Kılıçdaroğlu’nun 9-13 Ekim tarihlerinde gerçekleşen, kimilerinin icazet gezisi diye yorumladığı, gezi programında sürpriz bir şekilde yanındaki …
Kılıçdaroğlu’nun 9-13 Ekim tarihlerinde gerçekleşen, kimilerinin icazet gezisi diye yorumladığı, gezi programında sürpriz bir şekilde yanındaki gazetecileri de atlatarak Washington’a gitmek için aldığı uçak biletini yakıp yolu arabayla gitmesi ve oluşa 8 saatlik gizem hala aydınlanamadı. Gezi sonrası yapılan açıklamalar ise insanları ikna etmekten çok uzak.
Sabah yazarı Mahmut Övür “8 saatlik kayıp” haberini ilk yapan Habertürk yazarı Oray Eğin’e dikkat çekerek köşesinde “Peki bunun planlı olmadığını kim söyleyebilir?” sorusuna cevap aradı.
İşte Mahmut Övür’ün yazısındaki ilgili o kısım;
ABD gezisi, CHP’nin ve tabii ki Kemal Kılıçdaroğlu’nun peşini bırakmayacak ve daha çok tartışılacak. Çünkü yapılan açıklamalar kimseyi ikna etmedi. Hem geziyle hedeflenen görüşmelerin gerçekleşmemesi hem de Kılıçdaroğlu’nun 8 saat ortadan kaybolması nereden bakarsanız bakın soru işaretleriyle dolu.
Şu tabloya bakın, Türkiye’deyken gezinin en önemli amacı Kılıçdaroğlu’nun ABD’nin “solcu” siyasetçisi Bernie Sanders’le görüşmesiydi. Ama görüşemeden geri döndü.
Gezinin neresine dokunsanız, şüphe var. Mesela geziyi, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun vekili Selçuk Sarıyar planlamış. Sarıyar, Sanders’in siyasi ekibi içinde yer alan biri. Ama buna rağmen Kılıçdaroğlu’nu Sanders’le görüştürememiş. Daha doğrusu Sanders görüşmek istememiş.
Peki bunun planlı olmadığını kim söyleyebilir?
Bundan daha vahimi ise “8 saatlik kayıp” olayı… Bu skandalı kamuoyuna ilk duyuran isim, yanındaki gazeteciler değil, geziyi lobilerden izleyen Oray Eğin’di.
Önemli bir haber olduğu tartışılmaz. Ancak ortada şöyle bir soru var: Bu haber sadece bir gazetecilik olayı mıydı yoksa “icazet” vermeyenlerin istihbarat çalışmasının sızdırılması mıydı?
Eğer ABD ve en önemli aparatı FETÖ, Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını istemiyorsa bu haberi sızdırmaktan daha kolay ne var?
ABD derin aklı için oyuncak düzeyinde bir operasyon. Onlarca hükümet devirmiş, darbe yaptırmış, ekonomik tetikçiler kullanmış bir ülkeden söz ediyoruz.
İlginç olan böylesine önemli bir haberi veren Eğin’in daha ikinci gün pişman olması… İkinci yazısında Kılıçdaroğlu’nu öve öve bitiremiyor ve birden onun “iyi bir insan olduğunu” hatırlayarak şöyle diyor:
“Sanki kalbinde en ufak bir kötülük beslemeyen, herkese iyilik yapmak isteyen bir aile büyüğü gibi adeta.”
Sonra da “derin” bir siyasi analiz yapıyor:
“Belki de kurnazlık yaptığı tek alan kendi koltuğunu korumak. Onun dışında dolap çevirmeyi, komplo kurmayı, hele hele uluslararası bir komplonun parçası olmayı bırakın organize edecek, aklından dahi geçirecek biri değil gibi.”
Allah Allah… Silk Road Enstitüsü raporunda öngörülenin, “kaset komplosu” ile yerine getirilmesine ses çıkarmayıp Deniz Baykal’ın koltuğuna oturan o değil miydi?
Dahası, FETÖ’nün 17-25 Aralık yargı darbesine bel bağlayıp “Bu hükümet gidecek, başbakan kaçacak” diyen, 15 Temmuz darbe ve işgal girişimine karşı destansı direnişi “kontrollü darbe” diye FETÖ ağzıyla itibarsızlaştıran o değil miydi?
Bütün bunlar “komploların parçası” olmak değil de neydi?
Ne diyeyim, Eğin, ne de olsa eski bir “Karanlık Oda” mensubu olmanın gereğini yapıyor. Öyle pişman olmuş ki, araya “o lüzumsuz teğmen” kılçığını da atarak kendi deyimleriyle “yalakalıkta” sınır tanımıyor.