2020 yılında “Kalbin Sesi İle Toprağa Dönüş” adıyla bir kitap yayımlayan usta edebiyatçı, kitabında iklim krizi ile mücadelede uygulanması …
2020 yılında “Kalbin Sesi İle Toprağa Dönüş” adıyla bir kitap yayımlayan usta edebiyatçı, kitabında iklim krizi ile mücadelede uygulanması gerekenleri ele aldığı önemli makalelerini haber7.com okuyucuları için yeniden yayımlıyoruz.
NE YAPMALI?
Üç yüz yıldır dünyaya ve insanlığa hakim olan zihniyet, gezegenin istikbalini karanlığa mahkum etti. Oysa bu Allahsız medeniyet insanlığa “dünyada bir cennet” vadetmiştir.
BM geçen yıl üç bin sayfa tutarında bir “rapor” yayımlayarak “iklim krizi”nin önlenemez felaketlerini dile getirdi.
Bu artık bir senaryo değil, acı gerçeğin tüm açıklığıyla itirafıdır.
2020 yılında KALBİN SESİ İLE TOPRAĞA DÖNÜŞ adıyla bir kitap yayımladım. Bu kitap “ne yapmalı” sorusuna bir Müslümanın cevap arayışını ve teklifini iktifa ediyordu.
Derken “Ukrayna savaşı” patladı ve bir “yeni dünya düzeni”nden bahsedilir oldu.
Ancak konuyla ilgili ne bir fikir ne de bir fikir adamı var. Her yanda belirsizliğin getirdiği korku kol geziyor. Savaşın tetiklediği “gıda krizi” korkuyu had safhaya çıkardı.
“Sanayi”nin ipliği pazara çıkmış, takke düşmüş kel görünmüştür.
Bu manzara karşısında öteden beri dile getirdiğim görüşlerimi dört ay önce Yeni Şafak gazetesinde yayımladım. Geçenlerde Sayın Reisicumhur, Tokat Havaalanı’nın açılış gecesi çiftçilerle yaptığı bir toplantıda “toprak”la ilgili fikirlerini açıkça beyan etti.
• Toprak petrolden daha önemlidir.
• Ekilmeyen bir karış toprağımız olmamalı.
• Topraktan geldik toprağa döneceğiz.
vb. gibi heyecan verici cümleler sarfetti.
Hem dünyada hem ülkemizde bıçak kemiğe dayanmıştır. Gerçeklerin altı bir değil bin kere çizilmeli, harekete geçmek için acele etmeliyiz.
Bu sebeple aynı yazıları bir kez de etkisine inandığım Haber 7’de yayımlıyorum.
Mustafa Kutlu
KURUYAN SULAK ALANLAR İLE GÖLLERİMİZ
Bu sütunda “iklim krizi” ile birlikte ülkemizde görülen ve görülecek olan “kuraklık” konusunda yazılar yayımladım. İklim değişikliği bugünün işi değil. Şöyle düşünün: Marmara’ya kıyısı olan yerleşim bölgeleri sanayi ve evsel atıklarını “yıllar boyu” denize boşaltıyor. Biz felaketi ancak “müsilaj” yüze vurunca fark ediyoruz. Sera gazları sebebi ile atmosfer bir şu kadar yıldan beri kirlendi. Sonunda “ozon tabakası” delindi. Bunun ne zaman farkına vardık? Felâketler kör gözümüze parmağını sokunca. Seller, yangınlar, kuraklık, eriyen buzullar vesaire.
Bu yazıda yaklaşık 1950’den bu yana ülkemizdeki kuraklığa işaret etmek üzere somut örnekler vereceğim.
İsteyenler bu bilgileri daha geniş ve ayrıntılı olarak resmî makamlardan veya Doğa Koruma Dernekleri’nden alabilir.
Sulak alanlar, tropik ormanlardan sonra biyolojik üretimin en yüksek olduğu dinamik ekosistemlerdir. Genellikle derinliği 6 metreyi geçmeyen, güneş ışığının dibine kadar ulaşarak sucul ve hayvansal planktonların, su altı ve su üstü bitkilerin, sucul hayvanların gelişmesine imkân veren, çok yeri saz, kamış gibi yüksek, kuşların saklanmasına, yuvalanmasına ve barınmasına uygun olan sulak alanlar ornitolojik açıdan büyük öneme sahiptir. Dünyanın en önemli genetik rezervuarı olan sulak alanlar, dünyadaki tüm türlerin %40’ını ve tüm hayvan türlerininse %12’sini barındırmaktadır. Sulak alanların başlıca işlev ve değerleri içme suyu sağlama; taşkın kontrolü; yeraltı; sularının beslenmesi; sediman ve besin depolama; iklim değişikliğinin kontrolü; doğal arıtım; tarım, hayvancılık, balıkçılık, saz kesimi, turizm, ulusal güvenlik; kültürel kullanım ve rekreasyonel olanaklar olarak özetlenebilir.
Son 50 yılda Türkiye’de üç Van Gölü büyüklüğünde sulak alan yok olmuştur.
Sulak alanların ve göllerin kuruması kuraklık sebebi ile olduğu gibi bazıları tarıma açmak için (veya sıtma ile savaş için) bizzat kurutulmuştur. Burada bazı göllerimizin durumuna işaret edilecektir.
Eğirdir Gölü: Türkiye’nin ikinci en büyük tatlı su gölü olan Eğirdir Gölü kurumaya yakın göllerden biri durumundadır. Beyşehir Gölü: Çumra Ovası sulaması ile gölün güneydoğusundaki düdenler nedeniyle gölün su seviyelerinde düşüşler olmaktadır. Burdur Gölü: Göl Havzası’nda yapılan 7 gölet göle gelen suların azalmasına sebep olmuştur. Gölün geçmişte sahip olduğu suyun üçte birini kaybettiğini görülmektedir. Akşehir Gölü: Yanlış sulama ve uygulamalar nedeniyle kurudu. Eber Gölü: Kendisini besleyen su kaynaklarının kesilmesi nedeniyle tamamen kurudu. Yarışlı Gölü (Burdur): Yarışlı Gölü’nün büyük bölümü, yeteri kadar kar ve yağmur yağmayınca kurumaya başladı. Işıklı Gölü: Doğal sit alanı ilan edilen, birçok kuşa ve ender balık türlerine ev sahipliği yapan nilüferleriyle ünlü Işıklı Gölü’nde mevsimsel sıcaklıklar ve düşük yağış oranı nedeniyle su seviyesinde gözle görülür azalma olmaktadır. Avlan Gölü/Antalya: Göl 1970’li yıllarda tarım arazisi elde etmek için kurutulmuştu ama 2001’de yeniden su verilmeye başlandı. Ancak artık Avlan Gölü’nün büyük bir bölümü kurudu ve bir futbol sahası kadarı kaldı. (4 Ekim 2021 pazartesi günü TV’de kuruyan göl alanını gördüm. Koyunlar otluyordu. Aynı haberin ardından Yeşilırmak’taki balık ölümleri gösterildi). Ereğli Akgöl Sazlıkları/Konya: 1960’lı yıllarda gölün 162 kilometrekarelik bölümü sıtma ile mücadele ve tarım toprağı elde etmek için kurutuldu. Kuyucuk Gölü/Kars: Kuş Cenneti olarak da bilinen Kars’ın Arpaçay ilçesindeki Kuyucuk Gölü tamamen kurudu. Meke Gölü/Karaman: “Dünyanın Nazar Boncuğu” olarak bilinen Meke Gölü, yeraltı sularının bilinçsiz kullanımı ve kuraklık nedeniyle neredeyse tamamen kurudu. Uyuz Gölü/Konya: 2005 yılındaki bir yangında çevredeki tüm sazlıklar yandı. Uyuz Gölü de önlem alınmazsa kuruma riski altındaki göllerden biridir. Tuz Gölü Havzası: Tuz Gölü’nün kurumasında, bölgenin giderek ısınması ve kuraklaşması yanında su ihtiyacı yüksek olan tarım bitkilerini yetiştirmek amacıyla açılan kuyulardan aşırı su çekilmesi sonucu havzadaki yeraltı suyu seviyesinin düşmesi etkilidir. Seyfe Gölü/Kırşehir: Gölü besleyen su kaynaklarının azalması ve hatalı sulama sonucu kurudu. Gölmarmara Gölü/Manisa: Buharlaşmanın hızlı olması ve kaçak sulama nedeniyle 2021 yaz aylarında gölün %90’ı kurumuştur.
Göllerimiz, nehirlerimiz ve yeraltı sularının kirlenmesi ayrı bir yazı konusudur. Belki buna da lüzum yoktur; çünkü her gün TV ekranında bu konuda yürek yakan görüntüleri izliyoruz.
İnsan hayatı için petrol mü kıymetli, su mu? Şunu bilelim ki bıçak kemiğe dayanmıştır.
Ülkemiz kurak kuşak içindedir. Gelecek nesilleri bir damla suya hasret bırakmayalım.
Not: Bu dosyada her gün bir yazı yayımlanacak, tamamının yayımı 8 gün sürecektir.