Tarihçiler Suriye’nin Halep iline bağlı bir ilçe olan ve 2016 yılı temmuz ayından bu yana terör örgütü PKK işgalinde olan Menbiç’in statüsünün …
Tarihçiler Suriye’nin Halep iline bağlı bir ilçe olan ve 2016 yılı temmuz ayından bu yana terör örgütü PKK işgalinde olan Menbiç’in statüsünün tartışmalı hâle geldiğini savunuyor. Hatay M. Kemal Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Süleyman Hatipoğlu, Menbiç’in Misak-ı Millî sınırları içerisinde kaldığını ve Mondros sonrası Türk askerinin çekildiği son bölge olduğunu hatırlattı ve Fransızların bölgeyi hile yolu ile gasbettiğini söyledi.
Hatipoğlu, Menbiç dâhil sınır boyu işgal koridorunda Şam otoritesinin kaybolduğunu ve Türkiye’nin hinterlandı dâhilindeki alanın terör tehdidi sebebiyle tartışmalı hâle geldiğini ifade etti. Eski Tapu Kadastro Arşiv Dairesi Başkanı Zeynel Abidin Türkoğlu’nun verdiği bilgilere göre, Menbiç ve El Bab resmî arşiv kayıtlarında Çiftlikatı Hümayun olarak geçiyor.
ŞEHİR EFSANESİ DEĞİL
Tarihçi Enes Demir’in kaleme aldığı ‘Bir Misak-ı Millî toprağı Menbiç’ isimli eserinde, şehir merkezi ve köylerinin üçte bir oranında Emlak-ı Humayun’a ait olduğu kaydı düşülürken konu ile ilgili bilgi veren hanedan üyelerinden Kayıhan Osmanoğlu da, Suriye genelinde Menbiç benzeri 390 tapu kaydının olduğunu ve tüm bu toprakların mülkiyet hakkı tanınmaksızın gasbedildiğini ifade etti.
Osmanoğlu “Bu olay bir şehir efsanesi değil; tarihi ve güncel hakikattir. Hem İngiliz, hem Osmanlı evrakı bunun delilidir. Sadece Menbiç ile sınırlı olmayan geniş bir alan da aynı durum geçerli. Dedem Sultan Abdülhamid Han’ın Orta Doğu’daki mal varlıklarına ilişkin olarak, kadastro defterlerinde Suriye’de 390, Lübnan’da 333, Filistin’de 223, Irak’ta 83, Arabistan’da 60, İsrail’de 10, Libya’da da 8 olmak üzere toplam 1.107 kayıt var. Bugün baktığınızda Musul, Kerkük’ün de içerisinde olduğu toplam 16 milyon dönümlük bir arazi söz konusu” dedi.
Bir diğer Osmanlı Hanedan üyesi Orhan Osmanoğlu ise “Şu an PKK işgalindeki sınır koridorunda Kamışlı, Cerablus, El Bab, Haseke ve petrol zengini Rakka ve Deyr ez-Zor’da binlerce dönüm arazinin tapusu Osmanlı sultanlarına ait” ifadelerini kullandı.
OSMANOĞLU: HAKLARIMIZ BAKİ
Osmanlı hanedanı varislerinden Orhan Osmanoğlu, dünyanın farklı noktalarında yüzlerce yıllık şahsi mülkiyetlere saygı duyulduğuna dikkat çekerek “Elbette haklarımız baki, ancak bu durum şu an yapılacak askerî harekât ile ilgili bir durum değil. Şu anki durum tamamen Türkiye’nin millî güvenlik meselesi olarak görülmeli. Osmanlı sultanları o bölgelerin geleceğini gören bir bakış açısına sahipti. Demografik yapıyı da bu perspektiften şekillendirdiler. Aynı durum, Kıbrıs, Hicaz ve Balkanlar için de geçerli. Özel mülkiyet politikaları da bu çerçevede görülmeli. Bu da Anadolu merkezli bir kalkanın hesaplandığı gerçeğini ortaya koyuyor. Biz herhangi bir biçimde yanlış anlaşılma olmasın diye özellikle belirtiyoruz. Bu haklar elbette Türkiye Cumhuriyeti’nin elini güçlendirmesi açısından da değerlidir. Amacımız salt şahsi beklenti değil” diye konuştu.
1.000 YILDIR TÜRK YURDU
Tarihçi Doç. Dr. Süleyman Hatipoğlu “Sultan Alparslan’a 1070 Mısır seferi öncesi Halep’in anahtarları sunuldu ve o günden bu yana Halep’in kazası olan Menbiç ve diğer sınıra müzahir alanlar Türk yurdu niteliği kazandı” dedi. Hatipoğlu şöyle konuştu: Mondros sonrası da biz orada kaldık.
Daha sonra bölge halkının halk oylaması yolu ile nereye katılacağına karar vermesi süreci Fransa tarafından sabote edildi ve Menbiç ile çevresi tıpkı Musul-Kerkük’te İngilizlerin yaptığı gibi hileyle elimizden alındı.
Uluslararası hukuk değil; Fransa-İngiliz ittifakının kendi aralarında yaptığı anlaşma çerçevesinde bu topraklar işgal edildi. Sadece siyasi yönetim değil; mimari, kültür, etnik yapı itibarı ile de buralar Türk yurdudur.
HAÇLILARI KOVARAK YURT EDİNDİK
Güncel tartışmalar ışığında şunu söylemem gerekiyor ki, Türkler bu bölgeleri Haçlılardan temizleyerek yurt hâline getirdi. Şiddetli savaşların ardından bölgeye ilk olarak 40 bin çadır, 200 bin Türkmen yerleştirildi. Şu an Şam rejimi otorite olarak orada yok. Bu durum Türkiye açısından çok büyük bir güvenlik tehdidi. Yaşanan savaş ve diğer gelişmeler denklemi değiştirdi.
Oluşan terör koridoruna Türkiye elbette kayıtsız kalamaz. Hem tarihten gelen haklarını hem de yeni oluşan şartları gözeterek atacağı her adım meşrudur. Çünkü artık PKK işgal hattında devlet otoritesi, egemenliği kalmadı. Olayın gerçek boyutu ise Asi Nehri’nin alt dirseğinden Fırat Nehri’nin alt dirseğine çekilen hat İran sınırına kadar Misakımillî’dir.