Rusya’ya yaptırımlar nedeniyle küresel enerji fiyatlarının tavan yaptığı bir dönemde AB alternatif doğalgaz arayışında İsrail ve Mısır’la anlaşma yoluna giderken, Doğu Akdeniz‘de İsrail ile Lübnan arasındaki ihtilaflı Kariş sahasında gerilim hakim. BM gözetiminde ABD’nin arabuluculuğunda 2020’den beri görüşmeler bugüne kadar sonuçsuz kalmıştı. İsrail’in Kariş’e sondaj gemisi yollamasıyla yeniden tansiyon yükselirken, ABD Dışişleri Bakanlığı Enerji Güvenliği Danışmanı Amos Hochstein Lübnan liderliğiyle görüşmek üzere 13-14 Haziran’da Beyrut’a gönderildi. Ancak büyük enerji krizi yaşanan iflastaki Lübnan, seçimlerden bu yana hükümetin de kurulamadığı ortamda elleri kolları bağlı pozisyonda. İsrail vatandaşlığı da bulunan Hochstein, Lübnan’a ‘alabilecekleriyle yetinmesi’ tavsiyesinde bulundu.
Deniz sınırı ihtilafı, ABD’nin arabulucu olarak rolü ve Beyrut’taki tepkileri gazeteci-yazar Nalan Yazgan ile konuştuk.
‘İsrail’in aslında yapmak istediği, kendini AB’nin gaz tedarikçisi olarak konumlandırmak’
Nalan Yazgan’a göre, 1948’den beri savaş halindeki İsrail ile Lübnan arasında kara ve hava sahasında İsrail hakimiyeti ve ihlalleri sürerken, buna deniz sınırları eklendi. Lübnan’ın Kariş sahasının da bulunduğu bölgede hak iddiasını BM’ye yazılı bildirimle sunması gerekirken, içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi krizde bunun ihmal edildiğini aktaran Yazgan, İsrail’in ise kendini AB’nin gaz tedarikçisi olarak konumlandırmak istediğini vurguladı:
“İsrail’in kurulduğu 1948’ten bu yana Lübnan, İsrail ile savaş halinde. Aradaki sınırı BM’nin barış gücü kuvvetleri tutuyorlar, hava-kara-deniz her sahada anlaşmazlık devam ediyor. İsrail, Lübnan’ın hava sahasını devamlı ihlal ediyor, İHA’larla izliyor, savaş jetleri Beyrut semalarında boy gösteriyor, İsrail’in savaş uçakları Suriye’deki hedeflerini Lübnan hava sahasını kullanarak bombalıyor. BM sadece kınama yayınlıyor ve ihlaller devam ediyor. Kara sınırında Şeba Çiftlikleri konusunda uzlaşılmaya varılamadı. Her iki taraf da ‘bizim’ diyor. Bir de deniz sınırı anlaşmazlığı gündemde. Yani Lübnan ve İsrail arasında olabilecek her türlü anlaşmazlık var. İsrail’in aslında yapmak istediği, kendini AB’nin gaz tedarikçisi olarak konumlandırmak. Aslında Rusya’nın koltuğuna oynuyor. Burada çıkaracağı gazı İtalya üzerinden AB’ye satma peşinde, bu da AB ve ABD’nin işine geliyor. Kariş denilen tartışmalı bölge var. İsrail, Lübnan’ın deniz sınırı 23. hat diyor; Lübnan da bizim sınırımız 29. hat diyor. Lübnan, Kariş’te kayalıklardan oluşan küçük bir adanın olduğunu, bunun kendisine ait olduğunu söylüyor. Dolayısıyla deniz sahasının arttırılmasını talep ediyor. Ama maalesef Lübnan bu talebini BM’ye yazılı olarak belgelemesi gerekiyordu ve bunu yapmadı. Beyrut’ta patlama oldu, hükümet değişti ve Lübnan’ın birçok ekonomik sorunu da vardı. Bu biraz ihmal edildi. BM’ye başvuru yapmadıkları için resmi olarak iddialarını ispatlamakta zorlanıyorlar. Bu taleplerini BM’ye müzakereler esnasında bildirmeleri gerekiyordu.”
‘ABD’nin İsrail vatandaşlığı olan Hochstein’ı görevlendirmesi şaka gibi’
Yazgan, BM’nin gözlemciliğe çekildiği, arabuluculuğu ise ABD’nin üstlendiği süreçteki sıkıntılara atıf yaptı. Biden yönetiminin İsrail vatandaşlığı da bulunan Amos Hochstein’ı görevlendirdiğini belirtirken, ‘şaka gibi’ yorumu yapan Yazgan, bu ismin küstah açıklamalarıyla tarafsızmış gibi bile yapmadığını vurguladı:
” Görüşmeler aslında BM tarafından başlatılmıştı. Sonra yerini ABD aldı, BM gözlemci olarak kaldı. Bu Lübnan’a bir hakaret. Çünkü Biden tarafından ABD adına müzakereleri yönetmek üzere görevlendirilen Hochstein hem ABD hem İsrail vatandaşı, üç sene İsrail ordusunda askerlik yapmış. ABD İsrail askerini Lübnan ile İsrail arasında anlaşmazlığı gidermek üzere Lübnan’a gönderiyor. Şaka gibi. En baştan bütün tarafsızlık, adalet, hak hukuk gibi kavramlar gündemden düşüyor. Lübnan zaten müzakereler bir sıfır geride başlıyor. Hochstein’ın yaptığı açıklamalarla da tarafsız olma gibi bir iddiası yok, gayet kibirli bir şekilde açıklamalarda bulunuyor; ‘Siz haklı olabilirsiniz ama haklı olduğunuzu ispatlamak yerine bir şeyler kapmaya bakın, çünkü şu anda elimizde hiçbir şey yok, ne alırsanız kar olacak’ diyerek küstah açıklamalar yapıyor.”
‘Batı, Lübnan’ı hükümetini kurmadan baskı altına almak ve isteklerini yerine getirmek arzusunda’
Ekonomik olarak iflas etmiş Lübnan’ın seçim sonrası yeniden hükümet krizi yaşadığını anlatan Yazgan, Batı’nın ise bu zayıflıktan faydalanarak istediklerini almaya çalıştığı görüşünde. Yazgan, Beyrut’un çok ihtiyaç duyduğu IMF anlaşması için MEB şartının bile koşulduğunu vurguladı. Yazgan’a göre Lübnan bir şey yapmazsa haklarından olacak:
“Lübnan köşeye sıkışmış durumda. İsrail buraları tedarikçi olarak konumlandırmak için kendine istiyor. Ama Lübnan ekonomik kriz de değil iflas etmiş bir devlet, dış borcunu ödeyemiyor. İnsanlar ‘denizdeki hakkımızı kimseye vermek istemiyoruz, bizim yararlanmamız lazım’ diye protesto ediyorlar. Bir yandan da yeni seçim oldu ve hükümet kurma çalışmaları var. Lübnan yine zayıf konumda, hassas dengeler gözetiliyor. Önceki seçimlerde 9 ay sürmüştü hükümetin kurulması. O zaman Sünni lider arayışı da yoktu. Şimdi öyle sorunlar da var. Şimdiki başbakan Mikati ‘ben görev almak istemiyorum’ dedi. Ortada başbakanlığı kabul edecek Sünni bir lider de yok. Şimdi kim bilir ne kadar sürecek. Ve aslında burada Batı’nın yapmak istediği, Lübnan’ı hükümeti kurmadan baskı altına almak ve istediklerini yaptırmak. IMF’den beklenen bir kredi var, Lübnan’ın buna çok ihtiyacı var. Resmi olmasa da IMF’nin şartlarından biri Münhasır Ekonomik Bölge anlaşması talebi. IMF bunu ön şart olarak dayatıyor ve aradan çıkarmaya çalışıyor. İsrail oraya sondaj gemisini gönderdi ve gaz çıkarmaya başladılar. Eğer Lübnan bir şey yapmazsa, bu tartışmalı bir alan da olsa, kaybedecek. O yüzden Lübnan’ın bir şeyler yapması lazım. Yoksa legal olarak da İsrail’e geçecek. İnsanların sokaklara dökülmesi bir işe yaramıyor.”
‘Karşılıklı tehditler havada uçuşuyor ama…’
İsrail’in tartışmalı bölgeye 5 Haziran’da sondaj gemisi yollaması üzerine Hizbullah Genel Sekreteri Nasrallah’ın sert çıkışını anımsatan Yazgan, İsrail’in de buna ‘savaş tehditleriyle’ yanıt verdiğini belirtti:
“İsrail tartışmalı bölgeye 5 Haziran’da gemi gönderdi. Ertesi gün Hizbullah Genel Sekreteri Nasrallah, Kariş sahasında gaz arama çalışmalarına yönelik tehditte bulundu. İlki sondaj gemisinin sahibi İngiliz-Yunan şirketine yönelikti. ‘Gemilerinizi çekmezseniz oluşabilecek materyal ve insan kaybından siz sorumlusunuz, burada aramayı durdurun ve geminizi çekin’ dedi. İkinci tehdidi İsrail’e yönelikti. Bir ay önce Lübnan’da Hizbullah’ın 1000 km’ye varan menzilli gemisavar füzeleri var diye konuşuluyordu. Lübnan’ın donanması yok, dolayısıyla Hizbullah belki bununla vurabilir diye. Nasrallah, ‘Denizde başlayan askeri çatışma karaya da sıçrar, bu da İsrail’in bütünlüğünü tehdit eder ve büyük bir savaşa dönüşür’ dedi. Ama ‘Biz savaş istemiyoruz ama gerekirse savaşmaktan da korkmayız’ dedi. 13 Haziran’da İsrail Genelkurmay Başkanı da Lübnan’ı tehdit etti, ‘Bizim Lübnan’da imha edilecek binlerce hedefimiz var, eşi görülmemiş bir bombalama ile sizi vururuz, büyük bir savaş olur’ dedi. Böyle karşılıklı tehditler havada uçuşuyor.”
‘İsrail, Lübnan’da hükümet kurulmadan Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmasını imzalatıp deniz sahasına hakim olmak istiyor’
Yazgan’a göre, büyük enerji krizi içinde debelenen Lübnan kendine ait olduğunu iddia ettiği deniz sahasını muhtemelen İsrail’e bırakmak zorunda kalacak. İsrail ile İbrahim/Abraham anlaşmalarını yapmış Arap ülkelerinin de Lübnan’ı yalnız bıraktıklarını belirten Yazgan, Cumhurbaşkanı Aun’un da şimdiden elinin kolunun bağlı olduğunu söylediğini aktardı. Yazgan, “Maalesef haklı olanın değil güçlü olanın sesi çıkıyor” vurgusu yaptı:
“Arapların bırakın Lübnan’ı yalnız bırakmayı, İsrail ile İbrahim anlaşmalarını imzaladılar. Lübnan’ı desteklemek şöyle dursun, seslerini çıkarmıyorlar. Lübnan her zamanki gibi yalnız. Lübnan bir ara kendine ait deniz sahasında arama yapıyordu, büyük ümitler bağlamışlardı, gaz çıkarsa diye. Enerji krizi çok büyük. Elektrik gelmediği oluyor. Buzdolaplarını kullanamıyorsunuz. Benzin, elektrik sıkıntısı var. Hastanelerde bile jeneratörler yetişemiyor. Bunlar ölüm kalım meseleleri. Ama maalesef haklı olanın değil güçlü olanın sesi çıkıyor. Lübnan kendine ait olduğunu iddia ettiği deniz sahasını muhtemelen İsrail’e bırakmak zorunda kalacak. Cumhurbaşkanı Avn, pazartesi günü bir grup parlamento üyesiyle buluştu. Meclis’e gelen yeni bağımsız milletvekilleri var. 17 Ekim 2019’daki gösterilerde öne çıkan bazı isimler parlamentoya seçildi. Avn, ’29. Hattı ben savunamam, çünkü resmi durumum yok, benden önceki hükümetler de savunamadı, ben nasıl savunayım’ demiş. ‘Kriz büyümeden, İsrail gemiyi göndermeden önce bile Lübnan hakkını ispatlayamadı, ben şimdi ispatlayamam’ demiş. Hochstein, ‘düz hat yerine S şeklinde bir hat olsun, Kariş İsraiL’e bırakılsın, Kana da iki ülke arasında paylaşılsın’ diye öneride bulunmuş. Lübnan hükümetinin henüz kabul edip etmediği bilinmiyor. Hochstein konuştuklarını İsrail’e ileteceğini söyledi. Ama oldukça zor durumdalar. Hükümet kurulmadan İsrail, Münhasır ekonomik bölge anlaşmasını imzalatıp deniz sahasına hakim olmak istiyor, zaten hava sahasına da hakim. Yine şu anda kazançlı çıkan o olacak. Şimdi herkes ‘acaba savaş çıkar mı, Hizbullah saldırır mı, İsrail karşılık verir mi’ diye merak ediyor. Kimse Lübnan’da savaş çıkmaz diyemez. Bence savaş çıkabilir ama gaz anlaşmazlığından değil. başka nedenlerden. Ama karşılıklı tehditler devam eder, arada bir çözüme de ulaşılır.”