Hekimlerin daralan özlük hakları, sağlıkta şiddet, sağlık hizmetinin “ticarileşmesi” ve hekim göçü… Bunlar Türkiye genelinde iki gün greve …
Hekimlerin daralan özlük hakları, sağlıkta şiddet, sağlık hizmetinin “ticarileşmesi” ve hekim göçü… Bunlar Türkiye genelinde iki gün greve çıkacağını duyuran binlerce sağlık çalışanının gündemindeki sorunlardan yalnızca birkaçı.
Konya’da Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ekrem Karakaya‘nın görevi başında öldürülmesinin ardından sağlık meslek örgütleri, bugün ve yarın Türkiye genelinde iş bırakma eylemi yapacaklarını açıkladı.
Sağlık çalışanları, iki gün sürecek eylemin Anayasa uyarınca demokratik hak kullanımı niteliğinde olduğunu ve uluslararası sözleşmelerde de karşılık bulduğunu belirtiyor.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) grev öncesinde yaptığı açıklamada, sağlık hizmeti sunulan tüm birimlerde acil tanı ve tedavi endikasyonu olan hastaların bakımının aksatılmayacağını duyurdu.
Ayrıca diyaliz hastaları, acil ve riskli gebeler, çocuk aciller, kanser hastaları, yoğun bakım hastaları ve COVID-19 şüphelilerinin tedavilerine devam ediliyor.
Bu branşların dışında kalan yüzlerce sağlık çalışanı, bugün Ankara Hacettepe Tıp Fakültesi önünde buluşarak öldürülen meslektaşları ve sağlık sistemindeki sorunlara ilişkin basın açıklaması yaptı.
İstanbul’da ise eyleme polis müdahalesi gerçekleşti ve bir doktor kendisini engellemeye çalışan polislere şöyle seslendi:
“Elimde silah yok. Önlüğüm var sadece. Ben senin annene baktım, babana baktım… Bırakın bizi!”
‘Değersizleştirilen sağlık çalışanları, şiddetin nesnesi haline geliyor’
Hekimlerin öncelikli gündemi, peşi sıra gerçekleşen sağlıkta şiddet vakalarıydı.
Henüz 4 Temmuz günü saldırıya uğrayan Doç. Dr. Koray Başar’ın şoku atlatılamamışken, Konya’da Doktor Karakaya’nın öldürüldüğü haberi geldi.
TTB verilerine göre, Türkiye’de son 17 yılda 12 doktor öldürüldü.
Eylem alanında konuşan sağlıkçıların hemen hepsi, sağlıkta gerçekleşen her türlü şiddet eyleminin ‘genel geçer’ bir hal aldığını söyleyerek tedirginliğini aktarıyor.
BBC Türkçe’ye açıklama yapan TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ise sağlıkta şiddeti tırmandıran sebepleri şöyle sıralıyor:
“Tümüyle kâr odaklı sağlık politikaları sağlık ortamını ve ilişkileri zedeliyor. İktidarın toplumu bölen, düşmanlaştıran ve farklılıkları “öteki” kılan söylemi, şiddeti barındırıyor. Toplum da bu şiddet dilinden etkileniyor.”
“Sağlık alanında ise sağlığı ve sağlık çalışanlarını, hekimleri tüketim nesnesine indirgeyen bir anlayışla politika üretiliyor. Değersizleştirilen ve nesneleştirilenler, şiddetin de nesnesi haline geliyor.”
Asistan hekimlerin de söz aldığı eylemde; 36 saate varan çalışma süreleri, nöbet ertesi izin hakkının verilmemesi, görev tanımı dışındaki angarya işlerle uğraştırılması, mobbing ve şiddete maruz kalmaları temel sorunlar arasındaydı.
Sağlıkta Dönüşüm Programı nedeniyle sorunların biriktiğini belirten asistan hekimler, birçok asistan çalışma koşulları nedeniyle intihar ettiğini veya yurt dışına çıktığını kaydediyor.
‘2021 yılında her gün 80’den fazla sağlıkta şiddet vakası yaşandı’
Hastanede bulunan hasta ya da sağlık çalışanına yönelik herhangi bir saldırı “beyaz kod” adıyla kayıt altına alıyor ve Sağlık Bakanlığı sistemine aktarılıyor.
TTB verilerine göre, 2020’deki beyaz kod sayısı 11 bin 942 iken, 2021 yılında 29 bin 826’ya yükseldi.
Birliğin Nisan ayındaki açıklamasına göre, sadece beyaz kod verileri bile Türkiye’de 2021 yılında günde ortalama 80’den fazla sağlıkta şiddet vakasının yaşandığını gösterdi:
“TTB’nin yaptığı anket çalışmasına göre hekimlerin %84’ü meslek hayatlarında en az bir kez fiziksel veya sözel şiddete uğramış ancak bunların yalnızca yarısı Beyaz Kod veya yetkili mercilere bildirimle sonuçlanmıştır. Dolayısıyla Beyaz Kod verilerinin buzdağının görünen kısmı olduğunu belirtebiliriz.”
Öte yandan TTB, güncel beyaz kod verilerinin paylaşılması talebiyle 3 Mart’ta Sağlık Bakanlığı’na yazdığı yazıya yanıt verilmediği gerekçesiyle, 16 Mayıs’ta idare mahkemesine başvuruda bulundu.
‘Kendimizi güvende hissetmiyoruz’
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Cem Baykal, meslektaşının öldürüldüğü haberini aldığında hasta baktığını söylüyor.
Baykal başta inanmak istemediğini ve yalan haber olabileceğini düşündüğünü ama ardından kesinleşen bilgilerle büyük bir üzüntü duyduğunu belirtiyor.
28 yıllık hekimlik hayatında hiçbir dönem sağlık çalışanlarına yönelik bu derece ‘yalnızlaştırma’ politikasının izlenmediğini belirten Baykal’a göre, mesleğe başlamasından bu yana hekimlik mesleğine karşı işlenen suçların boyutu hiç bu kadar ciddileşmemişti:
“Yıllarca en yoğun, en stresli devlet hastanelerinde çalıştım fakat hiçbir zaman bir hasta yakınının bir doktoru vurabileceği ihtimali aklımıza dahi gelmezdi. En fazla size saygısızlık edenler olurdu ve bunu da bir şekilde oturup anlatarak çözerdiniz.
“Bir hekimin görevi başında öldürülmesi hem kendimizi çok güvensiz hissetmemize sebep oluyor hem de ülke için çok korkunç.”
Baykal, siyasiler ve kamu yöneticilerinin sağlıkçıların uğradığı şiddet karşısında sağlıkçıların yanında duran bir tutum sergilemediğini, aksine ciddi bir umursamazlık içerisinde olduklarını düşünüyor.
Devlet mensuplarının tutumunun halktaki yansımasının “hekime karşı kolayca şiddete başvurmak” olduğunu söyleyen Baykal’a göre, toplumda “nasılsa hiçbir yaptırımı olmayacak” algısının yerleştiğini savunuyor.
Baykal sağlıkta şiddetin önüne geçebilmek için uygulanacak en etkili yöntemlerden birisinin, şiddete başvuran kişilerin acil olmayan sağlık hizmetlerinden belirli bir süre mahrum bırakılması olduğunu düşünüyor.
Hekimlerin talepleri ne?
Mayıs ayında 39 bin hekim tarafından imzalanan bildiriyle, sağlık sisteminin ve hekimlerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi için “10 acil talep” belirlenmişti.
Birinci basamak sağlık hizmetleri güçlendirilmesi, hekimlerin hastalarına “5 dakika değil” yeterli süre ayırmalarını sağlayacak çalışma koşulları, “Şehir-şirket hastaneleri” politikasından vazgeçilmesi, sağlığa ayrılan kamu bütçesinin artırılması ve sağlık hizmetinin toplumdaki herkes için parasız olması, hekimler için 7200 ek gösterge…
Fakat Türkiye’de hekimlerin sorunları da talepleri de bunlardan ibaret değil.
Fincancı’ya göre Karakaya’nın görev yaparken öldürüldüğü şehir hastaneleri modeli, sağlık sisteminde tüm sorunları barındıran bir hastane modeli:
“Devasa hastanelerde çok sayıda hekim, birbiriyle iletişim kurmadan küçük odalarda yalıtılmış biçimde sağlık hizmeti üretmeye zorlanıyor. Randevu süreleri gittikçe kısaldıkça, sorununa yanıt bulamayan hasta hekim hekim, hastane hastane dolaşarak sürekli sistemin içinde kalmaya ve tüketmeye zorlanıyor.
“3-5 dakika gibi sınırlı bir zamanda tanıya zorlanma, daha fazla tetkik anlamına geliyor. Tüketim ve kar artıyor. İletişim ortadan kalktığı için hasta ve hekim birbirlerini bir hak öznesi olarak görmekten uzaklaşıyor.
“Hekimler, tüm sağlık çalışanları son derece düşük temel ücretlerini artırabilmek için performans baskısı altında belirsiz bir gelirle yaşamaya, dolayısıyla sürekli sayıyı artırmaya zorlanıyorlar.
“Ayrıca özellikle son yıllarda liyakatin ortadan kalkması, liyakatsiz atamalarla görevlendirilenlerin yetersizliklerini örtbas edebilmek için mobbingi araç olarak kullanması da çalışma ortamlarını gittikçe daha güvensiz kılıyor.”
Sağlıkta şiddet hakkındaki yasal düzenleme etkili mi?
Mayıs ayı içinde yapılan bir yasal değişiklikle sağlık çalışanlarına yönelik “kasten yaralama” suçu, katalog suçlar kapsamına alındı. Bu değişiklikle faillerin tutuklu yargılanmasının önü açılmıştı.
Ancak bu yasanın çıkmasından sonra Şanlıurfa’da Viranşehir’de bir yaralama olayının failleri mahkemeden serbest bırakılmıştı.
Sağlık Bakanlığı’nın itirazı sonrası zanlılar tutuklu yargılanmak üzere hapse atıldı.
Nitekim bu yasa, sağlık meslek örgütleri tarafından bütüncül perspektiften uzak olmakla eleştiriliyor ve bu haliyle çözüm üretemeyeceği değerlendiriliyor.
Tıp Dünyası Dergisi’nin Haziran 2022 sayısında konuyu değerlendiren hukukçu Özgür Erbaş ve Verda Ersoy da bu düzenlemenin de öncekilere benzer şekilde sağlık çalışanlarına yönelen şiddeti “önleyici tedbirler” almadığını kaydediyor:
“Önleyici anlayışta kimin sorumlu olduğu değil, hangi koruma önleminin yetersiz kaldığı, tekrar etmemesi için ne yapmak gerektiği araştırılır. Elimizde bu yola girildiğine dair bir veri yok.”
Hukukçular şiddet eylemlerinin neden bu kadar yaygınlaştığını ve sağlık hizmet alanının neden çatışma türettiğini bilimsel olarak anlamadan hazırlanan ‘yasakların’ etkili olamayacağını değerlendiriyor.
Fincancı da cezasızlığı destekleyen uygulamaların önüne geçilmediği sürece yasanın sınırlı bir etkisi olacağını değerlendiriyor:
“Sağlıkta şiddet yasası çıkmadan önce TTB bir taslak hazırlayarak Meclis’e iletmiş ancak kabul görmemişti. Ardı ardına şiddet olayları üzerine apar topar bir düzenleme yapıldı ancak Sağlık Temel Kanunu içinde ve TCK ile CMK atıfları olmadığı için uygulamada da yer bulmadı.
“Son düzenleme en azından bu atıflar ve katalog suçlar kapsamına alınmasıyla daha etkili bir uygulamaya dönüşebilirse de, bildirim süreci ve yargılama şiddete uğrayanı bezdirecek işlemleri gerektirdiği için pek çok meslektaşımız başvuru yapmıyor.”
Ne olmuştu?
Konya Şehir Hastanesi’nde Kardiyoloji Uzmanı Ekrem Karakaya, bir hasta yakını tarafından başından vurularak öldürüldü.
Resmi makamlar, doktoru silahla öldüren Hacı Mehmet Akçay’ın cinayet sonrası intihar ettiğini açıkladı.
Saldırganın bir ay önce kalp krizinden yaşamını yitiren annesi Kezban Akçay’ın ölümünden Karakaya’yı sorumlu tuttuğu için olayı gerçekleştirdiği tahmin ediliyor.
Akçay başka bir hastanede güvenlik görevlisi olarak çalışıyordu.
Olay, 14.30 sıralarında Karatay ilçesinde Konya Şehir Hastanesi’nin kardiyoloji bölümünde meydana geldi.
Başından yaralanan doktor Ekrem Karakaya hemen ameliyata alındı ancak meslektaşlarının çabalarına rağmen kurtarılamadı.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, saldırıyla ilgili olarak Twitter hesabından bir mesaj paylaştı ve “caniliğin araştırıldığını” söyledi.