Madrid’deki tarihi NATO zirvesi, Ukrayna savaşının neden yaşandığını da Ege’de krizin neden derinleştiğinin de Batı Balkanlardaki gerginliğin de …
Madrid’deki tarihi NATO zirvesi, Ukrayna savaşının neden yaşandığını da Ege’de krizin neden derinleştiğinin de Batı Balkanlardaki gerginliğin de somut göstergesi niteliğindeydi.
Zirveyi başından sonuna takip etme şansımız oldu. Madrid’deki ikili görüşmelerden, rutin salon toplantılarına kadar her adım NATO’nun yeni konseptinin ipuçlarıyla doluydu.
Türkiye açısından hem büyük kazanımlar, hem de büyük riskler taşıyan NATO, yeni stratejik konseptinde Rusya’yı birincil tehdit olarak ilan etti.
2010 yılından bu yana hiç bir değişiklik yapılmayan NATO stratejisi bundan böyle yanına Çin’in de iliştirildiği bir “doğu bloku” ya da “Avrasya Paktı” ile mücadeleyi birincil tehdit olarak tanımlıyor.
Aslında bu tanımlama ile Rusya’ya da tıpkı Soğuk Savaş öncesindeki gibi bir fırsat veriyor. Sanki “Nüfuz alanında kalanları yanına al ve karşıtlık üzerine iki kutuplu dünyayı yeniden inşa edelim” deniyor.
Baltık’tan, Ege’ye kadar çizilen yeni hat ya da “sanal duvar” artık dünyanın yeni sıklet merkezi niteliğinde. Hattın sağında ve solunda kalanlar olarak dünya iki kutupluluk üzerine yeniden inşa ediliyor. Çok kutupluluk NATO ve Amerika tarafından kabul edilmiyor artık.
Bununla birlikte hattın dışında kalan ve en azından modern dünya tarihinin yazılmasına neden olan coğrafyalar ise yeniden sinir uçları olarak uyarılıyor. Balkanlardaki gerginliğin ana sebebi bu.
NATO, yeni strateji belgesinde, Rusya’yı tehdit kabul etti. Belli ki Amerikan Başkanı Biden’in iktidara geldiği günden bu yana ince ince çalıştığı yeni konsept, Rusya ile karşı karşıya kaldığı coğrafyalarda da titizlikle uygulanmış.
Daha açık ifade ile Ukrayna’nın Rusya tarafından işgali, NATO ve doğrudan Amerika ile İngiltere tarafından “gel gel” yapılarak gerçekleşti. Ukrayna halkı kurban edildi. Ukrayna’da taş taş üzerinde kalmadı.
NATO, yeni konseptine uygun soğuk savaştaki sanal duvarını Baltık’tan başlatıp, güneye Akdeniz’e kadar indirmeyi başardı! Başardı diyorum, aslında büyük bir trajediden de söz ettiğimin farkındayım.
Genişleme konseptinde Madrid zirvesi bir eşiğin daha aşılmasının kapısını araladı. İsveç ve Finlandiya ile Türkiye muhtıra imzaladı.
Muhtıranın bizi ilgilendiren kısmı şudur: Artık PYD/YPG= PKK’dır. Ve bu gerçek NATO’nun imzalı belgesi ile sabittir.
FETÖ ilk kez bir uluslararası metinde terör örgütü olarak tarif edilmiş ve kabul edilmiştir.
Muhtıra bahsine ayrıca gireceğiz. Biz devam edelim.
Finlandiya ve İsveç’in müstakbel NATO üyeleri olarak zirveye katılması, Ukrayna lideri Zelenski’nin uzaktan erişim ile toplantıda konuşması yeni dünya düzenindeki kuzey cephesini göstermiştir.
Yeni soğuk savaşın yeni sanal duvarının orta kuşağında yer alan Türkiye ve Yunanistan arasındaki gerginliği de tetikleyen Ege bölümü, Yunanistan ile değil Amerika ile müzakere edilmiştir. Yakın gelecekte orada nasıl bir değişimin olduğuna hep birlikte şahitlik edeceğiz.
1 saat 10 dakika süren Erdoğan-Biden görüşmesinin Suriye bağlamı ise Türkiye’nin “bir gece ansızın gelebiliriz” söyleminin yeni versiyonuyla anlam kazanacaktır.
Tarihi NATO zirvesinin sonuç bildirgesi ve yeni strateji belgesi, dünya düzeninin batı kampı açısından yeniden dizaynının işaretiydi. Karşı tarafın yani Rusya’nın ve Çin’in bu yeni stratejiye vereceği cevap ya kanlı bir sürecin başlamasına ya da bölüşümde yeni dengelere işaret edecek.
Gladio’nun bir kolu olan FETÖ, NATO metninde
Esenboğa’da sayın Cumhurbaşkanımızı beklerken, görüştüğümüz üst düzey bir devlet adamı, “YPG’nin PKK olduğunu muhataplarımıza iyi anlatmalıyız. Sayın Cumhurbaşkanımız ve biz bunu daha güçlü dillendireceğiz” demişti.
Madrid’te İsveç, Finlandiya ve Türkiye arasında imzalanan muhtırada, YPG/PYD= PKK metinde yer aldı.
Böylece Türkiye, özellikle Suriye iç savaşı ve YPG’nin Suriye’nin kuzeyini işgal ettiği günden bugüne dillendirdiği gerçeği NATO ortaklarına ve batılı muhataplarına kabul ettirmiş oldu.
İkinci husus FETÖ’nün bir terör örgütü olduğu da aynı metinde yer aldı.
Böylece Türkiye’nin tezleri uluslararası kabul buldu.
Bundan sonra, hem FETÖ ile hem de PKK ve türevleri (PYD-YPG dahil) ile mücadelede “müttefiklerimiz” taahhüt altına girmiş oldu.
NATO’nun aynı zamanda ülkelerin iç dizaynında görevlendirdiği gladyo yapılanmasını bilmeyen yok. Türkiye’ye de defalarca gladyo üzerinden müdahale ettiğini bilmeyen yok. En son 15 Temmuz 2016’da FETÖ’cü alçakların kullandığı bir nevi NATO uçağı da olan F16’lar Meclisimizi bombaladı, Külliye’ye saldırdı, Özel Harekat Merkezimizi vurdu.
NATO’nun gladyosudur FETÖ. O halde, NATO’nun belgelerine üstü örtülü bir şekilde de olsa “terör örgütü” olarak giren bir gladyo var artık. Yani FETÖ!