Yandaş medyada bu ülkenin ekonomisiyle ilgili ne konuşuluyor, ne yazılıyorsa vatandaşlarımız tersinin doğru olduğuna inansın. Ekonomik bütün …
Yandaş medyada bu ülkenin ekonomisiyle ilgili ne konuşuluyor, ne yazılıyorsa vatandaşlarımız tersinin doğru olduğuna inansın. Ekonomik bütün göstergeler bir ‘felaket’. Enflasyon aldı başını gidiyor. Akaryakıta her gün zam geliyor…
Abdüllatif Şener, Refahyol hükümetinde Maliye Bakanlığı yaptı. AK Parti hükümetinde Başbakan Yardımcılığı görevinde bulundu. Özelleştirme konusunda dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’la anlaşmazlığa düştü ve sonunda partisinden ayrıldı. CHP’den Konya Milletvekili olan, açıklamalarında sözünü esirgemeyen Şener, ülkemizin içinde bulunduğu şu günlere: “Daha iyi günlerimiz. Çünkü, bunların ekonomiyi toparlayacaklarına inancım yok” dedi. Şener, gündeme ilişkin konularda SÖZCÜ’nün sorularını şöyle cevaplandırdı:
GÜNLÜK 16 LİRA İLE YAŞIYORLAR
Ekonomik bütün göstergeleri “felaket” olarak niteleyen Şener, “Enflasyon almış gitmiş. Kur fırlamış. 7.30 olan dolar kuru yıl sonunda 13’e çıkmış. Dolar kurunu yüzde 82 artıracaksınız, sonra ‘düştü’ diyeceksiniz. Dolar kuru ve enflasyonu çıldırtmışlar. İşsizlik arttı. Faiz arttı 3 ay içinde hem kuru hem faizi arttırmıştı. Akaryakıta her gün zam geliyor” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ben 3-4 ay önce çiftçiye “Mazot 10 TL olacak” desem, “Olmaz” derdi. Mazot 15 oldu. Türkiye’de elektrik faturasından korkmayan bir aile bile yoktur. Doğal gazda, marketler de öyle. Türkiye’de 4 milyon insan TÜİK’in rakamlarına göre; günde 16 lira gelirle yaşıyor. Yani bir kilo un parası. Hiçbir dönemde olmadığı kadar da gelir dağılımı bozuldu. Gelirler herkesin alım gücü olarak azaldı. Bir ayda tüm asgari ücret eridi gitti. Gelirinde geçen yıla göre düşüş yaşadı. Daha 12 ayı çıkaracak. Çiftçi barut fıçısı gibi. Gübre, mazot, ilaç, yem hepsi zamlandı.
TOPARLAYACAKLARINA İNANMIYORUM
İktidardakilerin bugün söylediklerinin yarın tersini yaptığını kaydeden Şener; açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Benim, bunların ekonomiyi toparlayacaklarına inancım yoktur. Sürekli nutuk attılar. Şimdi ‘yüksek kur faydalı’ demiyorlar; düşürmeye çalışıyorlar. “Cari açığı kapadık” diyorlar ama şimdi yine artıyor. 7 milyar dolar bir aylık cari açık var. Halbuki tüm krizler 2001 krizi dahil cari açık hep kapanmıştır. Bunlar bir iki ay ‘kapandı’ diyorlar sonra tekrar görülüyor. Daha bu günler iyi günlerimiz.
İhracatçının maliyetleri yüzde 82 artmış. Hükümet ihracatçının yurtdışından getirdiği paraların yüzde 25’ini ‘TL yapacaksın’ diyor. Bunlar, üretimi caydırıyor. Yandaş medyada bu ülkenin ekonomisiyle ilgili ne konuşuluyor, ne yazılıyorsa tersinin doğru olduğuna inansınlar.”
Saygı Öztürk-Abdüllatif Şener
Kişiselleşmiş harcamaya dönüştü
Örtülü ödenek, o kadar kişileştirilmiş bir harcamaya dönüştü ki; Türkiye’de kişinin insafına kalmış. Eskiden yılda en fazla 10-15 milyon dolar harcama yapılırken, şimdi örtülü ödenek harcanması 3 milyar liraya yakın. Bu devasa para sadece bir kişinin uhdesine teslim edilmiş ve onun isteğine göre harcanıyor. Bunun denetimi de yapılmıyor.
Örtülü ödeneği kullanan için kullanımı kolaydır. Cebinizdeki para olsa bu kadar kolay harcayamazsınız. Ama örtülüde öyle değildir. Harcamayı kimse konuşamaz, nereye kullanıldığını somut olarak söylemek bile suç kapsamına giriyor. Devletin hiçbir denetim mekanizması bu işe girmiyor. Yani ne Yargı, ne Sayıştay ne de iç denetim var. Kendinizin şahsi paranız gibi talimatı verirsiniz harcarsınız.
Eskiden örtülü ödenek kullanımı başbakanın yetkisinde bir harcama kalemiydi. 2015 yılında meclisten bir kanun çıktı hem başbakanlığına hem de Cumhurbaşkanlığı’na verildi. Cumhurbaşkanı ihtiyaç duyduğunda başbakanlığına söyler, örtülü ödeneği kullanırdı. Erdoğan Cumhurbaşkanı olunca hemen bir yasa çıkarıldı. Sırf onun talebi üzerine cumhurbaşkanlığına da örtülü ödenek çıktı.
MALİYE BAKANI BİLMEZ
2018 yılında başbakanlık kaldırılınca örtülü ödenek Cumhurbaşkanlığında oldu. İstihbarat bağlantılı çalışan MİT, Emniyet ve Jandarmanın da örtülü ödenekleri var. Eskiden de tartışılırdı nereye harcanıyor diye. Her ne kadar Maliye Bakanlığı’yla bağlantılı görünse de Maliye Bakanı bu paranın nereye aktarıldığını bilmez.
Cumhurbaşkanı bir bakan, bir de memur görevlendirir. Bir yere lazım olduğu zaman talimat verir, memur evrağı hazırlar; ilgili bakan nereye gönderileceğiyle ilgili imzalardı. Ben 5 sene baktım. Nereye aktarıldığına bakardım.
TEK SAYFALIK TUTANAK
Bu harcamalar aylık olarak düzenlenir. Bir kağıda: “Bu ay şu kadar para harcanmıştır. Belgeler incelenmiş, hesabın usulüne göre tutulduğu, rakamın uygun olduğu tespit edilmiştir” denilir. O belge Maliye Bakanı ve Cumhurbaşkanı tarafından imzalanıp kaldırılır. Maliye Bakanı zaten harcamaların nerelere yapıldığını incelemez, gelen tutanağı imzalar.
Biz de, örtülü ödenek kullanımı yıldan yıla artıyor ama örneğin Almanya’da örtülü ödenek diye bir şey yok. Bir çok ülke bütün harcamalarını normal bütçe tertibi içinde yapılmasını esasa bağlanmış. Bu konu biraz da demokrasinin gelişmesiyle bağlantılı kurumların işlevselliğiyle ilgilidir. Ülkemizde demokrasi tam oturmuş diyemeyeceğim. Son 20 yılda kamu kurumlarının savrulduğunu kurumsal kültürlerini hiyerarşik düzeni hepsini kaybettiklerini söyleyebiliriz.
AK Parti-CHP ARASINDAKİ FARK
AK Parti iktidarında partinin en güçlü isimlerinden olan ve bugün en çok eski partisini eleştiren CHP Konya Milletvekili Abdüllatif Şener’e, “İki parti arasında ne gibi farklar var?” diye sordum. İşte Şener’in ilginç bir anıyla birleştirip anlattıkları:
“Ben ve Abdullah Gül o dönemde Başbakan Yardımcısı idik. Partinin kongresi var. Daha önceki kongre, hükümet kurulmadan önce gerçekleştiği için parti meclisine girmişiz, ikimiz de genel başkan yardımcısıyız. İkimiz de bakan olduğumuz için tüzük gereği genel başkan yardımcılığımız düşüyor. Biz bakanken yeni bir kongre yapılıyor. Bakan da olsan partinin yönetim kurulunda olmak çok önemli bir prestijdir.
Cumartesi kongre var. Cuma günü Gül, geldi “Yarın kongre var. Başbakanı bugün yalnız bırakmayalım” dedi. Benim odadan çıktık; başbakanın odasına gittik. Cuma namazına kadar yanından ayrılmadık. Birlikte Cuma’ya gittik. Çıkarken, “Erdoğan’ı rahat bırakalım” dedim. Gül, “Hayır yalnız bırakmayalım” diye ısrar etti. Akşama kadar oturduk ama kongre konusunu açmadan, parti meclisine kimin girdiğini bile sormadan oturuyoruz.
Kongre günü Gül’le yine yan yana oturuyoruz. Liste okundu. İkimiz de parti meclisine girmişiz. Siyasette genel başkanın yanında dolaşmak bile psikolojik olarak bile etkili. Şunu anlatmak istiyorum: AK Parti’de, Erdoğan’ın listesi oylamaya geliyor, hiç delinmeden kurultayda kabul ediliyor. AK Parti’nin bütün kurultayı böyledir. Hiç delinmemiştir.
CHP’li bir milletvekili olarak oyumuzu kullandık. Aman Allah’ım cıvıl cıvıl ne kadar çok kişi var “Ben listeye girmek istiyorum” diyen ve propagandasını yapıyor. Genel merkez bir liste yapıyor, sonra bakıyoruz liste dışında bireysel olarak girmek isteyen çok fazla aday var. Bireysel olarak aday olanlar da listeye girebiliyor. Parti içi demokrasi var. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi? AK Parti de bunu göremezsin. Örneğin; AK Parti’de bir milletvekili aday olmaya kalkarsa üstü çizilir ve bir daha milletvekili de olamaz.”