Ukrayna kriziyle birlikte Batı’da yeniden ‘jeostratejik önemi’ vurgulanan Türkiye, bir kez daha ‘güvenlik tehditleri’ temasıyla Suriye’ye yönelik yeni harekata girişmeyi gündemine aldı. 2019’da durdurulan operasyonda Ankara’nın hem Fırat’ın doğusu hem de batısı için ABD ve Rusya ile mutabakatları bulunuyorken, İdlib’deki cihatçı gruplarla da bağlantılı yaratılan statükoda da bir değişiklik bulunmuyor.
Bu koşullarda Ankara’nın kimi yorumcuların ülke içindeki ekonomik krizle de bağlantılandırdığı yeni harekat söyleminin nasıl hayata geçirileceği tartışılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan YPG’nin son dönemde saldırılarını artırdığı gerekçesiyle BM Şartı’nın 51. Maddesi uyarınca 2019’da kesilen harekatın tamamlanmasından söz ederken, Tel Rıfat ve Münbiç’i anması dikkat çekti.
Konu, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov‘un Ankara ziyaretinde de gündeme taşındı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Lavrov ile ortak basın toplantısında Türkiye’yle yapılan mutabakatların yerine getirilmediğini söyledi. Lavrov ise Türkiye’nin sınır güvenliği hassasiyetini anladıklarını vurgularken, Ankara-Moskova-Tahran bağlamındaki Astana sürecine dikkat çekti. Rusya Dışişleri Bakanı Türkiye ile Mart 2020’de İdlib’in terörist unsurlardan temizlenmesine ilişkin mutabakatın hayata geçirilmemiş olduğu mesajını da verdi. Özellikle Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin denetimi altındaki İdlib bölgesinde son dönemde ekonomik koşullardaki kötüleşmeye paralel olarak meydana gelen geniş çaplı protestolar da dikkat çekiyor.
Lavrov’un temaslarının hemen ardından Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın Russia Today Arapça’yla söyleşisi dikkat çekti. Esad, söyleşide Suriye topraklarına yönelik herhangi bir operasyona karşı devlet güçleri ve halk milisleriyle direnileceğinin altını çizdi.
Lavrov’un ziyareti sonrası Suriye başlığı etrafındaki gelişmeleri araştırmacı yazar Emir Aşnas ile konuştuk.
‘Rusya’nın buna kesin bir hayır demediğini düşünüyorum’
Emir Aşnas’a göre, Lavrov’un ziyaretinde Çavuşoğlu ile ortak basın toplantısında karşılıklı yerine getirilmediği belirtilen mutabakatlar anılırken, olası operasyona dair pazarlıkların sürdüğü ve Rusya’nın ‘kesin bir hayır’ demediği bir görüntü var:
“(Ortak basın toplantısında) Çavuşoğlu bu konudaki niyeti belirtti. Hem ABD hem de Rusya ile 2019’da ulaştıkları mutabakatlardaki sözlerin yerine getirilmediğini vurgulayıp geçti. Daha sonra bir soru üzerine konu yeniden gündeme geldi ve daha detaylı aynı sözleri tekrarlayınca, Lavrov bundan rahatsız oldu. ‘Taahhütlerimize sadığız ama İdlib mutabakatı da vardı’, demeye getirdi. Aslında burada pazarlıkların devam ettiğini anladım ve Rusya’nın buna kesin bir hayır demediğini düşünüyorum, müdahalesini o açıdan görüyorum. Rusya lideri Putin ile İran lideri Reisi arasında da bir görüşme oldu. Astana formatının önemine vurgu yapıldı. Dolayısıyla Rusya da bunu sürekli vurgulamaya çalışıyor.”
‘Esad Rusya televizyonu üzerinden çok net direnecekleri mesajı verdi’
Aşnas, buna karşılık Suriye’den son dönemde gelen tepkilere dikkat çekti. Suriye Dışişleri’nin ardından Esad’ın Russia Today televizyonuyla söyleşisine atıf yapan Aşnas, özellikle Suriye liderinin ordunun Türkiye’nin olası bir girişimine direneceğini çok net biçimde ifade ettiğini belirtti. Aşnas ordunun olmadığı yerlerde ‘halk milisleri’ atfına dikkat çekerken, Suriye ordusunun bunlara desteğiyle ilgili farklı yorumlar da bulunduğunu vurguladı:
“Suriye Dışişleri Bakanlığı bu gerginlik başladıktan sonra iki açıklama yaptı. Türkiye’nin tutumunu ve işgal tehditlerini uluslararası hukukun açık bir ihlali olmasının yanı sıra Astana sürecinin çıktılarına aykırı olduğunu belirtti. Bugün de Beşar Esad doğrudan Rusya televizyonuyla bir röportaj gerçekleştirdi. Burada işgale karşı olduğunu söyledi. Söyledikleri ilginç. Esad bu mesajı kendi televizyonlarından da verebilirdi. Başlı başına Rusya’nın resmi sayılan kanalı üzerinden vermesinin ayrı bir anlamı var. Bununla beraber çok da açık vermeyecek şekilde konuştu. Bir ölçüde de ne yapabileceklerinin altını çizmiş oldu. Esas itibariyle işgale karşı olduğunu söyledi. Şunu vurguladı, kendi ordusunun bulunduğu yerde direneceklerini ve karşı koyacak güçte olduklarını söyledi. Bunu söylerken de 2020 şubat ve martta İdlib’da iki ordunun karşı karşıya geldiğini hatırlattı. İki direnişin altını çizdi, kendi ordusunun ve halk direnişlerinin. Yani resmi ordu dışındaki milislerin. Türkiye’ye karşı direnirken de ordunun olmadığı yerlerde halk direnişinin olacağını söyledi. Burada hem Rusya hem SDG’ye hem Türklere mesaj var, ordumun olduğu yerlere girerseniz, savaşa gireceğim mesajı var, çok net. Fakat ordumun olmadığı yerde olursa da öbürlerine destek veririm diyor. Burada Kürtlere de bir mesaj verdiği, ‘Eğer bana bir rol vermezseniz, çok da ordumu tehlikeye atmayacak bir destek verebilirim, kaderinizle başbaşa kalırsınız’ diye yorumlayanlar da var.”
‘Tel Rıfat en zor yerden başlamak, Münbiç daha gri alan’
Erdoğan’ın operasyon için Tel Rıfat ve Münbiç’e işaret ettiğini anımsatan bunun Halep’in güvenliğiyle ilgili olduğunu vurgularken, yer seçiminin pazarlığı en üstten açmak anlamına gelebileceğini söyledi:
“Aslında Türkiye’nin son gerilimi tırmandırma uygulamasının bir özelliği var. Cumhurbaşkanı isim vererek Tel Rıfat ve Münbiç’i işaret etti. Dolayısıyla Esad’ın konuşmasıyla bunu birleştirirsek, Halep’in güvenliğine yönelik herhangi bir girişime karşı Suriye hükümetinin direneceğini düşünüyorum. Tel Rıfat seçeneği her ne kadar Türkiye tarafından dile getirilse de pazarlığa en zor yerden başlamak olarak değerlendiriyorum. Münbiç biraz daha gri ya da ortada bir alan. Rusya ile Amerika arasında. Dolayısıyla orada Amerika ve Rusya bir açılım verebilir mi, doğrusu ona bakmak gerek.”
‘Türkiye Suriye’nin yüzde 10.98 büyüklüğünde toprağını aldı ama…’
Ankara’nın bugüne kadar Rusya ve kısmen ABD ile anlaşarak Suriye topraklarının yüzde 10.98 oranındaki kısmını aldığını söyleyen Aşnas’a göre artık bunu sürdürmek zorlaşıyor. Astana formatının belli işlevi yerine getirse de sıkıntılı olduğunu aktaran Aşnas, Ankara’ya Münbiç etrafındaki küçük bir bölge için izin çıksa bile bunun sonuç değiştirici olamayacağını dikkat çekti:
“Türkiye bugüne kadar Rusya ve kısmen de ABD ile anlaşarak Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre Suriye’nin yüzde 10.98 büyüklüğünde toprağını aldı. Fakat bundan sonra bunu sürdürmek gittikçe daha çok zorlaşıyor. Rusya’nın da Suriye ile olan ilişkileri bir anlamda Rusya’nın geçmişte olduğu kadar Türkiye’nin elini bu konuda rahatlacak adımlar atmasını sağlayacak ilişkiler değil. Astana formatı yaşıyor ama yarı ölü durumda. Astana formatı esas itibariyle 4 tane bölgenin 6 Mayıs 2017 yılında dört tane çatışmasızlık ve gerilim düşürme bölgesinin kurulması amacıyla oluşturuldu. Bunlardan birincisi İdlib ve bitişiğinde Lazkiye, Hama ve Halep içindeki El Kaide ve diğer unsurların elindeki bölge idi. Diğerlerinde sorun çözümlendi ama İdlib duruyor. Aslında Astana süreci belli bir işlevi yerine getirdi ama orada bitti. Önümüzdeki hafta Astana’da toplanacaklar ama orada herhangi bir mesai alınması mümkün değil. Dolayısıyla Astana formatının kendisi de çatışmasızlık uygulaması da aslında geçici uygulamalar. Yani 6 aylık süreler için kurulan ve uzatılabilir. Bunların aynı mantıkla devam etme ihtimali kalmadı.”
‘Türkiye açısından Rusya ve ABD’ye dayanarak bölgeyi kontrolü altına alma politikasının sonuna gelindi’
Ankara’nın Münbiç bölgesinde küçük bir bölgeyi alma izni koparabileceğini ancak bunun sonucu değiştirmeyeceğini söyleyen Aşnas, son protesto dalgasına atfen Erdoğan yönetiminin kendi kontrolündeki bölgeleri yönetmekte zorlandığını anımsattı:
“Yarın Münbiç’in etrafına belki küçük bir bölgeyi alma izni çıkabilir ama bu şunu değiştirmiyor. Türkiye’nin özellikle Rusya ve ABD’ye dayanarak bölgeyi kontrolü altına alma politikasının sonuna gelindi. Türkiye, zaten kendi kontrolündeki bölgeleri de yönetemez durumda. Türkiye’nin kontrolündeki bölgeler ekonomik açıdan sefil durumda. En az Suriye yönetimindeki bölgeler kadar kötü bir ekonomik duruma sahip. En kötüsü de güvenlik açısından Suriye’nin en sıkıntılı bölgeleri. Bir sürü yağma, kaçırma ve kriminal suçların da engellenemediği, örgütlerin neredeyse her gün birbiriyle çatıştığı bir alan. Dolayısıyla bunu sürdürmek Türkiye açısından sıkıntılı, zaman geçtikçe bu risk artacak. İçeride seçimlerimiz var, buna yönelik bir şeye ihtiyaç var, ne yazık ki aynı kısır döngüde devam ediyoruz. Maalesef sadece hükümet de değil, başta CHP ve İYİ Parti olmak üzere muhalefetin de bir anlamda hükümetin -doğrudan olmasa dahi- Suriye’de yaptıklarını onaylayan gerekçe, mazaret üreten, meşrulaştıran bir tutum içinde olduklarını görüyoruz. Dolayısıyla buradan bir şey çıkmaz.”
‘Münbiç etrafında bir kısım toprak almak, PKK ile ilgili hiçbir önemli işi gerçekleştirmez’
Aşnas, Münbiç etrafında bir kısım toprak daha alınmasının PKK ile ilgili hiçbir önemli iş gerçekleştirilmesini getirmeyeceği değerlendirmesinde bulundu. Ankara’nın Suriye topraklarında elektrik firmalarıyla on yıllık sözleşmeler yapmasının ise bölgede ‘kalıcı olmayı istediği’ anlamına geldiğini belirten Aşnas, “Türkiye Cumhuriyeti’nin şüphesiz PKK ile ilgili güvenlik kaygıları var, YPG’yi Suriye kolu sayıyor. Ama bunlar en baştaki önceliği değil, bunu diğer öncelikleri açısından kullanıyor” yorumunu yaptı:
“Münbiç’in etrafında ya da bir kısım daha toprak aldınız, bunun sonucunda ne olabilir ki? Suriye’nin mevcut yapısında veya PKK ile ilgili hiçbir önemli şeyi gerçekleştirmiş olmayacaksınız. Türkiye’nin amacı bunlar değil zaten. Türkiye’nin kontrolü altındaki bölgelerde yapılan gösteriler ve bazı meclis binalarının basılmasından sonra Fehim Taştekin yazısında söylemişti, oradaki elektrik firmalarıyla on yıllık sözleşme yapmışlar. Dolayısıyla Türkiye orada kalıcı olmak istiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin şüphesiz PKK ile ilgili güvenlik kaygıları var, YPG’yi Suriye kolu sayıyor. Ama bunlar en baştaki önceliği değil, bunu diğer öncelikleri açısından kullanıyor.”
‘Ankara YPG ile dahi görüştü, görüşmediği bir tek Suriye’nin meşru hükümeti’
Aşnas Ankara’nın 2012’den bu yana Suriye politikasında hiçbir değişiklik olmadığı görüşünde:
“Türkiye 2012 yılından bu yana Suriye konusunda dünyanın hemen hemen her ülkesiyle siyasi görüşmeler yapıyor. Afrika ülkeleri hariç bütün ülkelerle müzakereler yürüttü. 2012-2015 döneminde terör örgütü isimlendirdiği Suriye’de PKK’nın kolu YPG ile dahi görüştü. Suriye sorunuyla ilgili 2012’den bu yana 10 yıldır siyasi anlamda görüşmediği tek taraf Suriye’nin meşru hükümeti. Bir anlamda koşullar değişmiyor ama bu Türkiye’nin bir devlet olarak Suriye’ye yönelik politikasında herhangi bir değişiklik olmuyor. Sahada bazı değişiklikler oluyor ama bakışında bir şey değişmedi. Bu onun da göstergesi. Burada temel parametrelerde o nedenle bir değişiklik bekleyemiyorsunuz. Türkiye bunu sorun olarak görmüyor zaten.”