enflasyonemeklilikötvdövizakpartichpmhp
DOLAR
34,5424
EURO
36,0063
ALTIN
3.006,41
BIST
9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
9°C
İstanbul
9°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Çok Bulutlu
11°C
Salı Az Bulutlu
12°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
13°C

İslam Mantığının Gelişimi 1200-1800 – Khaled El-Rouayheb

Modernite arifesinde, on dokuzuncu yüzyıl başında mantık Mağrip’te Fas ve Tunus’tan doğuda Kum ve Leknev’e kadar bütün önemli İslam eğitim …

İslam Mantığının Gelişimi 1200-1800 – Khaled El-Rouayheb
25.03.2022
177
A+
A-

Modernite arifesinde, on dokuzuncu yüzyıl başında mantık Mağrip’te Fas ve Tunus’tan doğuda Kum ve Leknev’e kadar bütün önemli İslam eğitim merkezlerinde medrese eğitiminin ayrılmaz bir parçası haline gelmişti. Hemen her öğrencinin bu alanda en azından temel bilgileri alması beklenirken daha meraklı olanlar orta ve ileri seviye metinleri de okuyorlardı. Genellikle standart medrese elkitapları üzerine yazılan şerh ve haşiyeler şeklinde olmak üzere mantık alanında mütemadiyen eserler verilmiştir. Ancak arada özel bir konu üzerine yazılan risaleler veya hatta yeni tarzda elkitapları da yok değildi. Nitekim bu risaleler, elkitapları, şerh ve haşiyeler Fas, Kahire, İstanbul, Kazan, İran ve Hindistan’da yeni kurulan baskı ve taşbaskı matbaalarında yayınlanan ilk eserler arasındadır.

Mantığın, esasları her ciddi öğrenci tarafından adamakıllı bilinmesi gereken esaslı bir alet ilmi olarak konumlandırılması on ikinci ve on üçüncü yüzyıllara kadar geri gider. Medreseler İran ve Orta Asya’da bulunan Selçuklu topraklarındaki menşeinden yayıldıkça, mantık da başlangıçta nakilci ulemâdan kaynaklanan belli bir direnişe rağmen genellikle müfredatta kendine yer bulabilmiştir. Gazzâlî (ö. 505/1111) ve Fahreddin er-Râzî (ö. 606/1210) gibi etkili isimler, mantığı argümanları tartma ve akıl yürütmelerde hatadan korunma konusunda fakih ve kelâmcılara faydalı olacak meşru bir bilim dalı olarak görmüşlerdir (Marmura 1975; Shihadeh 2005). Bu, 1200-1800 yılları arasındaki dönemde hâkim anlayış haline gelmiş olsa da, (Türk-Fars coğrafyasının aksine) özellikle Arap-İslam dünyasında karşıt düşünce bütünüyle ortadan kalkmamış, hatta modern dönemde köktenci Selefîliğin yükselişiyle daha da güç kazanmıştır (El-Rouayheb 2004).

Mantık medrese çevrelerince “özümsendikçe” Aristotelesçi/Yeni-Platoncu felsefeyle başlangıçtaki sıkı ilişkisinden de soyutlanmıştır. Öyle ki, sonraki dönemlerde mantık çalışanların çoğu fizik veya metafiziğe ya çok az ilgi duymuş ya da hiç duymamıştır. Kullanımındaki bu dönüşüme paralel olarak bizzat disiplinin odağı da değişmiştir. On ikinci ve on üçüncü yüzyıllarda mantıkçılar artık Aristoteles’in eserlerinin Arapça çevirileriyle doğrudan temas etmeyi bırakarak Müslüman âlimler tarafından kaleme alınan muhtasar elkitaplarına müracaat eder olmuşlardır. Bu kitaplar ise Aristoteles’in Kategoriler’ine ya da İkinci Çözümlemeler’ine çok az yer verir veya hiç yer vermez. Bu dönemde mantık, bütünüyle formel ve içerikten bağımsız (topic-neutral) bir tarzda, tanım ve betim yoluyla apaçık kavramlardan apaçık olmayanları elde etmenin ve kıyas yoluyla apaçık yargılardan apaçık olmayanları çıkarsamanın kurallarını araştıran, metafizik tartışmalara kapalı bir disiplin olarak görülmeye başlamıştır. Aristoteles’in kategorilerinin veya burhânî bilim teorisinin bu yeni şemada çok az yeri vardır ya da hiç yeri yoktur. (Aşağıda görüleceği üzere, on yedinci ve on sekizinci asırlarda hem Safevî İran’ında hem de Doğu Akdeniz ülkelerinin Hıristiyan Arapları arasında bu gelişmeyi tersine çevirmeye ve mantık ile Aristoteles felsefesi arasındaki bağı yeniden kurmaya yönelik bazı çabalar gözlemlenir.) İlk dönem Arap Aristotelesçilerinin Organon’un bir parçası olarak gördüğü (Black 1990) Aristoteles’in Topikler’i ve Retorik’i de büyük ölçüde mantığın dışında görülür olmuştur. Cedel, âdâb-ı bahs (tartışma kuralları) ve hitabet ise meânî ve beyân isimleriyle bağımsız birer disiplin olarak medreselerde okutulmuştur.

Yeni-Platoncu Aristoteles fizik ve metafiziğiyle bağları zayıfladığı veya koptuğu ölçüde mantık başka disiplinlerle, özellikle fıkıh, kelâm, gramer ve hitabet ile yeni bağlar geliştirir. Fıkıh usulü ve kelâm üzerine yazılan sonraki elkitapları mantıktan alınan teknik terim ve argüman formları ile doludur. Bu elkitaplarından bazıları, söz gelimi Mısırlı âlim İbnü’l-Hâcib’in (ö. 646/1249) etkili fıkıh usulü eseri Muhtasaru’l-Müntehâ (Nihai Olan’ın Özü) ve İranlı âlim ve kadı Beyzâvî’nin (ö. 691/1292) felsefî-kelâm kitabı Tavâli‘u’l-envâr (Nurların Doğuşu), mantığa dair bir giriş bölümü içerir (İbnü’l-Hâcib 2006; Beyzâvî 1991). Kahire’de yaşamış olan nahivci İbn Hişâm’ın (ö. 761/1360) önemli çalışmalarında Arapçanın sentaksına ilişkin anahtar kavramların tanımları tartışılırken mantık terminolojisine telmihte bulunulur ki, burada açıkça okuyucunun temel mantık konularına aşina olduğu varsayılmıştır (İbn Hişâm 2007). Aynı varsayım hitabetle ilgili sonraki Arapça eserlerde, örneğin Hatîb el-Kazvînî’nin (ö. 739/1338) son derece etkili elkitabı Telhîsu’l-Miftâh’ta (Anahtar’ın Özeti) ve eserin sonraki şerhlerinde de (Kazvînî 2004) belirgindir. Nahiv ile Yunan kökenli mantık arasında İslam’ın ilk asırlarında ortaya çıkan karşıtlık ise on ikinci yüzyıldan sonra artık görünürlüğünü kaybetmiştir.

Bu dönemden günümüze ulaşan Arapça ders kitaplarının, şerh ve haşiyelerin bolluğu, Avrupa tarihçilerinin “geç ortaçağ” ve “erken modern” olarak adlandırdıkları dönemde, mantık araştırmalarının yaygınlığına işaret eder. Sadece Türkiye’de bile, 1300-1800 yılları arasında istinsah edilerek günümüze ulaşan dört binden fazla yazma, Türkiye Kültür Bakanlığı’nın web sitesinde (www.yazmalar.gov.tr) “Türkiye’nin farklı kütüphanelerinde mevcut” olarak listelenmiştir. Mevcut materyalin zenginliğine rağmen İslam medeniyeti içinde mantığın tarihiyle ilgili araştırmalar henüz emekleme aşamasındadır. İbrahim Madkour’un L’Organon d’Aristote dans le monde arabe {Arap Dünyasında Aristoteles’in Organon’u} (1934, 2. bsk.: 1969) adlı kitabı alandaki ilk dikkate değer çalışmadır (Madkour 1934, 1969). Ancak geleneğin İbn Sînâ (ö. 428/1037) sonrasında çözülmeye başladığına dair büyük ölçüde masabaşında üretilen varsayımıyla on birinci yüzyıl sonrası gelişmelerini sadece sekiz sayfada geçiştirmiş olması, çalışmanın önemine gölge düşürmüştür. Nicholas Rescher’in 1960’larla 70’lerin başındaki çalışmaları kısmî bir düzeltme getirir, çünkü Rescher araştırmalarını on üçüncü yüzyıla değin uzatır ve bu yüzyılın meşhur ders kitabı, Necmeddin el-Kâtibî’nin (ö. 675/1276) er-Risâletü’ş-Şemsiyye’sinden (Şemseddin’e Risâle) oldukça gelişmiş bir zamansal ve kipli mantık sistemi çıkarmayı başarır (Rescher 1974). O, ayrıca The Development of Arabic Logic (1964)[1] başlığıyla sekizinci ve on beşinci yüzyıllar arasındaki dönemi kapsayan biyo-bibliyografik bir araştırma da yayınlamıştır (Rescher 1964). Bu çalışmalar İbn Sînâ sonrası İslam mantığı araştırmalarına kayda değer bir ivme kazandırmıştır. Tahmin edilebileceği üzere, Rescher’in bazı varsayım ve kabulleri sonraki araştırmalarda düzeltilmiş ya da tamamen terk edilmiştir. Örneğin İslam mantık geleneğinin on üçüncü yüzyıl sonrasında hızlı bir şekilde gerilediğini ve on beşinci yüzyıl itibariyle de düpedüz “şerh tellallığı”na (commentary-mongering) dönüştüğünü varsayar. Doğası gereği şerh ve haşiye yazım türlerinin detaylara boğulmuş ve orijinallikten yoksun olduğu önkabulüne dayanan bu düşünce, alanın uzmanları arasında şimdilerde artık kabul görmemektedir. Fakat bugün Rescher’in iddialarını düzelten ya da revize edenler dahi onun çığır açıcı çabalarına çok şey borçludur.

1950’lerde Nicholas Rescher ile aynı zamanda Princeton Üniversitesi’nde bulunmuş olan Rudolf Mach da geç dönem İslam mantığının yeniden keşfedilmesi noktasında belli bir rol oynamıştır. Mantık ve diyalektik üzerine özellikle geç dönemlere ait çok sayıda Arapça yazmanın toplanması, bir ölçüde, uzun yıllar Princeton Üniversitesi Kütüphanesi’nde İslam yazmaları küratörü olarak görev yapan Mach sayesinde gerçekleşmiştir. Bu yazmaları o, Catalogue of Arabic Manuscripts (Yahuda Section) in the Garrett Collection (1977) başlıklı abidevi eserinde büyük emek vererek tasvir etmiştir (Mach 1977). Mach 1981 yılında vefat ettiğinde Princeton’daki Arapça yazma eserlerin yeni serisinin kataloğu üzerinde çalışıyordu. Nitekim bu çalışması Eric Ormsby tarafından sürdürülmüş ve 1987’de Handlist of Arabic Manuscripts (New Series) in the Princeton University Library başlığıyla yayınlanmıştır. (Mach & Ormsby 1987). Bu iki katalog ve bunlarla birlikte Rescher’in The Development of Arabic Logic’inden bu yana yayınlanan diğer kataloglar, örneğin İstanbul Topkapı Sarayı Kütüphanesi, Bankipore Khuda Bakhsh Halk Kütüphanesi, Rampur Raza Kütüphanesi ve Rabat Millî Kütüphanesi’nin zengin yazma koleksiyonlarının katalogları İslam mantık tarihi açısından önemli birer kaynaktır (Karatay 1966, Khuda Bakhsh 1963-, Arşî 1971, Hattâb 1985). Mach’ın öğrencilerinden Larry Miller ise İslam dünyasında cedelin gelişimine ilişkin çığır açıcı ve çokça atıf alan doktora tezini 1984’te tamamlamıştır.[2]

Rescher’in on üçüncü yüzyıl sonrası döneme yönelik küçümseyici tavrı Batılı uzmanlar arasında 1990’lara kadar etkisini sürdürmüş (bkz. örneğin, Maroth 1989, 216 vd.; Arnaldez [1991] EI2; ve Inati 1996), ancak o zamandan bu yana bu tavır giderek yetersiz görülmeye başlamıştır. 2000’lerin ilk on yılında çıkan bir dizi makalesinde John Walbridge, Rescher’in toptancı olumsuz değerlendirmesi haklı bile olsa, geç dönem İslam skolastik kültüründe mantığın rolüne ilişkin cevaplanması gereken tarihî ve kültürel sorular bulunduğunu öne sürmüştür (Walbridge 2000, 2002, 2003). Aynı dönemde Tony Street de İslam mantık tarihinin farklı yönlerine dair etkili bir makale dizisine başlamıştır (Street 2000, 2002, 2004, 2005a, 2005b, 2008).[3] Street, Rescher’in on birinci, on ikinci ve on üçüncü yüzyıllardaki İslam mantığı hakkında zaman zaman spekülatif olabilen değerlendirmelerine, dikkatlice düzenlenmiş ve metinlerle desteklenmiş düzeltmeler getirmektedir. Bu sayede bugün o dönemdeki, özellikle de kipli mantık alanındaki gelişmeler hakkında çok daha sağlam bir kanaate sahibiz. Street ayrıca geç dönem eserleri okuma zahmetine girmeden, sadece şerh ve haşiyelerin yaygın olmasından hareketle geç dönem İslam geleneğinin gerilemiş olduğunun çıkarılmasına itiraz eder. Yine bu dönemde Rob Wisnovsky geç dönem İslam felsefe ve felsefî kelâm geleneklerinin daha kapsamlı bir şekilde yeniden ele alınması konusunda ısrarcı olmuş; şerh ve haşiye edebî türlerinin daha titiz değerlendirilmesi çağrısında bulunmuştur (Wisnovsky 2004, 2013, 2014). Street ve Wisnovsky’nin öğrencileri, danışanları ve arkadaşları geç dönem İslam mantık geleneğinin tarihiyle ilgili pek çok monografi, makale, edisyon ve çeviri üretmişlerdir (bkz. Ahmed, El-Rouayheb, Strobino ve Young’ın kaynakçada yer verilen çalışmaları).

Son yıllarda İslam dünyasında modern-öncesi felsefe ve mantık eserlerinin tahkikine yönelik yeni yeni gelişmeye başlayan bir ilgi görülmektedir. Her ne kadar bu ilgi Türkiye ve Arap ülkelerinde son zamanlarda önemli bir ivme kazanmışsa da İranlı bilim insanları bugüne kadar bu tahkik faaliyetinde daha büyük bir rol oynayagelmişlerdir. İran’da İslam felsefe ve mantık geleneği kesintiye uğramadan günümüze ulaşmıştır ve ülkedeki entelektüeller bu geleneğin on ikinci ya da on üçüncü yüzyıllarda sona erdiğine inanmayacak kadar iyi yetişmiş durumdadırlar. Özellikle mantık alanında, son zamanların dikkate değer çalışmaları arasında şunlar sayılabilir: Fahreddin er-Râzî’nin el-Mülahhas (Özet) isimli felsefe ansiklopedisinin mantık bölümünün, Molla Sadrâ’nın (ö. 1045/1635) et-Tenkîh (İnceleme) başlıklı mantık elkitabının, Muhammed Yûsuf et-Tahrânî’nin (1104/1692 yılında hayatta) mantık eseri Nakdü’l-usûl’ün (İlkelerin Eleştirisi) ve yalancı paradoksu üzerine on beşinci, on altıncı ve on yedinci yüzyıllara ait bazı risalelerin Âhad Farâmerz Karamelikî tarafından yapılan tahkikleri; Kutbüddin er-Râzî (ö. 766/1365), Molla Sadrâ, ve Mîr Zâhid el-Herevî’nin (ö. 1101/1689-90) “kavram ve yargı” (tasavvur ve tasdîk) hakkındaki çalışmalarının Mehdî Şerîatî tarafından zengin notlarla birlikte yapılan tahkikleri; İbn Kemmûne’nin (ö. 684/1284) el-Kâşif (Keşfeden) başlıklı felsefe ansiklopedisi ile Mîr Dâmâd’ın (ö. 1041/1631) el-Ufuku’l-mübîn (Açık Ufuklar) adlı eserinin Hâmid Nâcî İsfahânî tarafından yapılan tahkikleri ve Esîrüddin el-Ebherî’nin (ö. 663/1265) bazı mantık eserlerinin Mehdî Azîmî tarafından yapılan tahkikleri.

Son zamanlarda yapılan bu çalışmalar, 1200’den 1800’e kadar İslam mantık tarihinin genel bir görünümünü veren ve Rescher’in The Development of Arabic Logic’ine hem bir düzeltme hem de saygı gösterisi olması hedeflenen bu eserin yazılmasını mümkün kılmıştır. Rescher’in kitabı gibi bu çalışma da kısmen biyo-bibliyografiktir. Aşağıdaki her bir bölüm, belli bir zaman dilimi ve coğrafyadaki genel gelişmelere yönelik bir giriş yazısı ile öne çıkan isimlerin yaşamı ve eserleri hakkında tartışmalar içermektedir. Burada hangi isimlerin öne çıktığına ya da çıkmadığına karar vermek elbette her zaman çok kolay değildir. Bu durum özellikle de geç dönemler için geçerlidir, çünkü bir yandan bu dönemlerden daha fazla malzeme günümüze ulaşmıştır ve bir yandan da bugünden geriye bakmanın avantajı ile erken dönemlerin etkili mantıkçılarının kimler olduğunu tespit etmek daha kolaydır. Oysa on dokuzuncu ve yirminci yüzyılların pek çok yerde İslam mantık geleneğini sona erdiren köklü değişimlerin hemen öncesinde eser vermiş olan bilginler söz konusu olduğunda bunu belirlemek daha zordur. Genel olarak, özgün olduğu izlenimini veren, eserleri çokça istinsah edilip tartışılmış veya dikkat çekecek ölçüde velut olan ya da belli tarihsel eğilimleri yansıtan mantıkçılar bu çalışmaya dâhil edilmeye çalışılmıştır. Alana ilişkin araştırmaların günümüzde ulaştığı düzey düşünüldüğünde hangi mantıkçıların bu kriterleri sağladığına ilişkin kanımız elbette yüzeyseldir ve dolayısıyla bazı isimlerin burada ele alınmasından ve diğer bazılarının dışarıda bırakılmasından dolayı hayal kırıklığına uğrayacak bazı okuyucular olabilir. Fakat elinizdeki çalışma gibi, genel görünümü vermeyi amaçlayan bir eserde bazı zor seçimlerin yapılmasının kaçınılmaz olması yanında kitapta incelenen altı asır boyunca mantık alanında Arapça eser vermiş her bir mantıkçıya burada yer vermek de açıkça imkânsızdır.

  • [1] Bu çalışma İslam Mantık Tarihi (İstanbul: Litera, 2018) adıyla Ahmet Kayacık tarafından Arapça çevirisi üzerinden Türkçeye kazandırılmıştır. (çev. notu)
     
  • [2] Bu tez, Islamic Disputation Theory The Uses and Rules of Argument in Medieval Islam (Cham: Springer, 2020) adıyla yayınlanmıştır. (çev. notu)
     
  • [3] Bu makalelerden bazıları Harun Kuşlu tarafından İslam Mantık Tarihi (İstanbul: Klasik, 2014) başlığı altında derlenerek Türkçeye çevrilmiştir. (çev. notu)
     

Türkçe Çeviriye Önsöz

The Development of Arabic Logic, 1200-1800 başlıklı çalışmamın Türkçeye çevrilmesi benim için oldukça sevindirici oldu; çünkü geçtiğimiz yıllarda Türkiye’nin eşsiz yazma eser koleksiyonlarından ve Arap ve İslam entelektüel geleneği konusunda imrenilesi bir birikime sahip Türk akademisyenlerle yaptığım tartışmalardan ziyadesiyle istifade ettim. Dolayısıyla bütün bunların sonuçlarının Türk okuyucusuyla paylaşılması gayet yerinde oldu.

Son yıllarda Orta Doğu’da; Türkiye’de, İran’da ve Arap dünyasında mantık ve felsefe tarihine yönelik bir ilgi patlaması yaşanmaktadır. Yeni yazmalar keşfedilmekte, yeni neşirler yapılmakta ve yeni araştırmalara girişilmekte. Bu da demektir ki bu çalışmada erişilen bazı sonuçlar devam eden araştırmalar neticesinde kaçınılmaz olarak düzeltilecek yahut tekmil edilecektir. Ümidim şudur ki çalışma, bölgenin mantık ve felsefe geleneklerinin sahip olduğu zenginlikleri keşfetme yolunda araştırmacılara her hâlükârda yardımcı olacaktır.

Türkçe çeviriyi hazırlama noktasında gösterdiği özenli çalışma için Yusuf Daşdemir’e teşekkür ediyorum. Kendisi, çevirmenliğin ötesine geçerek sorduğu sorular ve dikkat çektiği noktalar ile çalışmada değişiklikler ve eklemeler yapılmasına vesile olmuştur. Bu nedenle de Türkçe çeviri İngilizce orijinalinden daha güncel durumdadır ve bu da büyük ölçüde çevirmenin çabaları sayesinde gerçekleşmiştir.

Khaled El-Rouayheb
31 Mayıs 2021

KAYNAK: HABER7
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.