Salon boşalmıştı, sandalyeyeler hâlâ bir tek soluk lambanın ışığında rastgele itilip kakıldıkları gibi duruyorlardı. Bu cansız boşlukta …
Salon boşalmıştı, sandalyeyeler hâlâ bir tek soluk lambanın ışığında rastgele itilip kakıldıkları gibi duruyorlardı. Bu cansız boşlukta esrarengiz bir görüntüleri vardı; istemeden içlerinden birine bakışlarıyla benim aklımı başımdan alan zarif bir varlığın görüntüsünü yerleştirdim.
Varlığımın derinliklerindeki bakışı hâlâ canlıydı. Hareket ediyordu ve ben onun karanlıklardan bana doğru parıldadığını seziyordum; gizemli bir sezgi onun bu duvarların arasında olduğunu hissediyordu ve bu umut kanımın kaynamasına yol açıyordu.
Ve hâlâ çok sıcaktı! Gözlerimi kapatır kapatmaz, önümde mor kıvılcımlar uçuşuyordu. İçimde hâlâ beyaz sıcak gün alevleniyor ve hâlâ ışıldayan, nemli, kıvılcımlı olağanüstü gece hararetleniyordu.
* * * * *
Mürebbiye; Stefan Zweig’ın insanın kusurlarını, zaaflarını, özlemlerini, karşılaştığı engelleyici durumlarını ustaca anlattığı birbirinden güzel bir öykü derlemesidir.