Ukrayna-Suriye denkleminde dünyanın dikkati Türk dış politikasına çevrildi. Minsk anlaşmalarının ABD tarafından ‘taammüden öldürülmesinin …
Ukrayna-Suriye denkleminde dünyanın dikkati Türk dış politikasına çevrildi. Minsk anlaşmalarının ABD tarafından ‘taammüden öldürülmesinin’ ardından Rusya Federasyonu’nun başlattığı Ukrayna özel harekatı, NATO’nun yeni genişlemesine vesile edilirken, İsveç ve Finlandiya’nın karşısında Türkiye pürüzü çıktı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “NATO terör güvenliği sağlayacak teşkilat değildir” gibi ifadelerle Batı’ya yükleniyor. Ankara, ittifak içerisinde PKK/YPG* başta olmak üzere ABD ile birikmiş sorunlarının da bulunduğu koşullar ortaya sürerken, önemli bir enerji ve ticaret ortağı konumundaki Rusya Federasyonu’na karşı ‘Batı dışı’ bir ‘tarafsızlığı’ benimsemesi ve son olarak küresel gıda krizinde yeni işbirliğine soyunması da dikkatleri toplamış durumda. Diğer yandan, Erdoğan yönetimi Ukrayna savaşının yol açtığı yeni koşullarda, Suriye sahasında 2019’da yarım bırakmak durumunda kaldığı operasyonu için de kolları sıvamış bir görünümde.
Gelişmeleri 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Terörizm ve Terörizmle Mücadele Araştırmaları Merkezi Başkanı Ünal Atabay ile konuştuk.
‘Ukrayna krizi münasebetlerimizde ders çıkaracak şekilde bazı doneler verdi’
Atabay’a göre, dünyada jeopolitik ve jeostratejik dengelerde kırılmalar yaşanırken, önemli olan ülkelerin krizleri ulusal çıkarları doğrultusunda yönetebilmeleri. Türkiye’nin Cumhuriyet’in kuruluşunda Atatürk’ün çizdiği çağdaşlaşma yolunda Batı’ya bakan bir yüzü bulunurken, komşularıyla da iyi ilişki yürütme hedefini gözettiğini anımsatan Atabay, ancak tüm bunların ulusal çıkarlara zarar vermemesi gerektiğini vurguladı. Türkiye’nin Batı ile ilişkilerindeki sıkıntılara atıf yapan Atabay, Ukrayna krizinin var olan sorunları su üstüne çıkarttığına dikkat çekti:
“Dünya jeopolitik ve jeostratejik dengeleri kırılarak dönemsel krizler yaşıyor. Önemli olan ülkelerin bu krizi kendi ulusal çıkarları doğrultusunda yönetebilmek, barış sistematiği içinde sonuca ulaştırabilmek, sıcak çatışmaya evrilmeden ön alabilmek. Her ülkenin yönetimsel yapısıyla da ilgili. Öte yandan tarihsel geçmişleriyle hafızalarında kazınmış arka plandaki duygularıyla da yakından ilgili. Bütün bu çerçeveden sonra ortaya ne çıkıyor? Türkiye, Atatürk’ün çizdiği çağdaş seviyenin de üzerine çıkacak bir hedefi var. Türkiye’nin Batı’ya bakan bir yüzü var. Öte yandan komşularıyla da iyi münasebetlerini sürdürme arzusu ve hedefi olan bir ülke. Rusya’dan tutun Ortadoğu’suna kadar ama Batı’ya bakan da bir yüzümüz var. Batı ile de ilişkilerimizi düzenli şekilde götürmek istiyoruz ama ulusal çıkarlarımıza zarar vermeyecek şekilde bunu önceliyoruz. Ama maalesef NATO üyesi olan ve AB kapısında 1964’ten beri bekleyen bir ülke olarak Batı’nın bize bakışıyla ilgili sorunları var. Bizim Batı’ya bakışımızda bir sorun yok. Bu sorunu dönemsel olarak tırmanan şekilde izliyoruz, bazen bu düzlemsel bir hale geliyor. Bizim beklentimiz Batı ile de kaynaşan ama dünya ile de kaynaşan, küresel aktörlerle birlikte bir uyum içerisinde hareket edebilen bir Türkiye. Atatürk’ün çizdiği istikamet doğrultusundaki stratejik hedefimiz bu. Ama bu Ukrayna krizi bizi biraz daha dünya ile olan münasebetlerimizde ders çıkaracak şekilde bazı doneler verdi. NATO’nun bünyesindeki Türkiye’nin NATO’nun birlikte hareket edebilme, 30 üye ülke dayanışmasını, birbirinin kuyusunu kazmadan üye ülkeler içerisindeki bir başka ülkenin ulusal çıkarlarına zarar vermeden, zedelemeden hareket etme kültürüyle ilgili bazı sorunları daha önceden biliyorduk ama bu biraz daha su üstüne çıktı.”
‘Veto hakkı kullanılmazsa geçmişte yaşanan tecrübelerden ders alınmamış olur’
İsveç ve Finlandiya’nın ‘Rusya tehdidi’ gerekçesiyle NATO’ya girme yolunda tutum değiştirdiğini ifade eden Atabay’a göre asıl ‘tehlike’ bu ittifaka girdikten sonra olacak. Türkiye’nin bu ülkelerin NATO’ya girmesi konusunda veto hakkını elinde tuttuğunu belirten Atabay, bu hakkı kullanmamasının ve geri adım atılmasının geçmişinden ders almadığı anlamına geleceğini söyledi:
‘İsveç ve Finlandiya, NATO’ya üyelikten vazgeçecek ancak PKK/PYD’ye yönelik desteğinden vazgeçmeyecek gibi görünüyor’
Atabay’a göre İsveç ve Finlandiya Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü PKK/PYD konusunda müzakere niyetinde görünüyor ancak bu mesele siyasal sistemlerine işlemiş durumda. Atabay, iki ülke için “NATO’ya üyelikten vazgeçecekler ama bunlardan vazgeçmeyecekler gibi görünüyor” değerlendirmesi yaptı:
‘Başta ABD’nin bu örgütsel desteği kesmesi noktasında sonuca ulaşmamız gerekiyor’
Atabay’a göre, İsveç ve Finlandiya PKK/YPG’ye desteği
kesse bile ABD desteği ortada ve esas bunun kesilmesini sağlamak gerekiyor. Suriye’ye yönelik yeni harekat konusunda Rusya açısından da Ukrayna savaşının ‘stratejik bir etkide’ bulunmadığını ve parametrenin değişmiş görünmediğini belirten Atabay, İran faktörünün de dikkate alınması gerektiğini vurguladı:
‘Askeri harekatta başarılı olunur, asıl önemlisi yeni bir politik düzlem yaratmak’
Atabay, Suriye meselesinin en başta Suriye yönetimi olmak üzere bölgedeki ülkelerle ele alacak şekilde yeni bir politik düzlem yaratılması gerektiği görüşünde. Askeri harekatta başarılı olunacağından şüphe duymadığını belirten Atabay, ancak bunu taçlandıracak olanın politik düzlem olacağını vurguladı:
*Ankara, YPG’yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG’nin de ‘terör örgütü’ olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu tezini kabul etmiyor. Ankara, YPG/DSG’ye silah verilmesine de sert şekilde karşı çıkıyor.