Dünyanın yatak paylaşımının norm olduğu bazı bölgelerinde bu farklılıkların görülmemesinin nedeni de bu olabilir: Ebeveynler bir soruna tepki olarak yatak paylaşmazlar.

Ve gerçekten de, bu farkı açıklamak için tasarlanmış tek araştırmalardan biri, küçük bebeklikten itibaren yatak paylaşmaya başlayan okul öncesi çocukların, yalnızca her zaman yalnız uyuyan çocuklara göre değil, aynı zamanda yatak paylaşmaya başlayan çocuklara göre daha özgüvenli ve sosyal olarak daha bağımsız olduklarını buldu. 1 yaşın üzerinde yapılan paylaşımlar “tepkisel” yatak paylaşımı olarak kabul ediliyor.

Uyku sorunları: Mit mi gerçek mi?

Bebeklerin uyanmaları veya yalnız uyumak istememeleri yaygın olsa da, ebeveynler genellikle çocuklarının uykusunun normal olmadığı konusunda endişelenirler. Örneğin, Finlandiya’da yapılan büyük bir araştırmada 8 aylık bebekleri olan ebeveynlerin yaklaşık yüzde 40’ı, çocuklarının uyku sorunları olduğunu düşündüklerini söyledi.

Peki uyku araştırmacıları bir “uyku problemini” nasıl tanımlar?

Hiscock, “Kabul edilebilir veya ölçülebilir kesin bir tanım yok” diyor ve ekliyor: “Ama ilk adımda, eğer ebeveynler bunu bir problem olarak görüyorsa, bu bizim bir şeyler yapmamız gereken bir problemdir.”

Hiscock, bazı durumlarda bunun sadece eğitim anlamına gelebileceğini söylüyor. “Bir ebeveyn üç aylık bir çocukları olduğunu ve gece beslenmek için iki kez uyandıkları için bitkin hissettiklerini söylüyorsa, onlara bunun aslında normal bir davranış olduğunu söylersiniz.”

Bu farkındalık oldukça önemlidir, sadece bebeğiniz aslında diğer birçok bebek gibi davranırken bir sorunu olduğunu düşünmek sorunu daha da kötüleştirmekle kalmaz- genellikle zaten yorgun olan- ebeveynlerin stresini ve kaygısını artırır.

Çocuğunun devam eden bir uyku sorunu olduğuna inanan ebeveynlerin, bebeklerine öfke duymaları ve ebeveynliklerine karşı güven eksikliği hissetmeleri daha olasıdır. (Ayrıca diğer taraftan bir ebeveynin çocuklarının nasıl uyuduğuna dair inançları çocukların uykusunu etkileyebilir – bir çalışma, hamile bir kadının bebeğinin geceleri yardıma ihtiyacı olacağına dair inancının altı aylık bebeğinin daha fazla uyanacağını öngördüğünü bile buldu).

Sorun olduğunu düşündüğümüz şeylerin çoğu aynı zamanda kültürel beklentilerimizle de belirlenir. Kapsamlı bir çalışmada Mindell, ebeveynlerin sorunlara ilişkin algılarının ülkeden ülkeye büyük ölçüde farklılık gösterdiğini buldu. Vietnam’daki ebeveynlerin sadece yüzde 10,1’i bir sorun olduğunu düşünürken, Çin’de bu oran yüzde 75,9’du.

Ball, “Bence bebeklerin uyku sorunları olması fikri patolojik. Bu, ebeveynlere bebeklerinde bir sorun olduğunu düşündürür. Bana göre bu son derece sorunlu, bebekler sadece bir bebek gibi davranırken, ebeveynlerin bebeklerinde bir sorun olduğunu düşünmelerine neden oluyorsunuz.” diyor

Mitin kökeni

Ve böylece, birçok ebeveyn bebek uykusu konusunda takıntılı olsa da, görünüşe göre uykuyla ilgili çok fazla yanlış anlaşılma var. Peki bu nasıl mümkün olabilir?

Bebek uykusunu nasıl yorumladığımız çoğunlukla bilime değil kültürel değerlere, varsayımlara ve ideolojilere dayanıyor.

Birlikte güvenli uykunun (“emzirerek uyuma” olarak adlandırıyor) savunucusu Antropolog McKenna, yüzyıllar boyunca bebeklerin aileleriyle uyumasının sadece yaygın değil, aynı zamanda gerekli olduğunu açıklıyor.

Elektrik veya ısıtma olmadan (veya genellikle boş bir odada), bebeklerin annelerine yakın kalmaları uygun, koruyucu ve emzirmeyi kolaylaştırıcıydı. Çoğu kültürde, durum böyle kaldı.

Antropolog Jennifer G. Rosier ve Tracy Cassels: “19. yüzyıldan önce, bebek uykusu genellikle yeni ebeveynlerin endişesi değildi, zamanın popüler ebeveynlik kılavuzları bu konuda hiçbir şeyden bahsetmedi.” diyor ve ekliyor:

“Bir bebek uyandığında, ya bebeğe bakmaya hazır uyanık bir aile üyesi ya da bebeğin yanında uyuyan ve hızla tepki verebilen bir aile üyesi vardı. Bebeklerin (ve yetişkinlerin) ihtiyaç duyduklarında uyudukları ve uyanık olmaları gerektiğinde uyanık oldukları konusunda da bir anlayış vardı.”

Sanayi Devrimi ile değişen uyku algısı

1800’lerle birlikte Sanayi Devrimi ile yükselen bir orta sınıf ve bağımsızlığa yeni bir vurgu geldi.

Daha uzun çalışma günleri, geceleri kesintisiz uykuya daha fazla ilgi anlamına geliyordu. Kentleşme ailelerinin desteğinden uzakta yaşayan yeni ebeveynlerin sayısını artırdı ve aynı uyku alanında birden fazla kişinin olmasının havayı “zehirleyebileceğine” inanan erkek doktorlar, anne ve ebe rehberliğinin yerini almaya başladı.

Yeni kitaplar, katı uyku programlarına olan ihtiyacı ve bebeklerin bağımsız ve güçlü olabilmeleri için yalnız uyumalarının gerekliliğini vurguladı.

Bu her yerde böyle olmadı. Bir araştırmacı, “Japonlar, ABD kültürünün küçük çocukları geceleri böyle bir bağımsızlığa itmekte oldukça acımasız olduğunu düşünüyor” diyor. Guatemala’daki Maya anneleri, ABD’nin uyku uygulamalarıyla ilgili bilgilere “şok, onaylamama ve acıma” ile yanıt verdi.

Uyku koçluğu endüstrisi düzenlemeye tabi değil

Bugün, birçok yorgun ebeveyn bilgilerini bebek uyku kitaplarından veya ABD dışında da popülerlik kazanan uyku koçlarından alıyor. Ancak birçok kitap kanıta dayalı değil ve uyku koçluğu endüstrisi düzenlemeye tabi değil. Sonuçta, herkes kendine bir uyku uzmanı diyebilir.

Bunun yanında, sağlık uzmanları bile çoğu zaman bebek uykusu konusunda bir geçmişe veya eğitime sahip olmaz.

Bir araştırma, ABD’deki 126 tıp fakültesinde öğrencilerin çocukların uykusuyla ilgili yalnızca 27 dakikalık eğitim aldığını buldu.

Kanadalı sağlık hizmeti sağlayıcıları arasında yapılan bir anket, tıp fakültesindekilerin yalnızca yüzde 1’inin pediatrik uyku konusunda herhangi bir eğitim aldığını söylüyor.

Avustralya’da 263 sağlık uzmanıyla yapılan bir araştırma ise profesyonellerin pediatrik uykuyla ilgili soruların yarısından azını doğru yanıtladığını buldu. Ve bunlar uyku eğitimine diğerlerinden daha fazla önem veren ülkeler.

Sözün özü: Bebek uykusuyla ilgili en büyük ve en zararlı yanılgı aslında basit olabilir. Bu da bebeklerin nasıl uyuması gerektiğine dair tek bir doğru yaklaşım olduğudur.

Gregory, “Farklı ailelerin farklı gereksinimleri ve tercihleri ??vardır ve bebek uykusu için farklı yaklaşımlar benimser” diyor ve ekliyor:

“Kararlarda güvenlik her zaman ön planda tutulduğu sürece bunda bir sorun olmaz. Bebeklerin bakıcıları ABÖS’ü önlemeye yardımcı olabilecek yolların farkında olmalıdır.”

Tam Gemi Şok Denemeleri, Araştırma, Çocuk, Bebek, Sağlık, Dünya, Haberler

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.