Gençlere Allah, şefkatle bağrına basan bir güç olarak anlatılmalı!
Günümüzde gençler arasında yaygın olan inanç krizini değerlendiren tasavvuf araştırmacısı Prof. Dr. Reşat Öngören, gencin öz güveni zirvedeyken başka bir güç (Tanrı) tarafından yönlendirilmesini ya da sınırlandırılmasını özgürlük alanına müdahale olarak gördüğünü dile getirerek, “Bu kurallar kendisine bir dayatma şeklinde sunuluyorsa o zaman bu kuralları koyan gücü (Tanrı) düşmanı gibi algılamaya başlıyor.” dedi.
Prof. Dr. Reşat Öngören: “Gençlere Allah’tan söz ederken hem yaşam süresince hem de yaşamdan sonra onu koruyan ve kollayan, her işinde ona destek olan, adeta onu bir anne ve baba şefkatiyle bağrına basan bir güç olarak tanımlamak gerekir.”
Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Reşat Öngören, son dönemde gençler arasında görülen inanç krizi konusunu değerlendirdi.
Gençler ateizm ve deizme nasıl yöneliyor?
Genç yaştaki insanın çoğunlukla sağlıklı ve güçlü hissettiği için birçok hususta başkasına ihtiyaç duymadığını ya da ileride muhtaç olabileceğini düşünmediğini dile getiren Prof. Dr. Reşat Öngören, “Bir de maddi imkanları yerindeyse; ki bugün geçmişe göre toplumun maddi refah düzeyi son birkaç senedir yaşanan ekonomik krize rağmen yüksek seviyededir, bu duygu daha kolay karşılık buluyor. Bu şartlarda gencin öz güveni zirvede olduğundan başka bir güç (Tanrı) tarafından yönlendirilmesini ya da sınırlandırılmasını özgürlük alanına müdahale olarak görüyor. Yaşam sürecinde uymak zorunda olduğu bir takım maddi ve manevi kurallardan söz edilmesi onu ciddi manada huzursuz ediyor. Hele bu kurallar kendisine bir dayatma şeklinde sunuluyorsa o zaman bu kuralları koyan gücü (Tanrı) düşmanı gibi algılamaya başlıyor. Bu ise onu, kural koyucuyu inkar etmeye (ateizm) ya da en azından hayata müdahale etmeyen, etmemesi gereken bir güç olarak tasavvur etmeye, yani ‘deizm’ algısına yönlendiriyor.” dedi.
Peygamber Efendimiz ‘ürkütmeyin, müjdeleyin’ buyuruyor
Gençlere Allah’ın nasıl anlatılması gerektiğine de işaret eden Prof. Dr. Reşat Öngören, şöyle devam etti:
“Gençlere Allah’tan söz ederken hem yaşam süresince hem de yaşamdan sonra onu koruyan ve kollayan, her işinde ona destek olan, adeta onu bir anne ve baba şefkatiyle bağrına basan bir güç olarak tanımlamak gerekir. Nitekim Peygamber Efendimiz ‘ürkütmeyin, müjdeleyin’ buyuruyor.
Kur’an-ı Kerîm’de insanın gerçek dostunun sadece Allah olduğu özellikle vurgulanıyor
Dinimiz bizden meşru herhangi bir işe başlarken “besmele” çekmemizi, “Bismillâhirrahmânirrahîm” dememizi istiyor. Besmelenin manası koruyan, kollayan, hatalara göz yuman ve bağışlayan, merhameti ilke edinmiş Allah’ın adıyla demek. Her işe Besmeleyle başlamak demek, her işte Allah’ın esirgemesini ve merhametini hissetmek demek. Yani insan bir işe koyulurken, ideallerini gerçekleştirirken ona yol gösteren, onu koruyup kollayan, ona yardım eden, birtakım kusurları olursa onları bağışlayan ‘süper gücün’ desteğini almış oluyor.
Böyle bir Tanrı insanın rakibi ya da düşmanı değil, onun en yakın dostu demektir. Kur’an-ı Kerîm’de insanın gerçek dostunun sadece Allah olduğu özellikle vurgulanıyor. Dosttan gelen bir takım uyarı ve kurallar ise tabii ki onun huzuru ve mutluluğu için olacaktır.”
İnsan birtakım sıkıntılarla karşılaştığında yardım alacak bir güç arayışına giriyor
Hayatta mal, mülk ve sıhhat bakımından her şey yolunda giderken maddi ve manevi bir yardımcıya, yol gösterecek bir rehbere ihtiyaç duymayan, dolayısıyla böyle bir varlığı yanında hissetmeyen insanın, şartlar değişip birtakım sıkıntılarla karşılaştığında sığınacak bir yer, yardım alacak bir güç arayışına girdiğini de anlatan Prof. Dr. Reşat Öngören, “Bulamayınca karamsarlık ve ümitsizliğe düşerek kendisini boşlukta hissediyor. Bu durumda sonunun nereye varacağını kestiremediği, akıbetinden emin olmadığı birtakım yollara; sapkın, yanlış ve batıl çözümlere baş vuruyor. Zamanla bunun işe yaramadığını fark edince de sıkıntılarını unutmak adına hayatını tamamen mahvedecek bağımlılık oluşturan çözümlere yöneliyor. Hatta hayattan kopması kaçınılmaz hale geliyor; intiharı bir kurtuluş olarak görmeye başlıyor.” diye konuştu.
‘Zikir’ Allah’a güven duygusunun devamını sağlıyor
Tasavvufa göre Allah tanımına da dikkat çeken Prof. Dr. Reşat Öngören, “Tasavvufa göre öncelikle Allah, kuluna ceza veren, onun özgürlüğünü ve isteklerini kısıtlayan bir varlık değil, aksine kuluna destek olan onun iyiliğini düşünen, rızkını veren, hastalıklarını iyileştiren bir ‘süper güç’ tür. Tasavvuf eğitiminin esasını oluşturan ‘Allah’ı devamlı anma ve O’nu hatırdan hiç çıkarmama eylemi’, yani ‘zikir’, her işe ‘besmele’ ile başlama prensibiyle birleştirildiğinde şöyle bir durum ortaya çıkmış oluyor: İyi zamanlarında seni destekleyen süper güç, sıkıntılı anlarında daha çok sana yardımcı olacak demektir. Allah’ı hatırda tutmayı sürdürmekle (zikir) bu duygu insanda canlılığını kaybetmeyecek, en kötü zamanında bile ümitsizliğe kapılmasını önleyecektir. Çünkü ‘zikir’ Allah’a güven duygusunun devamını sağlıyor.” dedi.
Zikir, Allah’ın adını, güzel isimlerini belli aralıklarla belli sayılarda tekrarlamaktan ibaret değil…
Öte yandan tasavvufun zikirden anladığı şeyin, Allah’ın adını, güzel isimlerini belli aralıklarla belli sayılarda tekrarlamaktan ibaret olmadığını kaydeden Prof. Dr. Reşat Öngören, “Uzay, yıldızlar ve galaksilerden, denizlerin dibindeki hayat çeşitliliğine kadar Allah’ın yaratıklarının güzelliği karşısında büyülenmek de O’nu içten, derinden zikretmek demektir. İnsan bu idrak seviyesinde yaşarken, birtakım sıkıntılar karşısında Tanrı’ya olan güveni, bağlılığı ve sabrı daha da pekişmektedir. Bu ise insanın çile çekerken bile mücadele azmini arttırmakta ve birtakım yanlışların peşine gitmekten onu alıkoyabilmektedir.” diye konuştu.
Ayet ve hadisler bir bütün olarak ele alınmalı
Dinin temel referanslarına; Kur’an ayetleri ve hadisi şeriflere göre Allah’ın her yerde her şeyi kuşattığı, insanın yanında, ona şah damarından daha yakın olduğunun açıkça belirtildiğini dile getiren Prof. Dr. Reşat Öngören, şöyle devam etti:
“Ancak ‘deizm’i önlemek adına bu kadarını söyleyip bırakmak, bir başka inanç krizine, yani Allah’ı evrenle iç içe, evrende mekan tutan, hatta evrenin ta kendisi olan bir güç olarak (panteizm) algılamaya sebep olabilir. O yüzden dinin temel referanslarına bir bütün olarak bakmak ve Allah’ın aynı zamanda mekan ve zaman kaydı altında bulunmadığı gerçeğini de dile getirmek gerekir. Aslında bu insan mantığına göre bir paradokstur. Fakat Kurân-ı Kerim’de Allah kendisini paradoksal biçimde ‘Hem ilk hem son hem görünen hem görünmeyen’ olarak tanımlamıştır. O yüzden ayet ve hadisleri bir bütün olarak ele almalı ve ‘Allah hem evrende içkin hem de evrenden aşkın’ demek en doğrusudur.”
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı