Haber7 yazarı İsmail Vefa Ak, bugünkü yazısında Türkiye’nin BRICS üyeline ilişkin bir yazı kaleme aldı. Yazısında Türkiye’nin hiçbir zaman batı …
Haber7 yazarı İsmail Vefa Ak, bugünkü yazısında Türkiye’nin BRICS üyeline ilişkin bir yazı kaleme aldı. Yazısında Türkiye’nin hiçbir zaman batı dünyasına tam olarak ait olmadığına dikkat çeken Vefa Ak, “BRICS Uluslararası Forumu Başkanı Purnima Anand’ın Türkiye ile ilgili yaptığı açıklamaya kadar, biz Türkiye olarak görüşmeleri pek de gündemimize almamıştık. Geçenlerde Ananad; Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır’ın BRICS’e katılmayı planladıklarını açıklayarak, çok çarpıcı bir konuyu da gündeme getirmiş oldu. Bu açıklamanın, ABD-Rusya arası ilişkilerin çok kötü olduğu bir zamana denk getirilmesi, ABD Başkanı Biden’ın Suudi Arabistan ziyaretinin gerçekleştiği bir zamanda yapılması, tabii ki oldukça mânidar. Ancak güncel durumdan bağımsız olarak, Türkiye’nin BRICS’e katılma gibi bir niyetinin olduğu da su götürmez bir gerçek” ifadelerini kullandı.
İŞTE İSMAİL VEFA AK’IN O YAZISI:
Enflasyon, döviz kurları, büyüme rakamları, asgari ücret derken, ekonominin gündemi bugünlerde bir hayli yoğun. Ekonomi yönetimi birçok konuda düzenlemeler yapıyor, rakamlar açıklıyor. Aydan aya farklılık gösteren bu rakamları takip etmek, mevzuat değişikliklerini ve uygulamaları anlamak hiç de kolay değil. Bütün bunların yanında, ekonominin bugününden çok yarınını ilgilendiren önemli gelişmeler de meydana geliyor. Bu gelişmeler, ülkemizin gelecek on yıllardaki ekonomik yapısını inşa edecek türden.
Son günlerde basında ardı ardına Türkiye’nin BRICS’e üyeliği konusunda haberler yapıyor. BRICS; Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti ülkelerini ifade eden bir kısaltma esasında. Ülkelerin İngilizcedeki baş harflerinden oluşan “BRIC” tabiri ilk kez 2001 yılında kullanıldı. 2009 yılında 4 ülke, ekonomik konularda ortak hareket etmek adına Rusya’da ilk kez bir araya geldiler. Bu zirvedeki en önemli mesaj; BRIC ülkelerinin yeni bir küresel para birimine ihtiyaç duyduğuydu. Daha sonra 2011 yılında Güney Afrika’nın da bu birliğe katılmasıyla, BRIC yanına bir de “S” harfi eklenerek İngilizce kısaltmasıyla BRICS oluşumu gerçekleşmiş oldu. Üyelerinden de anlaşıldığı üzere aslında bu yapı, küresel ekonomik sisteme alternatifler üretmek gibi bir amaca sahip.
TÜRKİYE’NİN DURUMU
Şunu kabul etmemiz lâzım. Bir ülkeyle, medeniyetle yahut bir kültürle geliştirilen ilişkiler, asla tek taraflı sonuçlar doğurmaz. İster çatışma ister uzlaşma şeklinde karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. Taraflar mutlaka şu veya bu şekilde birbirlerinden etkilenirler, karşılıklı kazanımlar veya kayıplar söz konusu olur. Son 300 yılda Batı dünyasıyla olan ilişkilerimiz de bizden bazı şeyler aldı, ancak bize birçok kazanımlar da sağladı. Asırlara dayanan ve son yüzyılda müttefiklik temelinde gelişen bu süreçte, Türkiye hiçbir zaman Batı dünyasına tam olarak ait olamadı. Ne kabullenildi ne de biz Türkler kendimizi Batıya ait hissedebildik. Ancak şunu da mutlaka ifade etmek gerekir: Türkiye tam manasıyla bir Doğu veya bölgesel ifadesiyle Orta Doğu ülkesi de değildir. Bulunduğumuz coğrafya kaderimizin tayininde hayati bir rol oynasa da, mesele sadece coğrafi konum ile açıklanamaz. Bu bir kafa yapısı meselesidir. Hedeflerimiz ve ideallerimizin ne olduğu meselesidir. Her ikisi de olmamak veya her ikisinden biraz olmak, gerçekten zor. Etkilere, saldırılara, asimilasyona açık olmak… Medeniyetler arası köprü olmak… Ne olursa olsun, bu bizim binlerce yıllık gerçeğimiz. Gelecekte de bu durum böyle olacak. Siyasetimiz, kültürümüz, ekonomimiz bu Doğu ve Batı çizgisi üzerinde, arasında ve içinde olacak.
Türkiye bundan 20 yıl önce, Avrupa Birliği üyelik süreciyle hukuk, ekonomi ve dış ilişkiler konularında gerçekten büyük bir atılım gerçekleştirdi. Ancak daha sonra İslam ülkeleri, ardından Rusya, Çin, Brezilya ve benzeri ülkelerle de çok yakın ilişkiler geliştirdi. Batı, bunu bir eksen kayması olarak yorumlasa da esasında bu Türkiye’nin miras aldığı ve doğasında olan bir ilişki biçimiydi. Türkiye, mesela savunma sanayiinde yerli üretimde büyük atılımlar yaparken, NATO ülkesi olmasına ve ABD’nin karşı çıkmasına rağmen Rusya ve Çin silahlarıyla da envanterini çeşitlendirdi. Aynı şeyin, yani hem Rusya ve Çin’den hem de Amerika’dan silah satın alma işinin, Hindistan tarafından yapıldığını da hatırlatmak isterim.
Hal böyleyken, dış ticaretimizin, ekonomik ilişkilerimizin tamamen Batıya angaje olması ve bütünüyle paralellik arz etmesi elbette beklenemez. Dış ticarette; yani sadece ihracat değil ithalatta da pazar çeşitlendirmesi yapmak, alternatiflere sahip olmak, dış ilişkilerde esneklik kazandıran ve Türkiye’nin mevcut durumuna çok uygun olan bir yaklaşım.
BRICS-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ
Geçtiğimiz ay Pekin’de BRICS’in 14’üncü zirvesi gerçekleştirildi. Dolar ve Euro’ya karşı alternatif bir para birimi olarak BRICS’in kullanılmasından tutun, birçok küresel ekonomik konunun gündeme alındığı toplantı, dış basında büyük yankı uyandırdı. Ancak BRICS Uluslararası Forumu Başkanı Purnima Anand’ın Türkiye ile ilgili yaptığı açıklamaya kadar, biz Türkiye olarak görüşmeleri pek de gündemimize almamıştık. Geçenlerde Ananad; Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır’ın BRICS’e katılmayı planladıklarını açıklayarak, çok çarpıcı bir konuyu da gündeme getirmiş oldu. Bu açıklamanın, ABD-Rusya arası ilişkilerin çok kötü olduğu bir zamana denk getirilmesi, ABD Başkanı Biden’ın Suudi Arabistan ziyaretinin gerçekleştiği bir zamanda yapılması, tabii ki oldukça mânidar. Ancak güncel durumdan bağımsız olarak, Türkiye’nin BRICS’e katılma gibi bir niyetinin olduğu da su götürmez bir gerçek.
Evvela “Dünya 5’ten büyüktür.” prensibiyle politika geliştiren ve bu hususu her yerde yüksek sesle dile getiren bir lideri var Türkiye’nin. Küresel statükoya karşı geliştirilen bu söylem, elbette sadece Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin mevcut yapısını hedef almıyor. Bu söylem aynı zamanda; rezerv para birimleriyle dünya ekonomisinin işleyişini kontrolü altında bulunduran, çıkarlarına aykırı gördüğü ülkeleri ekonomik yaptırımlarla hizaya getiren mevcut yapının da artık değişmesi gerektiğini haykırıyor. Mevcut yapının alternatifi elbette bir başka kutup olmamalı. Uzun yıllardır zikredilen çok kutuplu bir dünya düzeni artık çok da uzak değil. Türkiye ise burada bütün kutuplar arasında, güç merkezlerine eşit mesafede, merkez ülke olma hedefiyle hareket etmeli. Bahsettiğim BRICS üyeliği meselesi de, tamamen bu hedefle alakalı.
2018 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Güney Afrika’da düzenlenen 10’uncu BRICS zirvesine özel olarak davet edilmiş, o dönemde Başbakan Yardımcısı olan Mehmet Şimşek; Türkiye’nin BRICS’e üye olmayı değerlendirdiğini açık bir dille ifade etmişti.
Konu tekrar gündeme gelince ben de bazı istatistiklere şöyle bir göz gezdirdim. Bu arada, TÜİK tarafından hazırlanan istatistik tablolarında AB, İslam İşbirliği Teşkilatı, OECD veya EFTA ülkeleri gibi birçok sınıflandırma yapılmış. Ancak BRICS ile ilgili bir gruplandırma yok. Buradan yetkililere sesleniyorum. Lütfen, dış ticaret istatistikleriyle ilgili ülke gruplandırmalarına BRICS ülkelerini de dahil edin. Bu sınıflandırma, böylesine kritik bir ekonomik örgütle olan ticari ilişkilerimizin görülmesi açısından eminim çok faydalı olacaktır.
Her neyse… Ülke istatistiklerine baktığımızda; Türkiye’nin BRICS ile olan dış ticaret hacminin (ihracat ve ithalat toplamı) 2021 yılında 86,7 Milyar Dolar olarak gerçekleştiğini görüyoruz. Bu tutarın 12,6 Milyarı bizim onlara yaptığımız ihracat ve büyük çoğunluğunu oluşturan 74,1 Milyar doları ise onlardan yaptığımız ithalatı ifade ediyor. BRICS ile gerçekleşen dış ticaret hacmi ise toplam dış ticaret hacmimizin %17’sinden fazla.
BRICS ÜYELİĞİ KAMUOYUNDA TARTIŞILMALI
2021 yılı verilerine baktığımızda; toplam ihracatımızın %41’inin AB ülkelerine, %14’ünün diğer Avrupa ülkelerine ve %7’sinin de Kuzey Amerika ülkelerine yapılmış olduğunu görüyoruz. Şu haliyle Batı dünyasına yaptığımız ihracat toplam ihracatımızın %62’sini oluşturuyor. Coğrafi yakınlık ve AB’nin ekonomik bir dev olması nedeniyle, Avrupa ülkeleri bizim açımızdan tabii ki çok büyük bir pazar niteliğinde. Ancak kanaatimce bu ihracat rakamları; bizim gibi hem coğrafi hem de siyasi açıdan merkezde olan bir ülke için, daha çok pazar çeşitlendirmesi yapma ihtiyacını da ortaya koyuyor.
BRICS örgütüne baktığımızda; bu yapıyı oluşturan 5 ülkenin dünya yüzölçümünün dörtte birini, dünya nüfusunun % 42’sini ve küresel ekonominin % 25’inden fazlasını ifade ettiğini görüyoruz. Türkiye ise BRICS ülkeleriyle karşılıklı ticarette ithal eden ülke konumunda. Bu ülkelerle olan ticari ilişkide, ithalatımız ihracatımızdan oldukça fazla. Ben şahsen, dünya ekonomisinin %25’ini oluşturan bu ülkelere gerçekleştirdiğimiz ihracatın artırılabileceğini, bunun önünde siyasi nedenler dışında başkaca bir engel olmadığını düşünüyorum.
Türkiye’nin BRICS’e üye olmasının Batı dünyasıyla geliştirdiği ekonomik ilişkilerle bir tezatlık da oluşturmadığı kanaatindeyim. Türkiye son yıllardaki bağımsız politikalarını, siyasal tezlerini dünya kamuoyuna nasıl anlatıyorsa, bu örgüte olan üyeliğini de o şekilde anlatabilmeli ve kabul ettirebilmeli. Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında bir köprü olduğunu, sadece bir tarafa veya bir kutba angaje olamayacağını artık herkesin kabullenmesi, herkesin buna alışması gerekiyor.
BRICS üyeliğinin; Rusya-Ukrayna krizi, Çin-ABD çekişmesi veya Türkiye-NATO ilişkileri gündemlerinin dışında, gelecek on yıllarda yeni küresel ekonomik düzenin inşası bağlamında ele alınması, ülkemizde de bu çerçevede ve artık daha çok tartışılması gerekiyor.