Geçtiğimiz Salı günü Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO Genel Sekreteri, İsveç ve Finlandiya lideri arasında yapılan 4’lü zirvede Türkiye masadan …
Geçtiğimiz Salı günü Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO Genel Sekreteri, İsveç ve Finlandiya lideri arasında yapılan 4’lü zirvede Türkiye masadan istediğini almış ve İsveç ve Finlandiya’nın taahhütleri doğrultusunda NATO üyelik talepleri konusunda anlaşmaya varılmıştı.
Konuyla ilgili Kanal 7 Ankara Temsilcisi Mehmet Acet, Haber7 için kaleme aldığı yazısında önemli değerlendirmelerde bulundu.
Ankara’nın anlaşmanın uygulanması sürecinde de veto kartını elinde tutacak olmasının avantaj olduğunu dile getiren Acet, “Eğer işler, anlaşılan çerçeve doğrultusunda ilerlemezse, iki ülke yan yollara sapmaya yönelirse, tevil yoluyla hareket etme yolunu seçerse, veto kozu yeniden denkleme sokulabilir.” ifadelerini kullandı.
Mutabakat metninin etkisine de değinen Acet, “Metninin mahiyetine ve nasıl yorumlanması gerektiğine, karşıt çevrelerin verdiği tepkiler üzerinden de bakılabilir.” diyerek İsveç Parlamentosunda sandalye sahibi olan PKK’lı Kakabaveh’ın anlaşma sonrası ülkesinin yöneticilerine nasıl öfkelendiğini hatırlattı.
İşte Mehmet Acet’in “Madrid mutabakatı Türkiye’nin taleplerini karşıladı mı?” başlıklı yazısı;
Salı akşamı Madrid’den gelen haber, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliği konusunda Türkiye’nin vetosunun daha uzun süre devam etmesini bekleyenler için sürpriz niteliğinde bir haber oldu.
Bu böyle diye bu sürpriz gelişmeyi Türkiye’nin gardı düştü, pes etti veyahut istediğini alamadı gibi yorumlar yapmak haksızlık olur.
İsveç, Finlandiya ve Türkiye Dışişleri Bakanlarının imzaladığı 10 maddelik mutabakatın güçlü bir metin olduğu genel anlamda kabul görmüş durumda.
Bazı başlıkları hatırlatalım:
-PKK ve uzantılarıyla mücadelede Türkiye ile tam işbirliği,
-Terörizmin tüm biçim ve tezahürleriyle mücadelede Türkiye ile dayanışma sergilenmesi,
-İsveç ve Finlandiya’nın terörizmle mücadele alanında mevzuatlarını ve uygulamalarını tadil etme taahhüdü,
-Terör suçlularının iadesi konusunda somut adımlar atılması ve ikili düzeyde ahdi düzenlemeler yapılması,
-PKK ve uzantılarının ve paravan örgütlerinin para toplama ve eleman devşirme faaliyetlerinin yasaklanması ve bunların soruşturulması,
-Türkiye’ye yönelik terör propagandasının engellenmesi.
İSVEÇ VE FİNLANDİYA MAKAMLARI YENİ YENİ BİR DİLLE KONUŞMAYA BAŞLADI AMA ASIL UYGULAMAYA BAKMAK LAZIM
Güçlü bir metin derken, bir kısmını aktardığım bu başlıkları kastediyorum.
Mutabakat metni imzalandıktan sonra, özellikle İsveç makamlarından gelen açıklamalara bakıldığında da ‘yeni bir dilin’ hemen kendisini belli ettiğini görüyoruz.
Ankara’nın vetosu ilk gündeme geldiğinde İsveç Dışişleri Bakanı Linde, “Arkamızda Amerika var, Türkiye’de Amerika ile iyi ilişkiler istiyorsa bu yola başvurmasın” anlamına gelen cümleler sarf etmişti.
Aynı isim mutabakat metni imzalandıktan sonra yaptığı açıklamada ise, “İsveç, Kürt örgütleri olan YPG, PYD veya Gülen hareketini desteklemeyecek.” açıklamasında bulundu.
Mutabakat metninin mahiyetine ve nasıl yorumlanması gerektiğine, karşıt çevrelerin verdiği tepkiler üzerinden de bakılabilir.
Örneğin, İsveç Parlamentosunda sandalye sahibi olan PKK’lı Kakabaveh’ın ülkesinin yöneticilerine nasıl öfkelendiğini gösteren şu sözlerini aktarabiliriz:
“İsveç hükümeti, Türkiye’ye, YPG/PKK’yı kurban etti ve bu bizler adına bir ‘kara gün’ olarak anılacak. Hükümetin’ Türkiye’ye teslim olmasını çok endişe verici olarak görüyorum.”
Bütün bunlar böyle diye, yine de lafa değil, uygulamaya bakmak gerekir dememek için bir sebep yok elbette.
Batılıların böyle konuştuktan sonra, iş uygulamaya geldiğinde verdikleri sözleri yerine getirmediklerine dair yakın tarihten tonla örnek verilebilir.
O nedenle uygulama kısmı asıl önemli olan.
Ankara’nın avantajı, anlaşmanın uygulanması sürecinde de veto kartını elinde tutacak olması.
Eğer işler, anlaşılan çerçeve doğrultusunda ilerlemezse, iki ülke yan yollara sapmaya yönelirse, tevil yoluyla hareket etme yolunu seçerse, veto kozu yeniden denkleme sokulabilir.
ÜST DÜZEY TÜRK YETKİLİYE SORDUM, İADE SINIRDIŞI VS OLACAK MI?
Mutabakat metninin 8’inci maddesi şöyle diyor:
“Türkiye, Finlandiya ve İsveç bugünkü görüşmelerden sonra müteakip somut adımları atacaklarını taahhüt ederler:
Terörizmle, örgütlü suçlar ve diğer ortak sınamalarla mücadelede mutabakat temelinde işbirliğini geliştirmek için kolluk kuvvetlerini ve istihbarat kuruluşlarını da içeren her düzeyde hükümetler arası yapılandırılmış bir diyalog ve işbirliği mekanizması tesis edeceklerdir.”
Madrid’den anlaşma haberi geldikten sonra, Türkiye adına bu sürecin içinde yer alan üst düzey bir yetkiliye, “Uygulamaya dönük taahhütler alındı mı? İade, sınır dışı vs olacak mı” şeklinde bir soru yönelttim.
Muhatabım, 8’inci maddeye atıf yaparak soruma cevap verdi.
“Evet, olacak. Ortak mekanizma kurulacak” şeklinde.
Önümüzdeki süreçte, bu mekanizmanın yapacağı çalışmalar ve İsveç’le Finlandiya’nın terörle mücadele konusunda verdiği taahhütlere uyup uymayacaklarını izlemek önemli olacak.