Geçtiğimiz yaz Marmara Denizi müsilaj sorunuyla karşı karşıya kalmış; müsilajın etkisi aylarca azalmak bilmemişti. Ancak eylül ayında yapılan …
Geçtiğimiz yaz Marmara Denizi müsilaj sorunuyla karşı karşıya kalmış; müsilajın etkisi aylarca azalmak bilmemişti. Ancak eylül ayında yapılan araştırmalarda Marmara Denizi’nin müsilajdan neredeyse tamamen arındığı bildirilmişti.
Ancak müsilajın azalması, Marmara Denizi’ndeki sorunların devam ettiği gerçeğini değiştirmiyor. 110 ayrı istasyonda yaptıkları inceleme sonunda müsilajın tekrar ortaya çıkma ihtimaline karşın şimdilik gözlemlenmediğini belirten ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsünde görevli bilim insanları, Marmara Denizi’ndeki oksijen seviyesinin endişe verici boyutlara düştüğünü ifade ediyor.
Oksijen seviyesi 1200 metreden 25-35 metreye düşmüş durumda
DEKOSİM Ulusal Deniz Araştırmaları Altyapı Merkezi Projesi ve TÜBİTAK BİDEB Öncü Araştırmacılar Programı tarafından da desteklenen Marmara Denizi Bütünleşik Modelleme Sistemi (MARMOD) Projesi çerçevesinde, Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorununa ilişkin çalışmalar hız kesmeden devam ediyor.
Marmara Denizi’nde mart ayında Bilim-2 gemisi ile yeni bir ‘araştırma seferi’ne çıkan ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsünden bilim insanları, İstanbul ve Çanakkale boğazları da dahil olmak üzere 110 ayrı istasyondan CTD cihazıyla aldıkları numuneleri inceliyor. Bu çalışma sonucunda elde edilen veriler sayesinde Marmara Denizi’ndeki kirlilik, tuzluluk, sıcaklık, klorofil, fitoplankton, zooplankton, oksijen ve ışık miktarı ile bulanıklığın nedenlerine dair yeni bilgilere de ulaşılıyor. Ortaya çıkan son tablo ise Marmara Denizi’nin içerisinde bulunduğu içler acısı durumu gözler önüne seriyor.
Geçen yıl ilkbahar ve yaz aylarında müsilajın Marmara’nın her yerini kapladığını ve o dönemde özellikle denizinilk 30 metresinde yoğun olduğunu gösterdiklerini kaydeden ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Yücel, son olarak eylül ayında gerçekleştirilen seferde ise müsilajın neredeyse hiç kalmamış olduğunu; ancak bu sorunun ağır bir faturası olduğunu belirtiyor.
Yücel, “İlk bulgularımız şu yönde; her şeyden önce şunu söyleyebiliriz rahatlıkla, Marmara Denizi’nde şu an müsilaj yok. Müsilajın başladığına dair herhangi bir işaret de yok.” ifadelerini kaydeden Yücel, “Çanakkale Boğazı’ndan doğuya doğru, yani Çınarcık Çukuru’na yaklaştığımızda giderek azalan bir oksijen dünyası bizi karşılıyor artık Marmara’da. Çanakkale Boğazı’ndan, özellikle Akdeniz’den o derin suyla gelen oksijen maalesef buraya geldiğinde çoktan bitmiş oluyor.” diyerek oksijenin oldukça düşük seviyelerde seyrettiğini ifade ediyor.
Oksijen azlığının sebep olabileceği sonuçlara ilişkin olarak ise Yücel, “Bir balığı düşünün, hepimizin sofralarına misafir olan önemli bir gıda ve dünyadaki biyoçeşitliliğin önemli bir unsuru balıklar. Bunların yaşaması için gereken minimum oksijen seviyesi var. Marmara’da 1950’lerde şu an bulunduğumuz en derin noktaya kadar (1200 metre) oksijen vardı. Orada dalabilen, yaşam süren bir balık türü oraya girebiliyordu. 2022 yılı itibarıyla bir balığın girebileceği deniz seviyesi 25-35 metre sınırına dayanmış durumda. Bu, geçen yaz ve eylül sonunda 22-25 metreye çıkıyor mevsimsel salınımlar itibarıyla, şimdi kış ayındayız, tekrar 32-35 metre. Bu iki aralık arasında şu an salındığını özellikle MARMOD Projesi seferlerinde bulduk son 2 yılda. 1200 metrelerden, 25-35 metreye oksijensizlik sınırı yükselmiş durumda.” ifadelerini kullanıyor.
Marmara Denizi ‘komaya’ girmiş durumda
Bununla birlikte oksijensizliğe sebep olan faktörlere dair açıklamalarda da bulunan Yücel şu şekilde aktarıyor:
“Denizdeki oksijen dağılımı bir dengenin sonucu. Oksijen her şeyden önce denizde üretiliyor. Bunu ne üretiyor? Alg dediğimiz çoğu mikroskobik olan canlılar, fotosentez yaparak kendileri büyüyorlar, oksijeni de bir yan ürün olarak üretiyorlar. İkincisi, atmosferden denize karışıyor, üçüncüsü de Akdeniz gibi derin akıntılarınız varsa, onlar derinlere oksijen getiriyor. Bunlar oksijen bütçemizin girdileri, bir de çıktıları var. Nasıl biz solunum yaparken oksijen harcıyorsak, denizde de bizim gibi solunum yapan canlılar var. Bunlar oksijeni kullanarak, çeşitli ‘yemek moleküllerini’ parçalıyorlar. Bunlar da oksijen tüketiyor. Bu oksijen girdileri, oksijen çıktılarını dengelemezse sizin sisteminizde oksijen problemi başlıyor.
Şu an Marmara’da oksijenin harcandığı yerler, oksijenin sağlandığı kaynakların çok çok üzerinde. Bunun sebebi, denizin içindeki organik moleküllerin çok çok artmış olması. Bunun ana nedeni de yine biyolojik kaynaklı, aşırı azot ve fosfor sisteme girdiğinden, bunlar özellikle ilkbahar ve yaz aylarında ışıkla birleştiğinde biyolojik üretime sebep oluyor. Bu da daha fazla oksijen tüketimi demek. Marmara şu an bu kısır döngüye girmiş durumda. Bu besin fazlası nedeniyle, azot, fosfor fazlası nedeniyle sistemin kaldıramayacağı kadar çok fazla yemek üretiliyor.”
Geçtiğimiz yıl meydana gelen müsilaj sorununun bu durumun bir örneği olduğunu kaydeden Yücel, “Bu fazla besin yükünün yarattığı bir semptomdu. Bir komaya girdi Marmara Denizi. Şimdi çıkmış görünüyor o komadan ama hala tekrar o komaya sokacak koşullar devam ediyor. Nedir bu koşullar? Azot, fosfor hala çok fazla. Oksijen eski kötü koşullarını koruyor. Dolayısıyla sistem, oksijeni net olarak tüketen bir sistem olarak karşımızda duruyor.” diyerek Marmara Denizi’ndeki bu sorunu bir “komaya” benzetiyor.
Marmara Denizi’nin içinde bulunduğu durumu “alarm zillerinin çalmasına yetmeli”
Oksijendeki bu azalmanın Marmara için çok ciddi bir sorun olduğunun altını çizen Yücel, “Çeşitli kurumlardaki ve kendi üniversitemdeki çeşitli araştırmacılar, dünyanın birçok yerinde benzer sistemle çalışmış durumda. Marmara Denizi onlardan bile daha oksijensiz. İlk 25-30 metreden sonra bir balığın giremediği bir deniz, dünyada neredeyse yok. Karadeniz oksijensiz olmasıyla ünlüdür, orada bile bu kritik derinlik 80-100 metredir. Marmara’da 25-35 metreye dayanmış durumda. Dolayısıyla artık yüzeydeki balıkçılığı ya da çeşitli ekonomik aktiviteyi destekleyecek o su hacmi, oraya sıkışmış durumda. Bu özelliği ile dünyada tek ve bu bile zaten alarm zillerinin çalmasına yetmeli. Müsilaj, biraz da bu sorunun çözümünü hızlandırabilir. Çünkü müsilaj için açıklanan eylem planı, az önce bahsettiğim fazla azot, fosfor yüklerini kesme yönünde. Ana amacı bunları en az yüzde 40-50 kesmek.” ifadelerini kullanıyor.
Öte yandan müsilajın görülme ihtimalinin devam ettiğini ve gelecek yıllarda da olmaya devam edeceğini belirten Yücel, “Müsilajı oluşturan ana koşullar nedir? Fazla besin yükü, yani azot, fosfor yükü. Başka koşullar nedir? Azalmış bir biyoçeşitlilik, denizin zaten canlılık açısından fakir olması. Zaman zaman yüzey sularının durgunlaşabilmesi ve aniden ısınabilmesi. Bütün bu faktörler Marmara Denizi’ni müsilaj için uygun kılıyor. Bu açıdan bakıldığında evet müsilaj haftaya da başlayabilir, bir ay sonra da başlayabilir. Özellikle önümüzdeki haftalar kritik. Şu an denizin en soğuk olduğu evredeyiz. Önümüzdeki haftalarda ısındığını, belki durgunlaştığını göreceğiz. Bu da tabii ki müsilaj riskini beraberinde getirecek” şeklinde konuşuyor.