Kommagene Krallığı’nın izlerini üzerinde taşıyan bölgedeki mimari, Kral I. Antiochos tarafından atalarına ve tanrılara minnet göstergesi olarak …
Kommagene Krallığı’nın izlerini üzerinde taşıyan bölgedeki mimari, Kral I. Antiochos tarafından atalarına ve tanrılara minnet göstergesi olarak yaptırıldı. Nemrut Dağı’nın 2150 metre tepesinde bulunan ve tanrılara atfedilen dev anıtsal heykellerin, mezarın ve tümülüsün neden yaptırılmış olabileceğine dair birçok söylenti var. İşte manzarasıyla büyüleyen bölgenin tarihi arka planı…
Nemrut Dağı’ndaki arkeolojik yapılar, Helenistik döneme ait. Bölgeyi ziyaret ettiğinizde devasa heykellerin Doğu ve Batı olmak üzere iki terasa da inşa edildiğini görebilirsiniz. Doğu ve Batı terasında heykeller, kabartmalar ve birer avlu bulunuyor. Doğu terasında ise tek fark olarak bir de sunak mevcut. Bu heykellerin boyutları 8-10 metre yüksekliği arasında. Peki sizce Antiochos’un Nemrut Dağı’nın zirvesine bu dev mimariyi yaptırma sebebi tam olarak ne olabilir? Haydi gelin asıl hikâyeye hep birlikte bakalım.
Nemrut Dağı bir yerleşme yeri değildi, Kral I. Antiochos’un yaptırmış olduğu kutsal bir alandı.
Bölgeyi ziyaret etmek için geldiğiniz zaman dağa çıkarken adını koyamadığınız bir duygu yoğunluğu hissederseniz buna hiç şaşırmayın. Çünkü bölgeyi ziyaret eden birçok insanın benzer hislere kapılmış olduğunun, çeşitli araştırmalarda dile getirildiğini görüyoruz. Antiochos, I. Mithradates’in oğluydu, Komagene Krallığı’nın önem kazanması da Antiochos’un (MÖ 62-32) başa geldiği dönemlere denk düşüyordu.
Nemrut Dağı, Antiochos’un kendisi için mezar olarak yaptırdığı düşünülen bir yapıyı ve tümülüsü de bünyesinde barındırıyor. Bölge kutsal bir alan olarak kabul ediliyor çünkü ölmüş bir kralın ruhuna olan saygınlığı temsilen yapıların inşa ettiği düşünülüyor. Belki de bölgeyi ziyaret edenlerin duygu yoğunluğu hissetmesi bu sebepten olabilir.
Bölgedeki yazıtlarda kralın mezarının orada olduğu söylense de bugüne kadar mezar halen bulunamadı. Tümülüs, Fırat Nehri’nin ovalarına ve geçitlerine yakın bir noktadadır. Hatta kralın kemiklerinin veya küllerinin tümülüsün içindeki ana kayaya oyulmuş bir odaya konulduğuna inanılıyor.
Bu nedenle 50 metre yüksekliğinde ve 150 metre çapındaki bu tümülüsün küçük kaya parçalarıyla örtülerek korumaya alındığı söyleniyor. Eğer tümülüsü kazmak, içine gitmek isterseniz bunu yapamıyorsunuz çünkü tümülüsü koruyan küçük kayacıklar aşağıya çöküyor. Zaten bu kırma taşlardan yapılan tümülüsün bir başka benzerine de dünya üzerinde rastlanmamış.
Nemrut Dağı aslında Doğu ve Batı uygarlıkları arasında bir köprü.
Doğu ve Batı teraslarındaki heykeller, Helenistik dönemi, Pers sanatı ve Kommagene ülkesine özgün sanat anlayışını harmanlanarak oluşturulmuş. Mesela her iki terasta tanrı ve tanrıça heykellerinin yanında aslan ve kartal heykelleri de var. Hatta Batı terasında aslanlı bir horoskop bile var.
Soldan ilk heykel, I. Antiochos, ikinci olarak Kommagene tanrıçası Fortuna-Tyce, Zeus (Oromastes), Apollo (Mithras) ve Herakles’ten (Artagnes) oluşuyor. Heykellerin, Doğu ve Batı yönlerinde tam ufka bakar şekilde oturtulması oldukça manidar. Baktığımızda bu durumun Güneş’in doğuşu ve batışını tanrıların gözünden görmek gibi anlaşılıyor. Bu bakımdan Nemrut Dağı, Doğu ve Batı’nın arasında bir tampon görevine sahipti diyebiliriz.
Nemrut Dağı’nın tarihi dokusu, Kommagene Krallığı yıkıldıktan sonra keşfedilene kadar tam 2000 yıl geçmişti.
MS 72 yılında Roma’ya karşı yapılan savaşı kaybeden Komagene Krallığı’nın bağımsızlığı sona erdi. Krallığın tarih sahnesinden inmesiyle birlikte Nemrut Dağı’ndaki yapıtlar yaklaşık 2000 yıl boyunca keşfedilmedi. Sonunda 1881 yılında yöreyi gezmek için görevlendirilen Alman mühendis Karl Sester, Nemrut Dağı’ndaki heykellerle karşılaşıyor ve İzmir’deki Alman Konsolosluğu’na, heykellerin arkasındaki Grekçe yazıtları görmediği için burada bir Asur Harabeleri bulduğunu bildiriyor. Yani aslında Sester’ın yaptığı hatadan dolayı bölgenin Kommagene Krallığı olduğu sonradan anlaşılıyor.
Bölgede çalışan tek kişi tabii ki Sester değildi. İmparatorluk Müzesi (Müze-i Hümayun) müdürü Osman Hamdi Bey, 1883 yılında ekibiyle gelip bölgeyi incelemiş. 2. Dünya Savaşı sonrası arkeolog Theresa Goell ve Karl Doerner’ın da bölgede çalışmalar yaptığı biliniyor. Nemrut Dağı’nın ören yeri olarak, 1987 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne girdiği biliniyor.
Aslanlı horoskop heykeli, bölgede astronomiyle ilgilenildiğine işaret ediyor.
Aslanlı horoskopun ortaya çıkış hikayesi, 1881’de alanda yapılan ilk kazıdan sonrasında başlıyor. Çünkü bu heykel, tümülüs üzerinden kaymış olan çakılların altında kaldığı için bulunamıyor. Aslanlı horoskop, Osman Hamdi Bey tarafından yaptırılan kazıda ortaya çıkarılarak Grek horoskopu tanımını alıyor.
Aslanın gövdesi ve çevresi toplamda 19 yıldızla sarılı ve boynunda ise bir hilal var. Aslanın sırtındaki daha büyük boyutta olan üç yıldızın üzerinde Grekçe Mars, Merkür ve Jüpiter yazıyor. Araştırmacılar Aslanlı horoskopun üzerinde bir tarih yer aldığını ve bu tarihin tümülüsün inşa edildiği tarih olabileceğini söylüyor. Aslanlı horoskop, 2003 yılında Nemrut Dağı’nın kuzeyindeki geçici restorasyon evine taşındı ve ziyarete kapatıldı. Her yıl yurt içinden ve yurt dışından birçok ziyaretçinin burayı keşfetmek istemesine şaşırmamalı çünkü Nemrut Dağı’nın tarihi zenginlikleri göz kamaştırıyor. Üstelik Güneş’in en güzel doğduğu ve gün batımının en güzel yaşandığı yer olması da ziyaret edilmeye değer bir yer olduğunu kanıtlıyor.
Kaynaklar: 1, 2, 3