Struma ve Mavi Alay Faciası, Holodomor Soykırımı ile devam eden tarihsel olaylar serimizin yanına; inanç, ve kültürel kimlikleri ile ön plana …
Struma ve Mavi Alay Faciası, Holodomor Soykırımı ile devam eden tarihsel olaylar serimizin yanına; inanç, ve kültürel kimlikleri ile ön plana çıkmış ve insanlık tarihindeki yerini almış kişilerin hayatlarını anlatacağımız yeni bir seri daha eklemeye karar verdik.
Filistin için özel bir yeri olan Yaser Arafat’tan, Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin Lideri Mahatma Gandhi’ye kadar insanlık tarihine geçmiş birçok ismin yaşamına değineceğimiz bu seriye Rahibe Teresa ile başlıyoruz.
Balkanlar’da bir Osmanlı kızı: Agnes Gonca
Agnes Gonca, sağdan ikinci sırada.
Agnes Gonca Boyacı (Arnavutça Anjezë Gonxhe Bojaxhiu), Kalkütalı Azize Teresa ya da hepimizin tanıdığı adıyla Rahibe Teresa (Mother Teresa); 26 Ağustos 1910’da, şimdilerde Kuzey Makedonya’nın başkenti; o zamanlarda Osmanlı Devleti’ne bağlı bir vilayet olan Üsküp’te dünyaya geldi (bir röportajında vaftiz edildiği 27 Ağustos’u doğum tarihi olarak kabul ettiğini açıkladı).
Agnes Gonca’nın ailesi ve erken yaşamı
Agnes Gonca; Kuzey Makedonya kökenli bir baba ile Arnavut kökenli bir annenin iki kızından biri. Agnes, günlük yaşamında kullandığı bir isim değil, vaftiz adıdır. Vaftiz adını, günümüzdeki “göbek ad”a benzetebiliriz. Vaftiz isimler; Hristiyan inancının kutsal kitabı İncil’de geçen ve gündelik hayatta kullanılmayan isimlerdir.
Vaftiz isminden ötürü bizler de kendisine şimdilik Gonca olarak hitap edeceğiz. Gonca Boyacı, henüz yedi yaşındayken babasını kaybetti. Babasını kaybettikten sonra dini inancına sığınma gereği hissetti ve dindar bir Katolik olmaya karar verdi.
Yavru kuşun yuvadan ayrılıp yeni ufuklara yelken açma isteği
Gonca, yaşı ilerledikçe dini vazifelerine daha da sarıldı ve hac vazifesini hiç aksatmadı. Manevi duygular ile ruhunu beslerken bir yandan da çevresindeki misyonerlik (tam olarak karşılığı olmasa da Hristiyan inancındaki “tebliğ etmek” diyebiliriz, kısaca Hristiyanlığı yaymak) hareketlerine özendi ve bu hareketin içerisinde bulunmak istedi.
12 yaşındayken misyoner olmaya karar vermişti ve 17 yaşına geldiğinde misyonerlik gruplarının içerisine dahil olmak için İngilizce öğrenmesi gerektiğine karar vererek dil öğrenmek için İrlanda’ya gitti.
Hayatını değiştirecek olan Hindistan macerası başlıyor
Gonca, Loreto Manastırı’nda eğitimler aldıktan sonra 1929 yılında ana hedefi olan Hindistan’a geldi. Burada İngilizcesinin yanına Bengalce (kısaca Hint yazı dili)’de ekledi. Kısa sürede kendini geliştiren Gonca, burada coğrafya ve dini konularda eğitimler verdi.
Agnes Gonca Boyacı, kendini tüm dünyaya tanıtacağı Teresa adına kavuşuyor
Agnes Gonca’ya adını veren Lisieux’lü Teresa
24 Mayıs 1931’de inancı için sorumluluk alacağına dair yemin ederek Lisieux’lü Teresa olarak da bilinen Fransız saygın bir azize rahibe olan Marie Françoise-Thérèse Martin’den Teresa ismini aldı ve o günden sonra Kalkütalı Teresa (Kalküta, bir Hindistan şehri) olarak anılmaya başlandı.
Teresa, 1944 yılına kadar eğitim vermeye devam etti ve başarılarının karşılığında okula müdire olarak atandı.
Teresa, yeni bir şeylerin peşine düşüyor
Okul müdiresi olan Teresa, Hindistan’da o dönemlerde yaşanan iç karışıklık (Doğrudan Eylem Günü-Direct Action Day) ve buna bağlı olarak gelişen yoksulluk, sefalet ve ölümlerden rahatsızlık duyarak vicdanen harekete geçmenin yollarını aramaya başladı.
Okuldaki görevinden ayrılan Teresa, zor durumdaki insanlar için yardımlar toplamaya başladı. Zengin insanlar ile yardıma muhtaç insanlar arasında köprü olan Teresa için bu da yeterli değildi ve 1950 yılında hayatını tamamen değiştirecek olan o kararı almak için kolları sıvadı.
Hayırsever Misyonerler Cemaati (vakıf) kuruluyor
1950 yılında Teresa, Vatikan’dan da izin alarak Hayırsever Misyonerler Cemaati (Missionaries of Charity)’ni kurdu. Yardıma muhtaç insanlara yardım edebilmek için bağış ve yardım toplayabileceği birçok kapı çaldı. Bu süreçte Teresa (Artık Rahibe Teresa olarak anılmaya başlanmıştı), pek çok zorluk yaşadı ve bu zorluğa rağmen gösterdiği çaba; ülkenin başbakanı da dahil birçok kişi tarafından takdirle karşılandı. Bu süreçte bürokratik engelleri aşmak için Hint vatandaşlığına da geçti.
Bölgede aşevleri, bakımevleri, klinik ve okullar açıldı. Cüzzam hastalarının tedavisiyle ilgilenildi. Kimsesiz çocuklara, toplum tarafından dışlanmış insanlara, seks işçiliğini bırakıp yeni bir hayata başlamak isteyen kadınlara, AIDS’li bireylere, yaşlılara, mültecilere, alkol bağımlılarına, akıl sağlığını yitirmiş kişilere ve engelli bireylere öncelikler tanındı ve bu kişilere özel ilgi gösterildi.
Rahibe Teresa’nın çalışmaları o kadar sistemliydi ki; vakıf, 139 ülkede 5167 merkez açarak işleyişine devam etti.
Rahibe Teresa’nın benliği hakkındaki yorumu
1980 yılında Üsküp ziyaretinde kendisine “Arnavut mu yoksa Makedon mu” olduğu sorulmuştu. Rahibe Teresa bu soruya “Kan olarak Arnavut, memleket olarak Üsküplü, kimlik olarak Hindistanlı, inanç olarak Katolik hissetmekle birlikte; ben dünyaya aitim ve kalbime gelirsek de tamamen İsa’ya aitim” cevabını verdi.
İsrail ile Filistin hattındaki yardımları ve diğer hareketleri
1982 yılında İsrail ile Filistin arasındaki çatışmalarda ateşkes kararı alınmasını ve yaralıların tedavi edilmesini sağladı. Yine bu dönemde boşanma ve kürtaj karşıtı açıklamaları ile bazı toplumlarca eleştirildi fakat Rahibe Teresa inandığı doğruları savunmaktan da geri durmadı.
1986 Çernobil Faciası ve 1988 Ermenistan Depremi’nde afet bölgelerine giderek yardıma muhtaç insanlara yardımlarda bulundu. Etiyopya’da açlık ile mücadele eden insanlara gıda yardımında bulundu.
Rahibe Teresa’nın sağlık durumu alarm veriyor
Teresa, 1983 yılında Roma’da Papa II. John Paul’u ziyareti esnasında kalp krizi geçirdi fakat kısa bir tedavinin ardından taburcu oldu. Bu Rahibe Teresa’nın bozulan sağlığındaki ilk ciddi alarmdı. 1989 yılında ikinci kez kalp krizi geçiren Rahibe Teresa, bu kez kalp pili ile yaşamına devam etmeye başladı. Tedavi görmesi, Teresa’nın eleştirilmesine sebep oldu çünkü Teresa; her fırsatta “acının Tanrı’nın bir hediyesi olduğunu” ifade ediyordu. Yine bu tedavi döneminde Teresa’ya şeytanların musallat olduğu gerekçesiyle hastanede şeytan çıkarma ayini yapıldığı da açıklandı.
1990 yılında Rahibe Teresa, sağlık sorunlarından ötürü vakıftaki görevinden istifa etmek istedi fakat yapılan oylama ile bu isteği reddedildi. 1996 yılında bir ziyareti sırasında düştü ve köprücük kemiğini kırdı. Henüz tam iyileşemeden sıtma geçirdi ve kalp yetmezliği sorunu yaşamaya başladı. Tüm bu gerekçeler artık istifa kararı için yeterliydi ve bu kez yapılan oylamada istifası onaylandı. 13 Mart 1997’de vefatına 6 ay kala yerini Nirmala Joshi’ye bıraktı.
Rahibe Teresa’nın vefatı ve gelen taziye mesajları
Rahibe Teresa’nın naaşı
Rahibe Teresa ya da bir Osmanlı kadını olan Agnes Gonca Boyacı; 5 Eylül 1997’de Hindistan’ın Kalküta şehrinde 87 yaşında hayata veda etti. Yaşamı boyunca Nobel Barış Ödülü ile birlikte; Jawaharlal Nehru Ödülü (Hindistan’da ilk başbakan adına dünya barışına katkı sağlayan kişilere verilen uluslararası saygın bir ödül) ve Bharat Ratna Nişanı (Hindistan’ın devlet nezdindeki en saygın ödülü) da alan Terasa; Birleşmiş Milletler ve birçok devlet başkanı tarafından insanlık barışına sağladığı katkı ve yoksullara sağladığı yardımlar ile anılarak uğurlandı.
Dünya barışına katkılarından ötürü Avustralya ve ABD tarafından kendisine fahri vatandaşlık verilen Rahibe Teresa; 4 Eylül 2016 yılında Vatikan’da Aziz Petrus Meydanı’nda düzenlenen tören ile Papa Franciscus tarafından “Azize” ilan edildi (Azize ilan edilmesi için gösterilen iki mucizenin de daha sonra gerçek dışı olduğu açıklandı fakat buna rağmen Azize olması yönünde karar verildi).
Nobel Ödül Töreni’ndeki konuşması
1979 yılında Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen Teresa, maliyeti 192 bin doları bulan görkemli ödül törenini reddetmiş ve bu paranın Hindistan’daki yardıma muhtaç insanlara bağışlanmasını rica etmişti. Törende kendisine yöneltilen “Dünya barışı için bizler neler yapabiliriz?” sorusuna “eve git ve aileni sev” yanıtını veren Teresa, “sokakta aç birini bulduğumda ona bir tabak yemek ve biraz ekmek verip karnını doyurarak bu sorunu çözerim ama kendini dışlanmış, sevilmemiş, toplumdan atılmış biri olarak hisseden insana; bu yoksulluğa karşı ne yapabilirim, bu yoksulluk daha acı”diyerek konuşmasını sonlandırdı.
Kürtaja karşı olduğunu ifade eden konuşmaları
Teresa, kürtaja neden karşı olduğu konusunda yaptığı bir açıklamada “bebeğini öldürebilen bir anne; sana bana neler yapmaz” diyerek kürtaja neden karşı olduğunu açıkladı.
Rahibe Teresa hakkındaki eleştiriler
Rahibe Teresa hakkında içeriğimizin bu bölümüne kadar genel kabul görmüş hikâyeyi sizlerle paylaştık. Rahibe Teresa hakkında farklı kişiler, devletler ve kurumlar tarafından ortaya atılmış; bir kısmı ispat edilmiş ve bir kısmı yoruma açık olumsuz birtakım açıklamalar da mevcut. Şimdi sizlerle bu görüşleri inceleyelim.
Tek derdi Hristiyanlığı yaymak, yardımlar sadece bir maske
Rahibe Teresa hakkında ortaya atılan en büyük iddia belki de Teresa’nın asıl amacının Hristiyanlığı yaymak olduğu, yardımları şirin gözükmek ve toplumları etkilemek için kullandığıdır.
Fakirleri istismar ettiği ve bunu meşrulaştırdığı, Hristiyan olmayan topraklarda kendi inancını yayma ve empoze etme ya da girişimlerinde bulunma, Hristiyan inancına ait topluluklara üye kazandırma amaçlı faaliyet ve davetlerde bulunmak gibi amaçları olduğu birçok politikacı ve medya tarafından dile getirildi.
Din emperyalisti Rahibe Teresa
Her fırsatta Rahibe Teresa’dan övgü ile bahseden Prenses Diana
İngiliz yazar ve aktivist Christopher Hitchens’e göre Rahibe Teresa’nın gönüllüleri; ölmek üzere olan insanları, iradeleri dışında ve inanç farkı gözetmeksizin vaftiz ediyordu. Bu etik dışı davranışı destekleyen birçok ifade daha dile getirildi.
Hitchens’i destekler bir şekilde Avustralyalı akademisyen, yazar, feminist ve aktivist Germaine Greer de Rahibe Teresa hakkında “din emperyalisti” (dini işgal eden, din işgalcisi) tanımlamasını kullandı.
Çocuk tacizcisini savunan bir melek
Eski bir gönüllü olan Robin Fox, hastalar için kullanılan tek kullanımlık tıbbi ürünlerin yıkanarak birden fazla kez kullanıldığına şahit olduğunu fakat görevlilerin bunu tamamen iyi niyetle yaptığını ifade etmiştir. Her ne kadar iyi niyetle yapılsa da bu durumun ciddi bir problem olduğunu ifade edebiliriz.
Teresa’nın, çocuk tacizi suçundan hüküm giyen Donald McGuire’ı savunması hatta 1994 yılında McGuire’ın affedilip görevine dönmesi konusunda girişimlerde bulunması; Teresa sayesinde McGuire’ın affedilmesi ve görevine iade edilmesi fakat daha sonra ortaya çıkan deliller ile tekrardan mahkûm edilmesi; Teresa’nın çocuk tacizcisine destek çıkmasından ötürü büyük bir tepki toplamıştı.
Toplanan bağışların nerede olduğu belli değil
Sadece İngiltere’de yapılan bir araştırma üzerine yayımlanan raporda toplanan bağışların %7’sinin yardımlar için kullanıldığı, %93’ünün ise Vatikan’a gönderildiği açıklandı. Daha sonra yayımlanan birçok belgede Teresa’nın topladığı bağışların yardımlar için kullanılmadığı ve yardım bekleyen insanların acı çekerek öldüğü açıklandı.
Teresa’nın vakıflarında bebek ticareti
Hindistanlı politikacılar, birçok kez Teresa’nın ifade ettiği kadar mağdur ya da mazlum olmadıklarını; Teresa’nın din emperyalizmi uğruna Hindistan’ı kötü bir şöhrete mahkûm ettiğini ifade etti.
2018 yılında Hindistan’da vakfa sığınan kadınların bebeklerinin evlatlık edinme talebinde bulunan ailelere para karşılığında satıldığı haberleri yayıldı.
Hastalar çarmıha gerilmiş İsa gibi acı çekmeli
Kanadalı bilim insanları Serge Larivée, Geneviève Chénard ve Carole Sénéchal tarafından yayımlanan bir makaleye göre Teresa’nın klinikleri milyonlarca dolar bağış alıyordu fakat hastalara ağrı kesici verilmiyordu çünkü Teresa, hastaların çarmıha gerilmiş İsa’nın çektiği acıları anlamasını istiyordu. Hatta tedavi edilerek ölmesi engellenecek yüz binlerce kişinin, tedavi görmediği için öldüğü de açıklandı.
Tek derdi Katolik insan sayısını artırmak
İngiliz gazeteci Hitchens, bir araştırma yazısında açıkça “ Teresa, yardıma muhtaç insanlara iyilik için yardım etmiyordu. Bunu kendi ağzından duydum. Tüm bunları kilise ve İsa için yapıyordu. Tek derdi insanları Katolik yapmaktı” diye yazdı.
Tanrı’yı sorgulayan hatta zaman zaman Tanrı’yı arayan bir Rahibe
Birçok Aziz ve Azize’de görülen Tanrı’nın varlığını sorgulama (hiçlik gecesi), Rahibe Teresa’da da görüldü. Teresa, not defterinde bu durumu “İnancım, Tanrı nerede? Derinliklerimde bile boşluk ve karanlıktan başka bir şey yok. Tanrı varsa; lütfen beni bağışlasın.” şeklinde yazdı.
Özetle Teresa
Tüm bu uzun içeriğimizi sizler için özetleyecek olursak; Teresa’nın insanların acılarını hafifletmek değil; acının Tanrı tarafından gönderilen bir hediye olduğuna inandırmak istediği, tedavi edilip ölmesini engelleyebileceği insanları bile cennet ile müjdelendiği için ölüme terk ettiğini, toplanan bağışların neredeyse hiçbirinin yardıma muhtaç insanlar için kullanılmadığını, asıl gayesinin Hristiyanlığı yaymak olduğunu bu zamana kadar yayımlanan “resmî belgeler ve ifadeler” neticesinde açıkça ifade edebiliriz.
Editör yorumu
İnsanlığa hiçbir faydası olmamış hatta zararı bile dokunmuş bir insanın, neden büyük devletler ve kurumlar tarafından bu kadar yüceltildiğini anlayabilmiş değiliz. İnancı her ne olursa olsun, her inançta Rahibe Teresa gibi kişilerin olduğunu unutmamak toplum yararınadır diye düşünüyoruz. Rahibe Teresa gibi kişilerin; Hristiyanlık İnancına, bu inanca sahip kişilere ve inanç değerlerine zarar verdiğini ve Teresa’yı Hristiyanlık İnancı’na mâl etmenin de çok büyük bir haksızlık olduğunu eklemek isteriz.
Peki ya sizler Rahibe Teresa için neler düşünüyorsunuz? Sizce Rahibe Teresa’nın asıl gayesi neydi? Yorumlarda fikir ve düşüncelerinizi belirtebilirsiniz.