AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, partisince bir otelde düzenlenen “Basın Buluşması” toplantısında, her gelişinde Diyarbakır’ın biraz …
AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, partisince bir otelde düzenlenen “Basın Buluşması” toplantısında, her gelişinde Diyarbakır’ın biraz daha gelişmiş, güçlenmiş, sükunet, selamet ve esenlik içinde bir şehir olmasını görmekten büyük memnuniyet duyduğunu, bu huzur ve esenliğin kente çok yakıştığını söyledi.
Diyarbakır halkının bunun kıymetini bilerek elde ettiği bu büyük huzur ve güven ortamını arttıracağını vurgulayan Kurtulmuş, geçmiş tecrübelerinde bombanın, silahın, korkunun ve çatışmanın bulunduğu yerde insanlığın olmadığını gördüklerini belirtti.
“Hele hele bir meramını anlatmak, bir derdini anlatmak zorla, zorbalıkla, silahla, sopayla olabilecek bir iş değildir. Çukur eylemlerinin olduğu zamanda Diyarbakır’a gelmiştim, o zaman sokaklarda yürürken halkımızın gözünde sadece korku vardı. Herkes birbirinden endişe ediyordu.” ifadelerini kullanan Kurtulmuş, şimdi herkesin gözünde büyük bir sevinç ve coşku olduğunu, herkesin büyük bir güvenle hareket ettiğini dile getirdi.
Bunun önemli bir kazanım olduğunu, bu kazanımın yok edilmesine asla izin vermemeleri gerektiğine dikkati çeken Kurtulmuş, içeriden ve dışarıdan bazı unsurların Türkiye’yi yeniden karıştırmak istemelerine bu halkın bir daha fırsat vereceğine asla ihtimal vermediğini kaydetti.
Kurtulmuş, şöyle konuştu:
“Bu mücadeleyi yani barış ve esenliği sağlama mücadelesini milletimizle, halkımızla birlikte sonuna kadar sürdüreceğiz. Diyarbakır, bugün kazandı, esenlikle çok daha net bir şekilde ortaya koymaktadır. 40 yılı aşkın bir süredir bu milletin trilyonlarca dolar kaynağı maalesef bir yerlerden elde ettikleri silahlarla bu millete karşı pusu kuran terör odaklarının dizginlenmesiyle geçirilmiştir. Şehirlerimiz, ilçelerimiz, köylerimiz büyük bir huzursuzluk ve güvensizlik içerisinde yaşamış, sadece o değil, Türkiye her bakımdan ekonomik olarak büyük bir zorluğun içerisine girmiştir.”
Şimdi yerli ve yabancı misafirlerden bahsedildiğini dile getiren Kurtulmuş, turizmden tarıma, üretimden yatırıma kadar her alanda işlerin güzel bir şekilde yürüyebilmesinin yolunun barışın, esenliğin ve huzurun sağlanmasından geçtiğine işaret etti.
Kurtulmuş, bu çerçevede terörle mücadelede ortaya koydukları kararlılığın ne kadar önemli ve haklı bir mesele olduğunu bugün sağlanan huzur ortamının ortaya koyduğunu vurguladı.
“TERÖRÜN ULUSLARARASI DESTEKLERİNİ GÖRMEZDEN GELEMEYİZ”
Organize sanayi bölgelerinde (OSB) yepyeni fabrikaların kurulmaya başlandığını gördüklerini anlatan Kurtulmuş, Tekstil OSB’de 60’a yakın fabrikanın çok kısa sürede üretime başlamasıyla 10 binin üzerinde genci istihdam edecek bir potansiyelin ortaya çıkmasının da bu huzur ortamının sonuçlarından birisi olduğuna dikkati çekti.
Bütün Diyarbakır ve bölge halkını bu huzur ve güvene sahip çıkmaya davet eden Kurtulmuş, bu çerçevede vatandaşların hak ve özgürlüklerini sonuna kadar koruyarak, onları geliştirerek ama terör örgütlerinin de vatandaşların haklı taleplerini istismar etmesini önleyerek yollarına devam edeceklerini belirtti.
Kurtulmuş, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Terör başka bir şeydir, demokratik yollarla hak talep etmek başka bir şeydir. Özellikle terörün uluslararası desteklerini de görmezden gelemeyiz. Sadece Türkiye için söylemiyorum. Bölgemizdeki bütün ülkelerde son yıllarda terör vasıtasıyla yaşanmış olan altüst oluşların arkasında kimlerin, hangi ülkelerin olduğu, hangi ülkelerin buradaki terör örgütlerini DEAŞ’ından PYD’sine, YPG’sininden PKK’sına kadar niçin ve hangi imkanlarla desteklediğini bu millet biliyor. Bu kadar çok silah niçin verilmiştir, lojistik destekler, istihbarat destekler siyasi destekler niçin verilmiştir? Bölge halkının esenliği için değil. Bölge halkının bölünüp parçalanması, istikrarsız, güvensiz hale gelmesi ve en nihayetinde de bölgedeki insanların Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Türkmenlerin birbirlerine düşman hale getirilmesi için bu örgütler desteklenmiş ve beslenmişlerdir.
Adına da güzel ve şık bir isim bulmuşlardır. Buna da ‘vekalet savaşları’ diyerek yani kendi küresel mücadelelerinin bu bölgedeki yansımalarını taşeron örgütler üzerinden yapmışlardır.”
Buna karşı halkın uyanık olması gerektiğini anlatan Kurtulmuş, 40 yıldır terörle mücadele etmiş ve artık bugün belli bir noktada huzuru ve esenliği sağlamış bir ülkenin çocukları olarak daha uyanık olacaklarını dile getirdi.
Terörün arkasındaki uluslararası destekleri görerek bunlara karşı da tedbir alacaklarını ifade eden Kurtulmuş, bu anlamda Türkiye’nin hem sınırları içinde hem sınırları dışında terör örgütlerinin ortaya koyacağı bu bölge halklarını bölme ve parçalama, ülkeyi tehdit altına alma çabalarına karşı da uyanık olacaklarını ve alacakları tedbirlerle yollarına devam edeceklerini söyledi.
FİNLANDİYA VE İSVEÇ’İN NATO’YA ÜYELİK BAŞVURUSU
Kurtulmuş, başka bir önemli güncel konunun NATO ile ilgili alanda, özellikle İsveç ve Finlandiya üzerinde başlayan tartışmalar olduğunu dile getirdi.
Türkiye olarak ittifakların ne anlama geldiğini, bu ittifakların kendilerine hangi sorumluluklar ve imkanlar verdiğinin farkında bulunduklarına işaret eden Kurtulmuş, “Ama bu ittifakların içinde olduğumuz müttefiklerimizin de samimi bir şekilde Türkiye’ye karşı davranmalarını arzuluyoruz. Biz çünkü her alanda diplomasideki en büyük başarımız her şeyi açık bir şekilde, net bir şekilde masaya koymamızdır. Uzun yıllardır NATO’nun ceremesini çekmiş, yüklediği yükleri, sorumlulukları yerine getirmiş Türkiye, güvenlik taleplerini ihmal eden bir anlayışa asla müsaade etmez. Bu anlamda özellikle İsveç’in terör örgütüne vermiş olduğu destek ortadadır. Siyasi ve lojistik destekler, belki istihbari destekler, bütün bunlar ortadadır. Bu süreç içerisinde çok mu zordur Türkiye’nin güvenlik endişelerinin karşılanması? Bu güvenlik endişelerinin karşılanması Türkiye’nin temel beklentileridir.” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye nasıl samimi bir şekilde davranıyorsa muhataplarının da samimi şekilde davranmalarının istendiğini belirten Kurtulmuş, konuşmasına şöyle devam etti:
“Ve bu anlamda sadece görüşme süreci içinde değil, görüşme süreçleri sonrasında eğer bu ülkelerin üyelikleri bir şekilde gerçekleşirse ondan sonra sonuna kadar güvenlik garantilerini almadan Türkiye, bu işe ‘Evet’ demeyecektir. Evet, bu süreçte birtakım sözler verilebilir, bu sözlerin sonradan unutulması veya yerine getirilmemesi Türkiye için masada değildir. Sonuna kadar Türkiye’nin güvenlikle ilgili endişeleri karşılanacaktır, garanti edilecektir. Bu kurumsal olarak bu ülkeler tarafından, bir güvenlik şemsiyesi olarak NATO tarafından da bu kabul edilecektir. Dolayısıyla böylece sorumluluklar ve haklar çerçevesinde bir güvenlik şemsiyesi olan güvenlik örgütü NATO, Türkiye’nin görüşlerine saygı ile yaklaşacak. Türkiye’nin endişelerini karşılayacak adımları atacaktır. Bu çerçevede NATO Genel Sekreteri’nin söylemiş olduğu ‘Türkiye’nin endişelerini anlıyor ve haklı buluyoruz.’ manasındaki sözlerini de bu çerçevede altını çizerek önemsediğimizi ifade etmek istiyorum. İşin özeti, bu coğrafyada artık çok uzun süreli gerilimlerin, çatışmaların olacağı bir döneme girdiğimiz görülüyor.
Ukrayna-Rusya savaşı başta olmak üzere Balkanlar’daki yeni birtakım gerilimler başta olmak üzere, Kafkaslar’da devam eden, çok şükür Azerbaycan’ın Karabağ’ı işgalden kurtarmasıyla birlikte belli bir istikrara kavuşan ortam olmasına rağmen özellikle Güney Kafkaslar’daki gelişmeler, Orta Doğu coğrafyasındaki gelişmeler, ta Mısır’a, Libya’ya kadar uzanan, Yemen’e kadar olan coğrafyadaki gelişmeler, Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğal gaz aramaları üzerinden ortaya çıkan gerilimler bize bir şey söylüyor: Bundan sonra dünyadaki bütün büyük güçlerin mücadele alanı, rekabet alanı Türkiye’nin merkezinde bulunduğu bu coğrafyadır. Balkanlar, Kafkaslar, Karadeniz, Orta Doğu, Doğu Akdeniz, vesaire.”
Bu coğrafyada güçlü bir ülke olarak ayakta durmaktan başka şanslarının bulunmadığını ifade eden Kurtulmuş, “Ne yapacağız, edeceğiz aramızdaki bütün görüşleri hep birlikte konsolide edeceğiz. Türkiye’yi her alanda daha güçlü bir ülke haline getirmek için mücadele edeceğiz ve inşallah Türkiye, bu bölgenin güvenlik ve istikrar adası olarak hem kendi güvenliğini ve istikrarını sağlayacak hem de bu bölgede ilave çatışmaların, gerilimlerin olmasının önüne geçen güçlü bir ülke olarak bölgesel istikrarın da merkezi ve teminatı olacak.” diye konuştu.
Kurtulmuş, sadece Ukrayna-Rusya krizinde güçlü ve ne yaptığını bilen bir Türkiye’nin öneminin bir kere daha ortaya konulduğuna dikkati çekerek, şunları dile getirdi:
“Hatırlayınız Türkiye, savaşın ilk anlarından itibaren yabancı gemilerin Karadeniz’e geçmesinin önüne geçerek Montrö Anlaşması’nın bize verdiği imkanı sonuna kadar kullanmış ve savaşın Karadeniz’de yaygınlaşmasının önüne geçmiştir. Güçlü ve istikrarlı bir Türkiye olmazsanız bunu yapma imkanınız olmaz. Dolayısıyla Türkiye, güçlü ve istikrarlı olmak mecburiyetindedir. Kendi geleceği, milletinin geleceği için bunu yapmak zorundadır. Bölge halklarının istikrarı için bunun gerçekleşmesi zorunludur ve belki hepsinden daha ötede, daha ileride dünya ve bölge barışının sağlanması için güçlü, iradesi sağlam ve gerçekte ayakları yere güçlü bir şekilde basan Türkiye’ye ihtiyaç vardır. Onun için diyoruz ki bunun en önemli yolu da Türkiye’nin kendi içerisindeki farklılıkları konsolide etmesi, hedeflerimizi aynı istikamete yöneltmesi ve hep beraber güçlü, büyük Türkiye yürüyüşümüze devam etmemizdir.”
AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, “Türkiye’nin ne Suriye’nin ne Irak’ın ne de başka bir ülkenin bir karış toprağında gözü yoktur. Biz Suriye’nin de Irak’ın da toprak bütünlüğünün sağlanması için oraların terör örgütlerinin cenneti haline gelmesi ve paramparça hale dönüştürülmesine karşıyız.” dedi.
Kurtulmuş, partisince bir otelde düzenlenen “Basın Buluşması” toplantısında, 30 yıl evvel üç alanda muhtemel tehlikelerin dünyanın geleceğini etki altına alacağından söz ettiklerini belirterek, bunların gıda, enerji ve su krizi olduğunu söyledi.
Bugün dünyada bir gıda krizinin varlığının çok aşırı boyutlara ulaştığına dikkati çeken Kurtulmuş, şöyle devam etti:
“Bu, sadece bir sonuçtur. Aynen göçmen meselesinin sonuç olduğu gibi. Bundan dolayı dünya bir türbülansa girmiyor, birtakım yanlış uygulamalar sonucu olarak işte savaşlar, işgaller, ülkelerdeki tarımsal alanların ekilemez hale gelmesi, hoyratça dünyanın zenginliklerinin kullanılması sonucu dünyada büyük bir iklim değişikliği süreciyle karşılaşmış olmamız, çevrenin tahrip edilmiş olması gibi. Üst üste koyun, onlarca mesele sonunda maalesef dünyada büyük bir gıda meselesiyle karşı karşıyayız.”
Bunun önemli küresel sorunlardan biri olduğunu, gelecek on yılların çatışmalarını da körükleyeceğine işaret eden Kurtulmuş, bunun için samimiyetle bunu çözmeye niyetlenmek gerektiğini dile getirdi.
Dünyada bugün sorunları çözebilmek için her türlü kurum ve kuruluşun kurulduğunu, FAO, Dünya Sağlık Örgütü ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin bunlardan biri olduğunu ifade eden Kurtulmuş, şöyle konuştu:
“Ama esas sorun dünyadaki küresel sistemin kurum ve kuruluşlarının çökmüş olmasıdır. Bu kurumların hiçbir anlamının olmadığı, gıdayla ilgili olarak FAO’yu, sağlıkla ilgili DSÖ’yü gördük. Pandemi sırasında DSÖ, Afrika’da sağlık hizmetlerine ulaşamayan yüz milyonlarca insana ne yapabildi? Dolayısıyla burada Türkiye olarak dünyada mazlum milletlere çare olabilecek sözü ve siyaseti geliştirmeye çalışıyoruz. Ama hiç kuşkunuz olmasın ki Türkiye olarak Türkiye’deki 85 milyon yurttaşımızın gıda güvenliğini sağlayacak her türlü tedbiri alıyoruz. Bu anlamda Tarım ve Orman Bakanlığımız bütün tedbirleri almış vaziyettedir. Türkiye’de zaten pandemi sırasında da gördük. Birçok ülkede gıda zincirlerinde kopmalar olmuşken Türkiye’de gıda ve tedarik zincirlerinde bir değişiklik olmamıştır. Türkiye, bu anlamda kendi kendine yeterli bir tarım politikasını geliştirmektedir ve burada da milli hassasiyetlerimize milli önceliklerimize önem vermektedir. Bu anlamda küresel zor bir sorun. Bu sorunda Türkiye, inşallah etkilenmeden yoluna devam edecektir.”
Gazetecilerin kira artışlarına ilişkin sorusu üzerine Kurtulmuş, özellikle ekonomi alanında son dönemlerde yaşadıkları bu sorun başta olmak üzere millet hangi sorunla ilgileniyorsa o meselenin hükümetin masasında olduğunu söyledi.
İlgili bakanlıkların çalışma yürüttüğünü ve sonuçta eldeki imkanlar nispetinde vatandaşların lehine olabilecek adımların atıldığını belirten Kurtulmuş, “İşte birtakım teşviklerin, vergi iadelerinin verilmesi, asgari ücretin yükseltilmesi gibi. Bunlardan önemli alanlardan birisi de konut fiyatlarındaki fahiş artış ve özellikle kiralardaki olağanüstü yükselişlerdir. Maalesef bunun rasyonel, ekonomik hiçbir gerekçesi yoktur. Burada gerekli tedbirlerin alınması ve hiç kimsenin ‘Kiraları attıralım.’ diyerek böyle haksız bir kar elde etmek gibi bir yola sapmaması lazım. Bunun sadece bir temenni olarak ifade edilmesinin ötesinde nasıl durdurulabileceği, nasıl belli bir çerçevenin içerisine alınabileceği, bakanlıklarımız bu çalışmayı yapıyor. Bitince de kamuoyuyla paylaşırlar.” ifadelerini kullandı.
SINIR ÖTESİ OPERASYONLAR
Sınır ötesi operasyonlara ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, şunları ifade etti:
“Türkiye’nin yaptığı sınır ötesi operasyonlar ‘Haydi bir operasyon yapalım.’ şekliyle gündeme gelmiş meseleler değildir. Her bir operasyon yapılmadan önce uzun uzun tasarlanmış, planlanmış ve Türkiye’nin güvenlik endişelerini ortadan kaldırmak yani orada terörü kendi kaynağında durdurmak için atılmış olan adımlardır ve çok da isabetli olmuşlardır. Şimdi şunu biliyoruz ki Türkiye, başından itibaren çok net. Suriye’de, Irak’ın kuzeyindeki terör örgütleriyle ilgili kanaatlerini çok net bir şekilde uluslararası alanda masaya koymuştur. Türkiye’nin ne Suriye’nin ne Irak’ın ne de başka bir ülkenin bir karış toprağında gözü yoktur. Biz Suriye’nin de Irak’ın da toprak bütünlüğünün sağlanması için oraların terör örgütlerinin cenneti haline gelmesi ve paramparça hale dönüştürülmesine karşıyız. Aslında bu tutumumuz Suriye yönetiminin ve Irak hükümetlerinin de lehine olan bir tutumdur, Irak’ın ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün önemsenmesidir. Oralarda birtakım demografik değişimleri sağlamak için yani asırlardır bir arada beraber yaşayan halkların arasına fitne fesat sokarak oraları demografik olarak değiştirmenin bölgeye büyük bir istikrarsızlık getireceği kanaatindeyiz.
Türkiye, ağır bedeller ödeyerek görmüştür ki orada terör örgütlerinin aktif olması demek doğrudan doğruya Türkiye’ye terör saldırısı demektir.”
Sınır şehirlerine düşen bombalar ve füzelerin, Türkiye’ye girmek isterken yakalanan canlı bombacıların unutulmaması gerektiğini, o bölgelerin ülkenin milli bütünlüğüne zarar verecek fitne ve terör yuvası haline gelmesine Türkiye’nin müsaade etmeyeceğini söyleyen Kurtulmuş, bölgelerin terörden arındırılmasının Türkiye’nin milli meselesi olduğu gibi Irak’ın ve Suriye’nin de milli meselesi olduğunu vurguladı.
Kurtulmuş, bu bölgelerdeki insanların asırlardır bir arada yaşadığını dile getirerek, “Ama öyle bir hale getirdiler ki DEAŞ’ı, PKK’yı, YPG’yi silahlandırarak bu bölgedeki insanları birbirine düşman haline getirdiler, Musul’da komşu olarak yaşayan insanlar birbirlerine silah doğrultur hale geldi. Bundan dolayı buraların, sınır ötesindeki terör yuvalarının dağıtılması Türkiye’nin bekası, güvenliği bakımından gereklidir. Bu operasyonların bir başka nedeni ise o bölgelerde yaşayan halkın güvenli bir şekilde geri dönüşünü sağlamak, oraların terör örgütlerinden arındırılarak Suriyeli ya da Iraklı kardeşlerimizin kendi bölgelerine daha rahat bir şekilde dönmesini temin etmektir.” diye konuştu.
Şu anda ellerindeki rakamların yaklaşık 500 bin Suriyelinin kurulmuş olan güvenli bölgelerdeki evlerine döndüklerini gösterdiğine işaret eden Kurtulmuş, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Hatta eğer bu sınır ötesi operasyonlar olmasaydı şimdi bazıları böyle ırkçı söylemlerle abartıyorlar ya Türkiye’deki göçmen meselesini, inanın ki Türkiye’ye ilave 5 milyon daha göçmen gelirdi. Sınır ötesi operasyonlar bu anlamda oralarda güvenliğin belli bir noktada tutulmasını, olumlu noktada tutulmasını sağlamış ve oradan yeni göç dalgalarının önüne geçilmiştir. Orada yaşayan hiçbir sivil halka zarar gelmemiştir. Orada da nasıl Türkiye’nin içerisinde kardeşlerimizle terör örgütleri mensuplarını ayırt ediyorsak Suriye’de de Irak’ta da yaşayan kardeşlerimizle teröre destek veren unsurları birbirinden ayırt ediyoruz. Bu operasyonları sürdürüyoruz.”
NATO İLE İLİŞKİLER
NATO’ya ilişkin soru üzerine de Kurtulmuş, Türkiye’nin ne söylediğini bilen ve elindeki bütün diplomatik imkanları milletin lehine koz olarak kullanmasını başarabilen bir ülke olduğunu vurguladı.
Şu anda Türkiye’nin uzun yıllardır müttefiklik ilişkisi içinde bulunduğu, zaman zaman gerilim yaşadığı, zaman zaman bu ağır yükü “Niye taşıyoruz?” dediği NATO ittifakının içinde olduğunu belirten Kurtulmuş, şunları dile getirdi:
“Güvenlik şemsiyesinin içerisindedir, müzakereler devam ediyor. Bu müzakerelerde Türkiye’nin tavrı, tarzı bellidir. Görüyorsunuz İsveçliler, Finlandiyalılar geliyor. Onlar da ‘Aman ne olur bizi alın.’ babında şeyler söylüyorlar. Aynı şekilde Amerikalılar, bu konuda bir başka şekilde bu süreçle ilgili fikirlerini ifade ediyor. Tavrımız nettir, Türkiye’nin NATO üyesi olarak elinde veto hakkı vardır. Eğer Türkiye, güvenlik endişeleri temin edilemez, bu endişeler ortadan kaldırılamazsa bu ülkelerin NATO’ya girişi ile ilgili gereğini yapar. Burada da samimidir. Güvenliğin temin altına alınacağı mekanizmaların kurulmasını da Türkiye talep eder. Bu talepleri gerçekleştirmek için de gerekli mücadeleyi eder.”
Gazetecilerin “AK Parti, fabrika ayarlarına dönecek mi?” sorusu üzerine Kurtulmuş, şöyle konuştu:
“AK Parti, ayarlarındadır, ondan şüpheniz olmasın. Biz insanların kendi ana dillerini, ana kültürlerini geliştirmesini sonuna kadar savunuruz. Bu, bir insanlık meselesidir ama ana diller üzerinden siyasi argüman geliştirip bunları bir ayrımcılık vesilesi olarak ortaya koymanın da bu bölge halkına yapılacak en büyük kötülük olduğunu düşünüyorum. Şu anda Türkiye’deki yasalar isteyen herhangi bir kimsenin istediği televizyon kanalını, radyo kanalını, herhangi bir şekilde bir okulu kurabilmesini ve burada kendi ana dillerinde eğitim vermesini mümkün kılan hususlardır. Devlet okullarında seçmeli Kürtçe dersleri vardır. Buradaki hassasiyetleri çok fazlasıyla karşılamış olan bir iktidar olduğumuzu ifade etmek isterim.”
“ANA DİLİ ANA SÜTÜ KADAR HELALDİR”
Bir gazetecinin Kürtçe konserin yasaklandığı iddialarına yönelik sorusu üzerine Kurtulmuş, “İptal edilen konserlerle ilgili bize belediyelerden gelen bilgi şudur: Bu konserlerin, organizatörlerinin kendi üzerlerine düşen yükümlükleri yeri getirmedikleri için iptal edildiği söyleniyor. Biz öteden beri söylüyoruz, ana dili ana sütü kadar helaldir. İnsanlar, kendi ana dilleriyle ortaya koydukları kültürel eserleri dile getirmekte serbesttirler. Bunu kuru bir söz olarak söylemiyoruz.” ifadelerini kullandı.
25 Mart’ta ismi geçen sanatçılardan birinin Diyarbakır’da iki gün konser verdiğini, konserin de fevkalade geniş kalabalık tarafından takip edildiğini anımsatan Kurtulmuş, şunları kaydetti:
“Bundan bir müddet evvel Sayın Cumhurbaşkanı’mızın Batman ziyareti kapsamında gençlerle yaptığı görüşmede orada bir kızımız kalktı, gayet güzel akıcı bir Kürtçe ile Cumhurbaşkanı’mızın önünde meramını anlattı. Dolayısıyla bizim insanların ana dilleriyle kültürlerini ifade etmeleri, şarkı ve türkülerini söyleyebilmeleri, edebiyat ve eserlerini ortaya koyabilmeleri, kültürel tarihleriyle barışarak oradaki eserleri gün yüzüne çıkarmaları konusunda en ufak bir tereddüdümüz yoktur. Bu anlamda insanların kendi kültürlerini geliştirmesi için AK Parti hükümeti başından beri teşvik etmiştir.”
AK Parti iktidarının Kürt edebiyatının önemli eserlerinin Kültür ve Turizm Bakanlığınca basılmasını, TRT Kurdi’yi kurarak buradaki vatandaşların kendi ana dillerinde yayına kavuşmalarını sağladığına dikkati çeken Kurtulmuş, bu konuda en ufak bir tereddütleri ve karşı çıkışın söz konusu olmadığını dile getirdi.
“BİZ OKYANUSLARI AŞARAK BURALARA GELDİK”
Kurtulmuş, vatandaşların ana dillerinde türkü ve şarkı söylemelerine karşı olmalarının asla düşünülemeyeceğini vurguladı.
“Ana dili ana sütü kadar helaldir. Bu, bizim temel anlayışımızdır.” diyen Kurtulmuş, şu değerlendirmelerde bulundu:
“İnsanların dilleriyle kendilerini ifade etmelerine, bu ana dili derken ana dilin de bir siyasi istismar vesilesi haline dönüşmeden, benim annem Türk olduğu için Türkçe konuşuyorum. Mehdi Bey’in annesi Kürt olduğu için Mehdi Bey Kürtçe konuşuyor. Ne o Kürtçe konuştu diye benden üstün ne ben Türkçe konuşuyorum diye ondan üstünüm. Tabii ki bunları söylerken her ülkede olduğu gibi Türkiye’nin resmi dili Türkçedir. Zaten bunu kimse tartışmıyor. Hatırlıyorsunuz, Diyarbakır’da insanlar bırakın cezaevine, adliyeye, hastaneye gittiğinde Kürtçe konuşamıyordu. Tercüman tutulur, mahkeme zabıtlarına işte bir tercüman vasıtasıyla bunlar dile getirilirdi. Bunları aştık çok şükür. Biz okyanusları aşarak buralara geldik. Bir derede kimse bu ülkeyi bu milletin çocuklarını boğmaya kalkmasın. Böyle bir şey olmaz.”
Sahipsiz hayvanlarla ilgili soru üzerine Kurtulmuş, sadece Diyarbakır’da değil, Türkiye’nin her yerinde “sokak hayvanları” meselesinin önemli bir konu olduğunu belirtti.
Allah’ın sadece kullarına değil, yarattığı her şeye iyilikle, güzellikle mukabele etmenin vazifeleri olduğunu anlatan Kurtulmuş, “sokak hayvanları” kimsesiz oldukları için onlara karşı asla kötü muamele yapılamayacağını söyledi.
Bunun için hayvan barınaklarının mutlaka yapılması gerektiğine işaret eden Kurtulmuş, “Belediye, bu konudaki imkanlarını seferber etsin. Hayvan hakları konusundaki duyarlılığı artıran önemli bir siyasi harekatın olduğunu söylemek isterim. Bu konuda yasa çıkardık. Ayrıca bir taraftan hayvanlarımızı korurken diğer taraftan sokak hayvanlarının vatandaşlara zarar vermeyeceği şekilde tedbirleri artırdık.” değerlendirmesinde bulundu.
Toplantıya AK Parti Diyarbakır milletvekilleri Mehdi Eker, Oya Eronat ve Ebubekir Bal, AK Parti MKYK üyesi Alaattin Parlak, AK Parti Genel Merkez Kadın Kolları MKYK üyesi Suna Kepoğlu Ataman, AK Parti İl Başkanı Muhammed Şerif Aydın ile kentteki yerel ve ulusal basın temsilcileri katıldı.
Kurtulmuş, daha sonra merkez Sur ilçesinde esnaf ziyaretinde bulunarak vatandaşlarla görüştü.