enflasyonemeklilikötvdövizakpartichpmhp
DOLAR
34,6075
EURO
36,4132
ALTIN
2.931,93
BIST
9.659,96
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
11°C
İstanbul
11°C
Az Bulutlu
Salı Az Bulutlu
11°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
13°C
Perşembe Parçalı Bulutlu
14°C
Cuma Az Bulutlu
15°C

Boşluk: “Suçu toplum hazırlar suçlu işler…”

Röportaj: Aynur Karabulut Yunus ÇETİNKOL kimdir? Hayat felsefeni neye göre belirliyorsun? 1991 İstanbul Fatih doğumluyum. Aslen Siirtliyim …

Boşluk: “Suçu toplum hazırlar suçlu işler…”
09.05.2022
189
A+
A-

Röportaj: Aynur Karabulut

Yunus ÇETİNKOL kimdir? Hayat felsefeni neye göre belirliyorsun?
1991 İstanbul Fatih doğumluyum. Aslen Siirtliyim. Evli, üç çocuk babasıyım. Uluslararası ilişkiler mezunuyum. Yaklaşık 12 yıldır suç ve suç unsurları ile mücadele üzerine önleyici gençlik çalışmaları yürütüyoruz. Daha çok suçlu ve suça meyletmiş bireylerle onların ailelerine yönelik iyileştirme çalışmaları yürütmeye gayret gösteriyoruz. Bizim en önemli mottomuz iyilik iyileştirir. Hayatımın merkezine koyduğum en büyük argümanım budur. Hem yaşadığımız aile hem de içinde bulunduğumuz kültürde biz hep iyilikle bir şeylerin yoluna gireceğine inandık ve şahit olduk. Aynı şekilde gerek iş gerek özel hayatımızın her evresinde bunu gözlemledik. STK ayağında ki çalışmalarımızda önceliğimiz hep iyiliktir. Çünkü iyiliğin iyileştiremeyeceği bir hastalığın bulunmadığına inanıyoruz. Bugüne kadar bizi başarıya götüren ana temel domino taşlarımızdan en önemlisi kesinlikle “İYİLİK” oldu diyebiliriz.

Seni tanıdığım kadarıyla sokaklarda büyüyen, sokakları bilen, sokaklarda kalan gençleri seven birisin. Sokaklarda neler oluyor?
İstanbul Fatih Cibali mahallesinde yaşadım, büyüdüm hala orada ikamet ediyorum. Fatih dışardan bakıldığında muhafazakar bir ilçeymiş gibi duruyor ama aslında işin arka planı öyle değil. Maalesef Fatih göç alan ve çok fazla metruklaşmış ekonomik seviyesi düşük olan bir bölge. Çok fazla göç aldığından dolayı da burada suç ve suç unsurlarında gözle görülür şekilde bir artış izleniyor. Osmanlının ilk yıllarında da İstanbul’un ana merkezi Fatih olduğundan dolayı o günlerden kalma suç unsurları durmadan hep devam etmiş. İstanbul’un özellikle belli ilçelerinde suça bulaş diğer ilçelere göre daha fazla öne çıkıyor. Buradaki insanların en büyük sorunlarından bir tanesi aile içi iletişim bozuklukları, aile içi ekonomik problemler, eğitim düzeyinin düşük olması. Bunlarda ailelerde kopukluğa ve ayrılığa kapı aralıyor. Böyle bir durumda bizim en büyük sorun olarak gördüğümüz ilk ana etmen çocukların çocukluk döneminden ergenlik dönemine geçiş yıllarında göze çarpıyor. Çünkü ailelerin en çok kaçırdığı alan burası. O dönemi iyi yakalayamadığımızda ve iyi geçiştiremediğimizde maalesef çocukları biz kendi ellerimizle dışarıya itmiş, dışarda kendilerine bir aile kurmalarına olanak sağlamış oluyoruz. Otoriteye isyan dediğimiz ergenlik döneminde ortaya çıkan o fıtrata yerleştirilmiş duyguyla çocuk ilk önce anne ve babasına, daha sonra çevresine isyan eder hale geliyor. Okulunda sorunlar yaşamaya başlıyor. Bu konuda hep şu örneği veririm. Bize gömlek içerde olacak derlerdi biz ısrarla gömleği dışarda tutardık. Halbuki içerde tutulan gömlek daha çok yakışmasına rağmen otoriteye isyan maalesef istenmeyen sonuçlar doğurabiliyor. İşte bütün sokaklarda suça bulaşmış gençlerin birçoğunda aslında ailenin o döneminde yakalayamadığı çocuklar. Bu çocuklar dışarda kendilerine yeni bir aile bulmaya ve yeni bir akımın içine girmeye çabalıyorlar. Böylesi bir girdabın içerisine girdikleri andan itibaren zaten sokağın büyüsüne de kapılıyorlar. Çünkü sokak bu gençleri gerçekten iyi hissettiriyor.

Sokaklar sonsuz bir özgürlük sunarak gençleri bu özgürlük cazibesiyle sokağa mı çekiyor?
Aynen öyle. Cesaret, özgüven veriyor. Birey olmanızı sağlıyor. Evde birey değilken sokaklarda artık bireysiniz. Evde yüzüne bakılmayan, sözü beş para etmeyen, dinlenilmeyen, sayılmayan biriyken dışarda sözüne itibar edilen, herkesin parmakla gösterdiği bir modele dönüşebiliyorsunuz. Bu iyi de kötü de olabiliyor. Bunların ekseriyeti maalesef ama maalesef çocuklarımızın bir bataklığın içerisine girmesine vesile oluyor.

Gençlerle ilgili ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz, gençlere nasıl dokunuyorsunuz, onlara nasıl yaklaşıp nereden yakalıyorsunuz ve yakaladıktan sonra neler yapıyorsunuz?
Gençlerle iyi bir iletişim ve ünsiyet kurmamız gerekiyor. Sokakta köşe başında 3-5 beş genç gördüğümüzde hemen “Selamün Aleyküm, ne yapıyorsunuz” deyip yaklaşmıyoruz. Öncelikle hedef kitlemizi belirlememiz gerektiğini düşünüyoruz. Çalıştığımız bölgenin sosyolojisini iyi çıkarmamız gerekiyor. Bu çıkarımları yaptıktan sonra hedef gruplarına yönlenme noktasına geçiyoruz. Hiç tanımadığınız bir gencin hayatına dokunmaya çalışmak çok daha uzun soluklu bir iştir. Biz bunu abi rol modeli olabilecek gençler üzerinden yapmaya çalışıyoruz. Daha önce bizimle beraber hayatını değiştiren gençler aynı şekilde sokakta ki diğer arkadaşlarına ulaşabiliyorlar. Dünya gençlerinin en büyük sorunu ki sizde birçok gençle çalışmış biri olarak duymuşsunuzdur “kimse bizi anlamıyor” diye kullandıkları bir cümlede saklı. Aslında buradaki duygu ve düşünce çok doğru kullanılmış çünkü gerçekten de gençleri kimse anlamıyor. Gençleri anlayabilmek için gençlerle aynı yolda yürümüş olmak gerekiyor. Gençleri de gençler anlayacaktır diye düşünüyoruz. Bu nedenle çalışmaları gençlerle yürütüyoruz. Ben 31 yaşındayım orta yaş sınıfına girmedim henüz ama ister istemez benden 10 yaş küçük bir gençle karşılaştığımda aynı şekilde düşünemediğimizi görebiliyorum. Bu bizim içinde bir handikap haline gelmeye başlıyor. O yüzden biz gençlere ulaşmanın en kolay yolunun yine kendileri gibi olan bireylerin üzerinden gitmesini sağlıklı buluyoruz. Aynı yollardan geçmiş aynı şeyleri yaşamış aynı acıları çekmiş aynı mutluklarda buluşan aynı üzüntülerle, sevinçlerle ve hüzünlerle yani aynı duyguları yaşayan kişilerle gençler karşılaştığında kendilerini inanılmaz derecede açabiliyorlar. Onlar kendilerini açtığı andan itibaren onlarda ki eksikliği, yanlışlığı ve düzeltilecek sorunu görebiliyoruz. Daha sonra da o sorunun iyileşmesi için ne yapabiliriz diye program yapıyoruz. Psikolojik rehabilitasyon destek, hukuksal bir desteğe ihtiyacı varsa avukat, istihdam, mesleki noktada bir sorunu varsa o konuda destek vererek sorunu çözmeye çalışıyoruz. Her çocuk veya genç bizim için farklıdır. Yolda onlarla yürüdüğümüzde her birinin çok farklı düşüncesi de olsa, çok farklı ideolojilere de sahip olsalar en büyük sorunlarının içine düştükleri boşluk olduğunu görüyoruz. Bazı şeyleri madden dolduramıyoruz. Ne kadar paranız, makamınız da olsa istediğiniz her şeyi yapıyor olsanız dahi bazı boşluklar madden dolduramıyorsunuz. Onu manen doldurmak gerekiyor. Boşluğa düşen bu çocuklarımızın tamamında bu boşluğu ve arayışı inançla ve manevi değerlerle kapatma noktasında çalışmalar yapıyoruz. Manevi değerler eğitimlerimiz, mesleki gelişim çalışmalarımız, bağımlılıklarla ilgili bilinçlendirme seminerlerimiz, konferanslarımız oluyor. Psikodrama ve sanat terapileri yapıyoruz. Bunların hepsi yol üzerinde kademe kademe gelişiyor. Gelir gelmez böyle bir programın içine almıyoruz önce sorun tespiti daha sonra çözümü noktasında istişarelerde bulunuyoruz. Sorun tespiti, sorunla ilgili gereken belge ve ihtiyaçları karşılayacak kaynağı oluşturmak ve harekete geçmek. İlk ikisini yapamadığınız zaman harekete geçmenin bir anlamı olmuyor.

Sence gençler ne bekliyor veya ne istiyor?
Ailelerinin onları doğru anlamasını, onlara doğru bir ilgiyle yaklaşmasını bekliyor. Anlaşılmak istiyor. Anne ve babalarının istediği bireyler olmak zorunda değiller. Çocuklarımızın istediği gibi ebeveyn ve bireyler olamayabiliriz. O yüzden bize benzemelerini bekleyemeyiz.

Çocuklarımızı tanıyamıyoruz. Gençler ve çocuklar anne, babalarının onları gerçekten tanımalarını istiyor. Aslında çocuklarımızı en iyi tanıyacak olan biz anne babalar olmamıza rağmen maalesef kendi hayat hikayemizin içinde o kadar sıkıntı ve sorunla uğraşıyoruz ki çocuklarımız hep geri plana atarak onları hiç tanıyamıyoruz. İstediği her şeyi aldığımızda çocuklarımızı tanıyor sayılmayız. Asıl mesele o çocukları iyi anlayabilmek, iyi kavrayabilmek onları kendi istekleri doğrultuda aynı ortak payede buluşturabilmek. Ayrıca gençler iyi bir iletişim kurmak istiyorlar. İyi bir iletişim kuramadıkları için birçok şeyi maalesef hep gizlemek zorunda kalıyorlar. Abla sende biliyorsun bu çok büyük bir sorun. Gençleri bağımlılığa, suça, cinsiyet karmaşıklığı gibi sorunlara iten en büyük etmende de aslıda biz çocuklarımızla o iletişimi iyi kuramadığımızdan kaybediyoruz. Çocuklarımız sürekli bir şeyleri gizlemek zorunda kalıyor.

Gençlerin en büyük sorunlarından bir tanesi de onaylanmama. Yeri geldiğinde onaylanmayan ve sayılmayan, onuru incinen genç öfkesini büyütür değil mi?
Ben onu bizzat kendim de yaşadım abla. Belki anlatıyorum diye amcam bana kızacak ama bir gün aile büyükleri sofradalar hayatta unutamadığım bir “andır. Bütün amcamlar, evin bütün erkekleri bir sofraya oturmuşlar tam bende sofraya doğru yöneldim oturacağım amcam “sen adam oldun mu ki bizimle aynı sofraya oturuyorsun” dedi. Belki şakayla karışık söyledi, espri yaptı ama o laf hep benim içimde bir yerlerde kaldı. “Beni adam olarak görmüyorlar” diye içim içimi yedi. Çünkü orada annem, yengelerim vardı ve bayanlar amcamın böyle bir şey söylemesine gülünce gurum incinmişti, utanmıştım, rencide olmuştum. “Madem beni adam yerine koymuyorlar” diyerek ister istemez hep içten içe hırslandım. Henüz orta okuldaydım kendimi kanıtlama noktasında düşünmeye başladım, arayışlara girdim. “Adamlıksa istediğiniz size göstereceğim, hepiniz göreceksiniz” diye sokaklara yöneldim. O zamanlar bizim aklımızda adamlık neydi? İnsanların korktuğu, çekindiği, belli başlı şeyleri yapan zorba tiplerdi. Ve ben kendimi ispatlamak, onaylanmak için zorbalaşmaya, arkadaşlarıma, komşuların çocuklarına zulmetmeye başladım. Okulda benim derslerimin çok iyi olmasına rağmen öğretmenler sürekli benden şikayet etmeye başladılar çünkü otoriteye karşı bir isyan başlatmıştım. Kendimi kanıtlamam gerekiyordu. O yüzden suçu toplum hazırlar suçlu işler sözünü çokça sarf ederiz. Kitabın da sloganı. Sadece suçlu mu suçlu? Hayır! Suçun oluşabilmesine olanak sağlayan kim varsa herkes suçludur. Toplumun domino taşı yani ana unsuru aile, anne ve babalardır. Anne ve babalar da bilinçli olmadıklarında çocuklarını da bilinçli bir şekilde yetiştiremediğinden dolayı bu sirkülasyon sürekli bir kısır döngü içerisinde tekrarlanıyor.

Gençlerle çok güzel bir dernek kurdunuz, çok güzel çalışmalar yapıyorsunuz. Sokakta kalmış insanlara dokunuyorsunuz kısaca bu çalışmalara da değinelim. Dernek çatısı altında neler yapıyorsunuz?
İşin en güzel tarafı ise iyilikle iyileşen bütün genç kardeşlerimiz bugün iyilikle iyileştirmeye devam ediyorlar. Büyük bir aile olduk. İstanbul’un hemen hemen bütün ilçelerinde gönüllü kardeşlerimiz çalışmalar yapıyorlar. Faaliyetlere katılıyorlar. Fatih de bir mahallede başladığımız bu çalışmayı İstanbul’un geneline yaymış olduk. Yönetim kadrosuna her sene daha genç bir ekip katılarak kadromuz yenileniyor. Şu an yaşı en küçük olan kardeşimiz 19,20 yaşlarında. Allah nasip ederse beş sene sonra ben başkanlığı kendimden küçük birine bırakacağım, bırakmak durumundayım çünkü başkanlık için 35 yaşına kadar bir yaş kotası koyduk. 35 yaş üstü dernekte üst düzey kadrodan gönüllü kadrosuna geçerek devam edecek. Sürekli taze kan ile devam yol almayı hedefliyoruz. Devamlı olarak yeni gençler yönetimi devralacak.

Suçu toplum hazırlar suçlu işler diyerek “BOŞLUK” adını verdiğin bir kitabın çıktı. Bu kitapla ne anlatmak istedin, kitapta bizi neler bekliyor?
Uzun zamandır ilk okul yıllarından beri sürekli bir şeyler karalıyordum. Babam sağ olsun ben daha çocukken sürekli kitap fuarlarına götürürdü. Evde kitap okuma günleri düzenlerdi. Aile gerçekten önemli o zamanlar anlamamıştım bunu ama yaşım ilerledikçe baktım ki babamın o zamanlarda bana verdiği şeyler tüm ayrıntılarıyla zihnimde kalmış, yetenek haline gelmeye başlamış. Çok fazla kitap okuyordum. Özellikle roman, deneme tarzı kitapları çok seviyordum. Bu şekilde yazdığımı bilen arkadaşlarım kitap yazmam konusunda ısrarcı olmaya başladılar. Aslında yazmaya başlamıştım ama kitap basmayı düşünmüyordum. Onların cesaretlendirmesiyle bir kitap yazdım ve böylece ilk kitabım BOŞLUK yayınlanmış oldu. Kitap sadece benim kendi ütopyamda, hayalimde hazırladığım bir hikaye değil bugüne kadar dinlediğimiz hikayelerden ortaya çıkmış iki genç üzerine kurulmuş bir kurgu. Elbette bende üzerine bir şeyler kattım. Suçlu çocukların, suçlu profillerin ortaya atmış olduğu sorunlar, çözümler ve isyan durumları ile ilgili katkılar sundum. Aslında sokaklar kitapta anlatılan suça itilmiş çocuklarımızla dolu. Hikaye ve karakterler değişebilir ama temelde kitabın da ismini taşıyan o boşluk yani doldurulamayan o taraf aynı. Ve az önce üzerine konuştuğumuz temel prensipler, temel sorunlar, konu başlıkları maalesef hiç değişmiyor. Dindar veya seküler aile yapısı fark etmiyor yer alan boşluk tüm gruplar için ortak. Kitapta anahtar bölümü var o anahtar bölümünü okunduğunda bahsi geçen kişinin veya olgunun toplum olduğu fark edilecektir.

Biz şuna inanıyoruz. Allah bize iyiliği emredip kötülükten alıkoymayı emretti. Toplum olarak birbirimize iyiliği emretmekle ve kötülükten alıkoymakla mükellefiz. Hepimiz aslında birbirimizin bekçileriyiz. Anahtar bölümünde de bir gardiyanın dahil olmasıyla başlıyor. Aslında o gardiyan hepimiziz. Bizler birbirimizin gözetleyicileriyiz. Ve maalesef biz doğru zamanda iyiliği doğru usul ile anlatmadığımızda doğru zamanda doğru üslupla kötülükten alıkoymadığımızdan dolayı ortaya çıkan çöküntüye sebep olduğumuzu, zemin oluşturduğumuzu anlatmaya çalıştık. Doğru zamanda doğru müdahaleyi yapmadığımız zaman küçücük bir kötülüğün devasa bir kötülüğe hem de yaygınlaşarak dönüştüğüne maalesef seyirci kalıyoruz. Kitaptan çok detay vermek istemiyorum ama mesela hukuk öğrencisi babasının zulmünden, hukuksuzluklarından dolayı toplumun hukukuna karşı, vicdanının hukukunu ortaya koyup başkaldırıya giriyor. Ve büyük bir örgüt kuruyor. Bu örgütün içerisinde hikayede geçen diğer gençte yer alıyor ve bu iki genç bir araya geliyor ama sonu farklı bitiyor o kısmı okuyucuya bırakayım. Kitapta benim için en önemli bölüm anahtar bölümüydü. O bölümün iyi okunması gerekiyor ki kitabın sonuna gelindiğinde mesaj anlaşılsın.

İnşallah okuyucusuna ulaşır, nasipleneni bol olsun. Kitapla ilgili eklemek istediğin başka bir şey var mı? Nereden temin edebilirler ve son olarak neler söylemek istersin? Anne, babalara ve gençlere tavsiyelerin var mı?
Özellikle ailelere tavsiyem çocuklarını iyi tanımaları, iyi bir iletişim kurmaları, çocuklarını bir fabrikadan çıkmış tek tip model olarak görmemelerini istiyoruz. Çocuklarınız okulda çok başarılı olmayabilir. İş hayatında başarısız olabilir. Diğerlerinin çocukları gibi de olmayabilir. Çocuklarınızı biriyle kıyaslamanız aslında onlara yaptığınız en büyük zulüm. Çünkü çocuklarınız sizi bir başkasının anne ve babası ile kıyaslamıyorlar. Siz de bu zulmü onlara yapmayın. Bu geri dönülmez hataları yapmayın. En çok dikkat edilmesi gereken konuların başında çocuğunuzu iyi anlamak geliyor. İyi iletişim kurun ve ne olursa olsun çocuğunuza sırtınızı dönmeyin. Çünkü o sizin çocuğunuz. Her türlü hatayı yapabilir. Bizler de kul olarak Allaha karşı her türlü hatayı işliyoruz ama Allah bize hiçbir zaman sırtını dönmüyor. Burada da bize bir mesaj var. İnsanlarla ve evlatlarınıza, iletişim halinde olduğumuz akrabalarınıza ne olursa olsun kapılarınızı açılmayacak kadar kapatmayın. Çünkü bizler Müslümanız. Ve İslam’ın bize bildirdiğini yerine getirmek zorundayız. Gençlere tavsiyem ise hiçbir zaman kendilerini değersiz hissetmesinler. Birilerinin onlara ölçtüğü değer kadar değiller.

Kendileri kendilerine ne kadar değer biçiyorsa o kadar değerliler. Bizim için ana kıstas ben kendime ne kadar değer veriyorum ben oyum. Başkasının bana verdiği değer beni biçmez. İnsanların bizden razı olmasındansa öncelikle bizim kendimizden razı olacağımız şeyleri yapmamız gerekiyor. Gençler kendilerini keşfetmek zorundalar. Her birinin farklı yetenekleri vardır. Farklı hobileri vardır. Özellikle yeteneklerini ve hobilerinin üzerlerine gitmelerini isterim. Resimse resim, müzikse müzik, dans ise dans etsin. Ama belli perspektiflerde bu bahsettiğim şeylerle kendini keşfetsin. Müzik dinlemek istiyorsa müzik dinlesin. Sanat ile uğraşmak istiyorsa sanat ile uğraşsın. Bunları yaparken kendinden vermeden yapsın. Kendi değerinden çaldırtmadan yapsın. Bu önemli. Çünkü hem ruhen hem psikolojikmen rahatlayacaklardır. Çok acele karar vermemek, yangına körükle gitmemek gerekiyor. Bir anda parayı, bir anda mutluluğu bulmaya çalışmamak lazım. Bu dünya imtihan dünyası. Yeri gelecek paramız olacak yeri gelecek mutlu olacağız yeri gelecek bunların hiçbiri olmayacak bunlarla yaşayacağız. Önemli olan bizim insan kalabilmemiz. Çok okumalarını istiyorum. Hayatı, insanları, kitapları her şeyi okusunlar. Herkesten alabileceklerini alsınlar. Herkesten bir şey kazanabiliriz. Düşmanınızdan bile bir şeyler öğrenebilirsiniz. Kitabımız D&R, Kitap Yurdu, İdefix ve diğer bütün platformlarda satışta. İyi bir ivme yakaladı. Özellikle Z kuşağı çok fazla okuyor. Bu beni çok mutlu etti. Demek ki gençlerle iletişimimizle kitapta da etkileyebilmişiz. Bu ilk kitabımızdı. Profesyonel okuyucular çok eleştireceklerdir. Şimdiden bu eleştirilere açığız belirtmek isterim. İlk kitabın günahı olmaz. Kendimizi anlatma fırsatı tanıdığın, desteğin için teşekkür ederim, Allah razı olsun abla

Yolun açık olsun kardeşim

ETİKETLER: ,
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.