Alman düşünce kuruluşu SWP AK Parti hükümetinin jeopolitik rekabette Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Avrasya’da Batı’ya ciddi zorluk çıkardığını ifade ederek 2023’te muhalefetin kazanması durumunda “manevra” açılabileceğini yazdı.
Almanya’nın saygın düşünce kuruluşlarından Politika ve Bilim Vakfı (SWP) tarafından “Jeopolitik Belirsizlik Döneminde Türkiye’nin Avrasya Emelleri” başlığıyla yayımlanan analizde AB-Türkiye ilişkileri ve 2023 seçimlerinde muhalefetin durumu masaya yatırıldı.
AK Parti hükümetinin Rusya-Ukrayna savaşındaki kritik rolü, Doğu Akdeniz’de çıkarlarını korumaya yönelik yaptığı hamleler, Türk Devletler Teşkilatıyla Orta Koridordaki pozisyonu Batı’yı 2023 seçimleri için muhalefete yönlendirdi.
İşte SWP’nin “Jeopolitik Belirsizlik Döneminde Türkiye’nin Avrasya Emelleri” başlıklı analizi;
Rusya’nın, Ukrayna’ya karşı savaşında giderek belirginleşen zayıflıkları, Güney Kafkasya ve Orta Asya’da hassas olan dengeyi iyice bozdu. Türkiye, uzun süredir dil ve kültürel yakınlıklardan dolayı kendisiyle akraba olduğunu düşündüğü bir bölgeyle iş birliğini yoğunlaştırarak bu belirsiz durumun kendisine sağladığı faydayı daha da artırmaya çalışıyor. Bu çabalar, 2023’teki seçim öncesinde kötüleşen Türkiye ekonomisini rehabilitasyon girişimleriyle örtüşüyor. Ankara’nın bölgeye olan ilgisinin altında, “Soğuk Savaş” sonrası Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan bir lojistik ve enerji merkezi olarak Türkiye’yi konumlandırmaya yönelik stratejik hırs yatmaktadır. Yine de yoğun jeopolitik rekabet döneminde, Ankara’nın stratejik yönelimi konusunda Avrupa’da şüpheler bulunmaktadır. Bu nedenle, yükselen bir Avrasya içinde Türkiye’nin yerini ve Türkiye ile ilişki kurmanın faydalarını ve maliyetini iyi düşünmek gerekmektedir.
TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERDE 2 ÖNEMLİ HUSUS
AB, Türkiye ile ilişkilerinde ölçülü bir strateji geliştirmek için iki hususu dikkate almalıdır:
Birincisi, Ankara’nın, aynı anda hem bir meydan okuyan hem de bir ortak olduğu gerçeğidir. 2023 seçimlerinde olası bir hükûmet değişikliği olsa bile, Ankara’nın Yunanistan ve Kıbrıs’a yönelik Doğu Akdeniz’deki tehdit algılamaları muhtemelen aynı kalacaktır. Türkiye’nin özerk bir dış politika özlemi konusunda önemli bir değişiklik olmamasını beklemek de gerçekçidir.
MUHALEFET SEÇİMLERDEN ZAFERLE ÇIKARSA!
Bununla birlikte, muhalefet seçimlerden zaferle çıkarsa, AB ile ilişkiler açısından öncelikler değişebilir. Bu, ortak çıkarlara dayalı iş birliği söz konusu olduğunda manevra için daha fazla alana izin verebilir. Muhalefetin zaferi, artan jeopolitik rekabet döneminde Türkiye’nin stratejik yönelimi konusundaki şüpheleri de zayıflatabilir.
İkinci olarak, AB’nin Türkiye ile farklı alanlarda ve farklı bölgelerde çatışma ve iş birliğinin hem maliyetlerine hem de faydalarına kendisini hazırlaması gerekmektedir. Güney Kafkasya ve Orta Asya, mevcut jeopolitik iklimde, özellikle enerji ve lojistikle ilgili olarak çıkarların ıraksamasından ziyade yakınsaması muhtemel iki alandır.
Ancak AB, bölgede özellikle insansız hava aracı satışları ve savunma iş birliği anlaşmaları aracılığıyla, daha fazla istikrarsızlaşma riski doğurabilecek Türkiye’nin artan askerî angajmanına karşı da dikkatli olmalıdır. İnsansız hava aracı satışları ve teknolojisi için küresel normları uluslararası bir çerçevede tartışmaya ihtiyaç vardır. Stratejik bir aktör olma arzusu göz önüne alındığında, AB böyle bir tartışmanın yürütülmesinde-NATO ile iş birliği içinde- aktif bir rol üstlenebilir.
Genel olarak, AB’nin yükselen Avrasya’da Türkiye ile angajmanı ilkeli bir pragmatizme bağlı olmalıdır. Bu, AB’nin kırmızı çizgileri konusunda, Türkiye’nin şeffaf ve tutarlı olmasını ve böylece üye devletlerin birbiriyle çatışan çıkarlarının ve kısa vadeli zorunlulukların ötesinde, Türkiye ile iş birliği alanlarının daha iyi yönetilmesini mümkün kılacaktır. Sonuç olarak, Türkiye’nin yeni şekillenen Avrupa’nın güvenlik ortamındaki
yeri hakkında, gerçek anlamda uzun vadeli stratejik bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.